Nefes almak... ciğerleri rahatlatan, insanı hayata bağlayan en kutsal şeydi belki de?
Bende hayata tüm gücüyle bağlı olanlardandım... yıkılan hayallerimin ve hayatın akışında parçalanan umutlarımın daha da kötüsü gözlerimle şahit olduğum tüm kayıpların arasında dik durmak için elinden geleni yapmış bir kızdım.
Mücadele kanımda vardı... olmak zorundaydı... kimse annesinin karnından mücadeleci olarak doğmazdı belki ama hayat denilen akıntının hızına ve şiddetine göre her insanı başka bir denize savrulur, o denizlerden de okyanuslara mahkum olurdu...
Benim hayatımın başladığı akarsu en başından fazla hızlı yada şiddetli değildi. Büyüyüp serpilmeme, bir denizle bir olmama daha da ötesinde bir okyanusla hemhâl olup nefesim kesilircesine hayatta kalmak için uğraşmama ve mücadele etmeme çok vardı. En azından ben öyle sanıyordum.
Ta ki bugüne kadar bu düşüncemde hiç bir değişiklik olmamıştı. Ama bugün... hayata dair içimde yeşerttiğim tüm hayallerimin, içimde filizlenen umutların ve koca bir çınar haline gelmiş planlarımın kökünden kurutulduğu gün olarak tarihime geçmişti. Belki de mücadelemin başladığı nokta tam da bu mezarlıktı?
Başımı kaldırıp ağlamaktan davul gibi şişmiş gözlerimle geldiğimiz siyah demirlerle kaplı içinde cansız beyaz taş parçaları bulunan ölü mekanın girişinde ki tabelaya baktım. Bu öylesine donuk bir bakıştı ki, gözlerime anlık olarak değen gözler içimi ve içimdekileri oradan oraya savuran fırtınaya ortak olurdu.
"İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GÜNGÖREN MEZARLIĞI"
Sadece mezarlığın ismini okumak bile fazlasıyla ruhsuz olan vücudumun iki gün içinde verdiği en ruhsuz tepkiyi ortaya koymuş, dudaklarımın ruhsuzca kıvrılmasına sebep olmuştu.
Güngören mezarlığı ha? Ölen her insan gün görmüş oluyor mu ki böyle bir isim koymuşlar? Burada yatan onlarca gencecik beden ve bebek mezarları bile, mezarlığın kendisiyle ismi arasında ki tezatlığa saatlerce kahkaha atmam için yeterliydi.
Delirmemiştim! Henüz... Ama aklî melekelerimin pek yerinde olduğu da söylenemezdi. İçimde ki yıkımı tarif edecek tek bir sözcük bile yoktu ki lügatimde...
Sanki ölen canımdan bir parça değildi de direkt olarak bendim. Daha gençtim? Hayallerim vardı? Tükenmez sandığım umutlarım? Her şeyin sonu olduğuna inanırdım da bir gün hevesle kurduğum hayallerimin kökünün kuruyacağını ve zihnimle kalbim arasında inşa ettiğim umut binalarının tek tek tepeme yıkılıp; bunların sonuna şahit olacağımı, inanmak şöyle dursun düşünmemiştim bile.
Şimdi ailemle inşa ettiğim binalarım ikisinin de arka arkaya ölmesiyle tek tek yıkılmıştı ve ben bu enkazı nasıl temizleyeceğimi bilmez halde, o enkazın içinde yaralı bir kuş gibi can çekişiyordum.
İçimde anne ve babamdan kalan son hatıra olarak onlar tarafından tohumları ekilen bir parça imanım kalmıştı ki... onu kaybetme ile kaybetmeme arasında da şuan nedenini bilmediğim şekilde bocalıyordum.
Kimdim ben? Bir iki gün içinde neler yaşamıştım böyle? Hayatım alt üst olmuştu ve ben bu hızlı değişime ayak uydurmakta epey zorlanıyordum.
Şimdiden sonra nasıl yaşayacaktım? Kendimi hedefleri ve hayatı çöp olmuş ve inandığı değerler tarafından terk edilmiş bir varlık gibi hissederken nasıl ayakta kalacaktım?
Pekâlâ şu bir gerçekti ki; ailemin inanmamı ve o inanç üzere yaşamamı istediği değerler hiç bir zaman tam olarak hayatımın merkezinde daha da önemlisi kalbimde fazla yer etmemişti.
Şuan ki sallantım da bundan olsa gerekti. Ne düzgün bir Müslüman olmuştum. Ne de öyle yaşamıştım. Başını bile kapatmayacak kadar dinden uzak, helal ve haram bilgisini zihninin derinliklerine hapsedecek kadar günahkârdım.
Zihnimden cüretkârca çıkan tüm bu sözlerin ne manaya geldiğini idrak ettiğimde belki çok geç olacaktı belki de asla kişiye fayda vermeyeceği söylenilen o son pişmanlık noktasında kendimle başbaşa kalacak ve kendime tüm sinirimi kusacaktım.
Şu da ikinci bir gerçekti ki, ne kadar dinini öğrenirsen öğren ve güzel bir ailede yetişmiş olursan ol, kötü arkadaş çevresi ve teknolojik aletlerin kirli ve büyülü dünyasına hapsolmuş bir zihin; her zaman insanla iman arasında koca bir uçurum, keskin bir engeldi.
Ben tam olarak nerden kaybetmiştim bilmiyordum. Ne çok büyük ve kötü bir arkadaş çevrem vardı ne de saatlerce elimden düşürmediğim teknolojik bir alet...
Beni yenen nefsimde ki fücur ve zihnimde sonu gelmeyen, durdurak bilmeyen düşüncelerimdi belki de...
İslamla insanın arasında ki en tehlikeli engelin mantık olduğunu bilemeyecek kadar mantıksızlığa ve bu mantıksız fikir ve soruların mantıklı olduğunu düşünecek kadar da aptallığa sahiptim. En azından çocukluk arkadaşım olan ve benim tam zıddıma dinini en güzel şekilde yaşamaya çalışıp, benim İslam'ı yaşamakla arama sokduğum görünmez sınırlarıma hem naklen (Kur 'an ve Sünnetle) hemde aklen yaklaşmaya çalışan Enise böyle düşünüyordu.
Hayatı ve içindekileri takmayan, kendi zihninin boşluğunda nefes alıp veren, uçarı ve zengin bir hayat yaşamış şımarık bir genç kız olmama rağmen yine de bazen mantıklı düşünebiliyordum. Etrafa gülücükler saçan ve ağladığına bir tek Enise'nin şahit olduğu bir kız olmama rağmen arada ağlamam gibi...
Bugün o günlerden biriydi... kara bulutlar sadece gökyüzünde değil kalbimde de yerlerini almışlardı. Ruhumun karanlığı zihnime ve her hücreme ayrı ayrı yansıyordu.
Beni asla bırakmayacağını söyleyen ailemi son yolculuğuna uğurlamak; yüzüne su serpilerek ve sertçe dürtülerek kabusundan uyandırılmak istenen bir insan olmayı istesem de malesef ki uyanıkken gördüğüm ve bir daha hayatım boyunca uyanamayacağım ve zihnimden silinmeyecek kara bir kabustu...
Anne ve babamın toprağına dökülen ilk su benim gözyaşlarım olmuştu. Bugün ağlayan sadece gökyüzü değildi. Bugün ağlayan yüreğimdi... Bugün kanayan ruhumdu... Bugün sağnak sağnak boşalan babamın her akıttığımda beni şefkatle azarladığı gözyaşlarımdı...
Bugün benim yıkımımın ilk günü ve mücadelemin başlangıcıydı...
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐
İlk bölümle vizyona girmiş bulunuyoruz.
Ömer'den değil Elif'ten yaptık girişimizi :))
Merak edenleriniz olmuştu ve onu tanıyarak başlayalım istedim...
Ömer de kısa zamanda kadroya dahil olacak inşallah.
Biliyorum kısa bir bölüm oldu.
Ama devamı yakın zamanda gelecek inşallah.
Şimdilik oy ve yorumlarınızı eksik etmemenizi istiyorum...
Allah'a emanet olun çiçeklerim.🌸🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜLTEZEM (İMTİHANLAR VE NİMETLER SERİ-2)
SpiritualBU KİTAP, İMTİHANLAR VE NİMETLER SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. ÖNCE BİRİNCİ KİTAP OLAN SÜKUT-U HAYÂL 'İ OKUYUNUZ. İslam'a tamamıyla yabancı kalmış özgürlüğe tutsak bir kız... Hayatının her alanını İslam ile şekillendirmiş Rabbine meftun, İslam'a tuts...