18 Şubat,
Sessiz bir şarap akşamında, eski model kaset çalarda yükselen ses kulağıma ne kadar boğuk geliyor. Kar taneleri düşmüş penceremin kenarına. Ruhum soğuk, dışarısı benden soğuk..
Yanaklarım ilk kez bu kadar kuru, zihnim ilk kez bu kadar sessiz.
Yaşattığım herkesi, kendi ellerimle gömmüşüm fakat kimse arkalarından ağlamamış. Kayıp mezarlığın, en günahkar ölüleri Tanrı'nın önünde diz çökmek için sırada artık.
Doğar doğmaz kucak açılan çocukların, hiç kucak açmadığı torunları olmuşum. Sevgi nedir, anne kucağı nasıldır hiç öğrenmeden atıldığım soğuk yetimhane ne kötüymüş.
Benden birkaç yaş büyük bir kıza anne dediğimi hatırlıyorum. O, arkasında bıraktığı bana gülerken ben ne çok ağlamıştım. Kötülüğün yine insanlar tarafından ekilen kara tohumlar olduğunu ilk kez orada anlamıştım belki de.
Birkaç arkadaşım vardı. Şimdi yüzlerini doğru düzgün hatırlamıyorum bile. Küçük tavşanımı, çalıp götürdüklerinde bir kez daha anlamıştım. Şeytan sadece bir aracıydı, en kötü varlıksa insandı.
Her gecem bana zehirdi. Küçük bir çocuğun aklından ölüm geçer miydi? O yaşta sadece mezarımı düşünüyordum. Ailem belki o zaman gelirdi, annem belki o zaman ağlardı.
Yine bir gece bahçedeki ahşap bankta yarı uyur halde uzanırken hemen hemen yaşı bana yakın, bir çocuk gelmişti. Oldukça cüsseliydi fakat bakışları çok yumuşaktı.
"Hala aileni mi bekliyorsun," demişti bana. Ben evet bile diyemeden yanıma oturup saçlarımı okşadığını asla unutamıyorum.
Uzun süredir mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu düşünmüştüm. Fakat bu düşüncelerimden farklıydı.
Yumuşak hareketleri beynimdeki o çorak arazide şimşekleri çakmıştı adeta. Benimle hiç konuşmadan çok şey konuştu. Bu gece hiç bitmesin, diye Tanrı'ya nasıl dua etmiştim..
Sabaha yakın o banktan kalkacağı sırada yalvarır gibi adını sordum. Kısılan gözleri beni süzerken hiçbir zararı yok dercesine baktı suratıma.
"Han Jisung."
Son duyduğum şey bu değildi. Fakat son isteğim O'ydu.
Adını biliyordum sadece. Ha bir de genellikle gece yarısı bahçede yaptığı yürüyüşler aklımdaydı.İğrenç yetimhanedeki günlerim artık Han Jisung'u takip etmekle geçiyordu. Yemekhaneye indiğinde yemeklerden tiksinsem bile oradaydım. Ateşler içinde hastalanırken veya yaralandığında ben de onun peşinden revire giderdim.
Çok kavga ederdi. Kim haksızlık yaparsa onun üstüne atılır, cüssesine aldırmadan hırpalamaya çalışırdı. Bu yüzden kanlı görüntüsünün nasıl olduğunu asla unutamadım. Bana vurmuşlar gibi içim acırdı hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cosplay, minsung
Fanfiction[+18]/Tamamlandı Sıkıntılarını altımdayken anlatmaya ne dersin Minnie?