decalcomania.
'beni böyleyken sevmezsin. gel ve bana birsürü şey söyle, güzel kalpli.'
Sadece aşk ve ölüm değiştirebilir demişti her şeyi, Arthur.
Peki ya aşkımız son bulsaydı ya da öldürdüğümüz kişiyi yalnızca kalbimizde bitirmiş olsaydık, bu da sayılır mıydı?
Sanırım bu soruların cevabını asla alamayacaktım çünkü son bulmayacak türden bir aşka sahiptim ve bu aşkı kaybetmemek için kanımın son damlasına kadar herşeyi yapardım. Biliyordum, o da yapardı ve yapıyordu da. Beni hiç yalnız bırakmıyor, geceleri insomniam sebebiyle kan çanağına dönen gözlerimi sabahın ilk ışıklarına kadar öpüp, erinmeden tek tek kirpiklerimi sayardı her gece. Bazen bu rahatlıkla huzura erip uyumayı başarabilirdim ve bu beni idare ederdi bir süreliğine, bazense gece krizlerle uyanır ama onu yanımda büyük bir sakinlikle beni izlerken bulduğum için kendime gelir ve gün doğumunda onu delicesine öperdim.
İşte günün bu saatlerinde, sevgilim kucağımda uzanırken de tüm bunları düşünüyordum. Ona sahip olmanın verdiği mutluluğun doyumsuz keyfini tadıyor ve saçlarını yara dolu ellerimle çekinerek okşuyordum. Sanki ellerimdeki yaraları saç tutamlarına her değdirdiğimde canımdan can gidiyordu, benim parmak uçlarım sızlarken acaba onunda saçları sızlıyor mudur diye düşünmeden edemiyordum. Belki de saçları küsüyordu bana, onları kirletiyordum olamaz mıydı? Çünkü o insandışı güzelliğe sahip bir çocuktu ve ben ne yaparsam yapayım ona karşı hep ezik, hep mahcuptum. Küçük gözlerinde ve dolgun dudaklarında gezen özlem dolu bakışlarım bir anlığında dışarıya kaydı ve biraz da orada soluklandı. İkimizin de nefes alışverişleri birbiriyle anlamış gibi düzenlice hareket ederken, bir anda badem elmamda minik bir dokunuş hissettim.
"Ben buradayken nereye daldın öyle?" Güzelim, güzel çocuğum az önceki uykusundan uyanmış dizlerimin üstünde yatarken ve saçları bir deniz gibi dizlerime dökülürken, sahiden nereye dalmıştım ben öyle? Küçük işaret parmağı boynumdaki iri adem elmasında gezintisini sürdürürken, oyuncu bir tavırla alt dudağını dişlerinin arasına alarak kıkırdadı. Uğruna ölebileceğim o zarif gözleri kısılırken, Tanrı'ya yeniden teşekkür ettim onu bana bahşettiği için. Aklımda tonla düşünce, kalbimde kocaman bir aşk ateşi varken yalnızca "Hiç." diyebildim ve bu beni üzdü, ona karşı her zamanki gibi yetersiz kalmıştım çünkü.
"Hmm." Jimin ortanca parmağını da boynuma uzattığında önce çenemi yukarı kaldırmam için bana yön verdi, hemen ardından uzandığı yerden doğruldu ve kucağımda oturur pozisyona gelerek boyunma küçük öpücükler bırakmaya başladı. "Demek beni boşverip bir hiçe daldın?" Dudakları yumuşakça vücudumda turlarken uyuştuğumu hissettim, onun karşısında anında hakimiyetimi kaybediyordum ve o da bunun pekâlâ farkındaydı. Gözlerim kısa süreliğine kendiliğinden kapanırken, çok durmadan geri açtım ve dudakları çenemde gezinen sevgilime kısa bir bakış atarak geriye attığım kafamı öne eğdim, bu sayede dudaklarımız birbirine denk geldiğinde pembeliklerine ufak bir öpücük kondurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella : yoonmin
Fanfiction[mini fic + sadness] ❝Şizofren bir gencin kalan son günlerinin hikayesi.❞ uyarı ! : depresyon, kaygı bozukluğu, insomnia.