2. Bölüm

5 0 0
                                    

Yeni Bölüm.


"Pisi pisi... Hey, bu çok kabaca. Bana kıçını dönemezsin, seni tipsiz yaratık." Dakikalar süren gökyüzünü izleme serüvenine bacaklarına sürtünen kedi yüzünden ara vermek zorunda kalmıştı Taehyung.

Saatlerdir yürüyor, düşünüyor, ne yapacağını planlıyordu. Hoseok'un evine gitmek istiyordu ancak dargındı ona, aylardır gelmiyordu yanına. Bu yüzden hak etmiyordu beni görmeyi, böylesi daha iyiydi.

Kıkırdayarak kediyi kucağına aldı. "Benim çocuğum kedileri çok sever. Seni ona götürmeliyim. Hem baksana, sana yaş mama alabilir. Benim Lavinia'm... Çok alçakgönüllüdür. Sen, pisicik. Benimle geliyorsun."

Kollarının altından geçirdiği kediyi havaya kaldırıp iki yana sallamış ve tekrardan gülmüştü. Özgür hissediyordu, bunu bu kediye borçluydu. Durmadan miyavlayışı bile kulağına dediklerine cevap misali ulaşırken kendini onu taklit ederken buluyor, kafasının üzerini öpüyordu.

Yürüyüşüne kucağındaki kediyle devam ederken uzun bir yürüyüş yüzünden gerçekleşen yorgunlukla kaldırıma çökmüş, derin bir nefes vermişti. "İstediğin oldu mu, miyavlayıp duruyorsun. Cidden.. çocuk gibisin."

Oturdukları için kucağından inip etrafı koklamaya başlayan kediye söylediği şey yüzünden içinde çakan şimşeklere engel olamayıp saçlarına yapışmış, bulunduğu alana sessiz bir çığlık bırakmıştı. "Benim çocuğum değil, benim çocuğum anlamında söylemedim! O hiçkimseye benzemez, ona benzeyemez! O çok nadir, dünyada tek... Benim çocuğum, çok özledim."

Çimlerin birkaçını kemirmeye çalışan kedi karşısındaki koca adamın bacakları arasından süzülüp ayakkabısına tırnaklarını geçirmiş, esnemişti. Ellerine gömdüğü kafasını yavaşça kaldırıp kediyi görüşüne aldığında Taehyung ancak fark edebilmişti gözlerinin dolduğunu. Böylesine büyük bir yanlış anlama yüzünden kafayı yediğini hissediyordu Taehyung. Sorgulamak, nedenini aramak istiyordu ancak kimse onu dinlemek istemiyordu, bunu kendi içinde iki yıldır tekrar ediyordu zaten. Sadece ağlamak istiyordu ancak o zaman kendini daha güçsüz bir konumda buluyordu. Çocuğuna duyduğu özlem bir çok şeyin üstündeydi. Teni kavruluyordu, göğsü sıkışıyordu küçüğünün gülen yüzü aklına geldikçe.

Özlemi çok fazlaydı, öyle fazlaydı ki Taehyung duyduğu korkuyu dahi hissedemiyordu. Tek istediği çabucak görmek, çabucak sarılmak, çabucak solumaktı çocuğunu. Bu aşk uğruna kafayı yediğinin, yaptığı şeylerin tutarsızlığının bile farkında değildi.

Neşe kaynağı sesini duymak istiyordu. Bunun için ölebilirdi.

Dudaklarından firar enden yorgun nefes havaya doğru süzülürken boş sokakta ayakkabısı üzerinde uyuklayan kediye bir bakış atmış, yummuştu gözlerini. Sigara istiyordu.

Cebinde tek kuruşu yoktu, bomboş bir haldeydi. Hiçlikteydi. Koskoca dünyanın en küçük noktasında, bir köşeye çökmüş düşünmeye çalışıyordu. Ne yapabileceğini düşünüyordu. Ne yapamayacağını düşünüyordu.

Ne kadar düşündü, ne kadar izin verdi o kedinin oracıkta uyumasına, bilmiyordu Taehyung. Tek işittiği karşısında duran arabaydı. Eğik kafası ise sanki geleni biliyormuş gibi yavaş yavaş kalktığında derin bir iç çekmiş, gerinen kediyi güzelce kucaklayıp kucağına yatırmıştı. Minikliğindendi belki ancak bulunduğu yerde tekrardan uyumaya başladığında bıyık altından sırıtmıştı Taehyung.

SüveydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin