Vücudunu aşağı doğru çeken sert, kaba ellere daha fazla direnemedi genç çocuk. Ölmeyi göze alıp çıkmıştı yola elbette ama bu ölmek istediği anlamına da gelmiyordu.
Sonunda tükenmiş nefesini bıraktığında tuzlu su ciğerlerine dolmaya başladı. Belki de en acılı ölümlerden biriydi boğulmak ama o bunu çoktan hak etmişti.
Acı çığlıkları birkaç dakika öncenin aksine duyulmuyordu koca mağrada, göz yaşları damlamıyordu toprağa. Evet o artık sona gelmişti ve bir insanın bunu anlaması kalbini oldukça sıkıştırıyordu.
Bir ses duydu gözleri son kez göreceği suyu izlerken. Bir çocuk sesi, daha doğrusu ağlayan bir çocuğun sesi.
Bir an durdu ve düşündü regulus, acaba onun sesi de böyle mi duyuldu yıllar önce? Peki ya ailesi? Ailesi bir çocuğun bu şekilde ağlamasına neden göz yummuştu?
Bir yıla aşkın süredir gençken yaptığı hataların bedelini nasıl çektiğini fark ediyordu. Başka bir açıdan bakınca da sirius ondan daha zeki ve cesurdu.
Regulus sirius'un kendinden fazla korktuğuna kalıbını basabilirdi, işte ikisi arasındaki fark buydu. İkiside korkuyordu ama biri bu korkuya rağmen hareket edebildi.
Çocuk ağlama sesi kesilince regulus nasıl karanlık olduğunu fark etti, demek ölünce cennet veyahut cehennem yoktu. Tek gerçek zifiri karanlıktı, oysa meleklerin nasıl göründüğünü merak etmişti.
İkinci şans
İkinci şans? Eğer ikinci bir şansı olsaydı herşey bambaşka olurdu... Demek istese bile bu sefer hayatındaki en büyük yalanı söylemiş olurdu.
Hayır regulus kendine güvenemiyordu pek, yani tekrar dönse tekrar aynı aptallığı yapabilirdi. O da bir insandı yani tekrar korkabilirdi.
Ama bu pisliği aratmayan sondan daha iyi bir son için elinden geleni yapardı. Sonuçta o ölmeden önce karanlık lorda ihanet etmişti, herşeyi yapabilirdi.
Yani muggle işi şekilde doğum yapan bir kadına 'iğneyi uyuşturmadan yapıcam' demek gibi bir şeydi.
"Hey hey black kalk!"
"H-ha?!"
"Kalk diyorum kalk, kahvaltıya geç kalıcaksın"
"Kahvaltı mı?"
Genç çocuk onu umursamadan odadan çıktığında regulus hemen etrafına bakındı. Eski yatakhanesi, eski dolabı, eski masası...
Hemen sol koluna gitti eli. Üstü deki pijamayı sıyırdı ve 3 yıldır görmediği, hasret kaldığı beyazlığa baktı.
Daha önce tırnakları ile yolup, kanattığı kolunu hafifçe okşadı. Göz yaşları firar ediyordu gözlerinden. Neler olduğunu anlamıyordu bir türlü.
Geçmişe dönmüştü ama nasıl? En son o mağrada öldüğüne emindi. Neden buradaydı? Ne yapmalıydı?
Önce derin derin nefes aldı ve sakinleşti daha sonra da titreyerek kalkıp boy aynasından kendine baktı. Daha doğrusu eski kendisine.
Sirius evden kaçtıktan sonra oldukça zayıflamıştı, çalışmaktan uyumaya bile çok vakit bulamıyordu ki ailesi black varisi olarak acıya alıştırmak nâmına vücudunu bir sürü yara izi ile süslediği zamana gelmişti.
Tabi bunu zayıflığından değil de ayağının yırtılırcasına acımasından, beyaz pijamasının sırt kısmı ve yatak yorganının kan olmasından anlamıştı.
"Merlin not defterimi atar mısın diye kaç kez seslendim... Hala üstünü giyinmedin mi sorunun ne senin? Üff hadi hızlı ol ben gidiyorum"
Çocuk defteri de alıp odadan çıkınca regulus bir süre kapıya baktı. Harbi bu çocuğun ismi neydi ki? Şey şuan önemli olan bu değildi.
Neler olduğunu tam olarak anlayana kadar normal davranmalıydı. Sanki ölmüş de geçmişteki bedenine gelmemiş gibi.
Şanslıydı ki o bir slytherin'di. Slytherin'ler duygularını ve yaşadıklarını rahatça gizleyebilirlerdi.
Yeni bir okul günü ve tamamen yeni olan bir regulus black... İşler ne kadar karışabilir acaba?
Bu kurgudan oldukça umutluyum hadi bakalım
Her cumartesi bölüm gelicek
Oy vermeseniz de yorum yapın onları okumak çok eğlenceli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
second chance... ~R.A.B~
FanfictionRegulus gözlerini tekrar öğrenci olduğu zamanda açmıştı, hem de sol kolu lekelenmemiş olduğu yılda. bedeni ile beraber ölmesi gereken ruhun nasıl olur da geçmişe geldiğini bilmiyordu ama bu sefer bir şeyleri değiştiricekti, değiştirmeliydi...