[4]

232 41 33
                                    

1 ay önce

Minho kahvaltı masasına son dokunuşlarını yaptıktan sonra miniğini uyandırmak için odalarına çıkmıştı. Gülümseyerek girdiği odada Jisung hala uyuyordu, yatağın baş ucuna oturup kolunu da yaslarken sevgilisini izlemeye başladı. Her gün, her sabah, her gece, her saniye gördüğü ve bu ezberlediği yüzü ilk defa görüyormuş gibi izliyordu.

İzlendiğini hisseden Jisung yavaşça gözlerini araladığında tepesinde onu izleyen sevdiğiyle buluşmuştu gözleri.

"Günaydın" dedi Jisung yeni uyandığı için cılız çıkan sesiyle.

"Günaydın minik sincabım" dedi Minho aşkla ona bakarken, eğilip dudaklarına nazik bir buse kondurmuştu. "Kahvaltı hazırladım."

Minho, afiyetle kahvaltı eden miniğini izlemeye daldığında yemek yemeyi bıraktığını fark etmişti. Karşısındaki minik bedenin şişmiş sincap yanaklarını izlemeyi tercih etmişti.

"Yemiyor musun?" dedi Jisung dolu yanaklarından zor konuşarak.
"Yiyeceğim, önce seni yedikten sonra"

Jisung kıkırdamaya başlamıştı, Minho'nun bu halleri ona çok tatlı geliyordu. Minho'ysa yerinden kalkmış karşısındaki küçüğünün yanına gitmişti, şakalaşır bir havayla miniğinin boynunu ısırır gibi yapıyordu, ağzından ses çıkarmayı da ihmal etmiyordu, "ham ham hamm". Bu fırsattan istifade, boynuna birkaç öpücük de konduruyordu. Jisung ise gıdıklanmış, büyüğünün kulaklarına hoş gelen sesiyle kıkırdayarak gülüyordu.

Minho yerine geçtiğinde Jisung gülmekten yaşarmış gözündeki son damlayı da parmağıyla sildikten sonra kıkırdamalarını yavaş yavaş durdurmuştu.

Kahvaltılarına devam ederken Jisung konuştu: "Bu akşam annemde kalacağım, biliyorsun yalnız yaşıyor."

"Hmhmm" diye bir ses çıkardı Minho onaylayarak. "Seni bırakayım mı?"
"Gerek yok, yakın zaten"
Jisung gülümseyerek konuşuyordu, annesini görmeyeli bir ay oluyordu. Minho da Jisung'un annesini göreceği için ne kadar sevindiğinin farkındaydı. Kendi ailesi hayatta olsaydı, o da onları görmek için bu kadar sevinirdi herhalde. Ama Minho'nun sadece Jisung'u vardı, sadece Jisung'u onun ailesi olmuştu.

•••

Minho, Jisung'u kapıda geçiriyordu, "dikkatli git, meleğim."
Jisung uzanıp Minho'nun yanağına narin bir öpücük kondurdu, "dikkat edeceğim".

Minho'nunsa, o gece kapıdan 'meleğim' diye uğurladığı sevgilisinin gerçekten bir melek olacağından haberi yoktu...

O gece Minho uykuya daldığında hiç görmemiş olmayı dilediği bir rüya görmeye başlamıştı. Hiçbir şey net değildi ve etrafta kırmızı, sarı, gri dumanlar vardı. "Jisung!" diye bağırdı sevgilisinden bir yanıt bekleyerek. "Jisung!"

"Yardım et!" Jisung'un sesiydi bu.
"Yardım et!"
"Minho!"
"Kurtar beni!"

Miniğinin sesleri gittikçe uzaklaşırken Minho terler içinde uyandı. İçine çok kötü bir his oturmuştu, derin derin nefesler alırken akan göz yaşlarına engel olamamıştı.

Eline telefonunu kaptığı gibi buğulu gözlerinden görebildiği kadarıyla Jisung'u aradı.

Açan olmadı.
Bir daha aradı, bir daha..

"Jisung.. aç hadii!" diye bir umutla sevgilisinin telefonu açmasını beklemişti.

Ama artık daha fazla bekleyemezdi ve üzerine bulduğu ilk ceketi geçirerek evden dışarı fırladı.

Koşuyordu, daha önce hiç koşmadığı kadar hızlı koşuyordu. Nefesi yetmeyecek kadar hızlı koşuyordu. Sokağı dönerken yükselen dumanları gördüğünde, kalbinin hiç hissetmediği kadar sıkıştığını hissetti.

"Jisung..." kendisinin bile duyamayacağı kadar sessiz bir sözcük çıktı dudaklarından.

Koşarak evin önüne geldiğinde birkaç kişinin sokakta dikildiğini ve itfaiyecileri izlediğini görmüştü, insanların gözlerindeki endişe okunur cinsteydi. Minho'nunsa dünyası itfaiyenin sirenini duymayacak kadar dönmüştü. Kendini kaybedip cayır cayır yanan alevlere koşmaya başladığında onu iki kolundan tutan iki kişiye bağırmaya başlamıştı, "Bırakın beni! Bırakın sevgilimi kurtarayım!! Bırakın beni!"

"Giremezsin oraya! Görmüyor musun alevleri?! Kül olursun! İtfaiye kurtaracak içeridekileri, sakin ol!"

Sakin mi? Sevgilisi rüyasına gelip onu kurtarması için yalvarmışken, nasıl sakin kalabilirdi ki?

"Hayır! Bırak beni! Bırak!!"
Minho'yu zapt edebilmek için daha fazla kişi onu tutmaya geldiğinde, Minho artık daha da hırçınlaşmıştı.

İtfaiye erinin kollarında tuttuğu bedeni görene kadar Minho bağırıp çağırmayı kesmemişti. Sevgilisinin yarı yanmış bedenini gözleriyle gördüğünde yıkılmamak için zor dayanmıştı, dizlerinin bağı çözülmüş, boğazı düğümlenmişti.

Jisung, ambulans ile hastaneye götürülmüştü.

Jisung, bir daha gözlerini açamamıştı.

O gece Jisung'un annesinin evinde çıkan yangınınsa sebebi hala belirlenememiş, sadece itfaiye geldiğinde çok geç olduğu biliniyordu.

Jisung ve annesi melek olmuş, cennete taşınmışlardı.

Minho ise eve nasıl döndüğünü hatırlamıyordu. Gözünün önüne sevgilisinin o bedeninden başka bir görüntü gelmiyordu. Minho, bu gerçekliğe inanmak istemiyordu. O günün sabahına ne güzel uyanmışlardı oysaki... Onların kaderi, neden ayrı yazılmıştı ki...

•••

Minho, bu olayların üstünden geçen birkaç gün boyunca yemek yemeyi reddetmiş, yatağından çıkmamıştı. Rüyasında sevdiğini görebilmek, onu duyabilmek umuduyla sadece uyumak istiyordu...

Dancing with Your Ghost || minsung'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin