Jisung elindeki telefonu çevirmeye devam ederken aynı zamanda etrafına bakınıyordu. Minho'yla kampüsün bisiklet parkında buluşmak için sözleşmişlerdi ve beş dakikaya orada olacağını söylemesine rağmen o çoktan yarım saati doldurmuş, Jisung'u bekletiyordu.
Yan taraftan gelen motor sesiyle kafasını o yöne çevirdi Jisung, Minho arkasında esmer bir kızla beraber geliyordu. Çocuk gözlerini bir an bile ayırmadan onları izledi, şimdiden vücudu kasılmıştı. Kız inmek üzere hareket ederken Minho'nun elini tutarak indi motordan, o kafasındaki kaskı çıkarırken Minho da motordan inmiş ve ona dönmüştü. Kız kaskını çıkardığında dağılmış saçlarının gördü Minho, eliyle onun saçlarını düzeltti. "Saçların bozulmuş."
Jisung gözlerini sıkıca yumarak ellerini yüzüne kapattı. Sinirleniyordu ve bunu yansıtmayı istemiyordu. Elini sarı saçlarından geçirerek sinirli bir soluk verdi. Arkadaşını gören Minho, kızı geçiştirircesine konuştu, "Derse geç kalma, sonra görüşürüz." Kız onaylayarak oradan ayrılırken Minho da arkadaşının yanına, banka oturmuştu.
"Hyunjin'in mesajını gördün mü?" derken sigarasını ateşlemişti. Jisung ellerini aralayarak yan gözle ona baktı. "Ona cevap yazdığıma göre?"
Minho omuz silkerek cevapladı onu. "Gidip ne alaka diye sordum, duyunca anlayacaksınız falan diye bir şeyler söyledi." Sarışın çocuk ellerini yüzünden çekerek oturuşunu dikleştirdi. "Ne, direkt olarak böyle mi söyledin? Hyunjin'in o çocuğu beğendiğini biliyorsun Minho. Neden böyle sordun?"
Her zamanki gibi ince düşünüyordu o. Ufak detayları önemserdi, etrafındakilerin duygularını ön planda tutardı.
"Biliyorum ama kötü bir şey söylemedim, sebebini sordum."
Kafasını sallayarak bunu öngördüğünden bahsetti. "Hyunjin'in Felix'i gruba katmak isteyeceğini biliyordum. Sadece bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim. Biraz daha kendisini geliştirir falan diye düşünmüştüm."
Felix'in gitar çalma isteğinin Hyunjin'i etkilediğini görmemek neredeyse imkansızdı. Bunun yanında Hyunjin'in ona olan ilgisini de fark ettiğinde, bu durumu öngörmek Jisung için basit olmuştu. Ne de olsa tanıyordu o çocuğu, davranışlarını ve hislerini anlamakta zorlanacağı biri değildi. Başkalarına belli etmese de Jisung onu kolaylıkla çözümleyebiliyordu. Etrafıyla son derece ilgilendiğinden, herkesi gözlemleyip analiz ettiğinden mi yoksa Hyunjin'i gerçekten tanıdığından mı bu kadar kolay olmuştu emin değildi.
"Her neyse, duyunca anlayacaksınız dediğine göre bugün stüdyoda göreceğiz ne olduğunu."
Jisung onu onaylarcasına kafasını salladıktan sonra kalktı yerinden. Sinirli hissediyordu, bir an önce Minho'dan uzaklaşması en iyisiydi.
...
Hyunjin önündeki sıraya yumruk atarken eş zamanlı olarak bağırmıştı. "Ne demek istiyor şimdi bu?!" Felix'le son konuşmalarından beri kafası sürekli olarak doluydu, söylediği şeyi anlamaya çalışıyordu. Neden böyle yapmıştı, anlayamıyordu.
Sınıf arkadaşı Yeonjun kaşlarını çatarak onu izliyordu. Elindeki süpürgenin ucuyla onu dürtüp konuştu. "Hey, sen iyi misin Hyunjin? Son zamanlarda gerçekten tuhaf davranıyorsun. Derdin ne senin?"
Yeonjun, Hyunjin'i tanıyordu. Basketbol takımındalardı, aynı sınıftalardı, çoğu zaman öğle yemeklerinde birlikte vakit geçirirlerdi. Epey vakit geçirdikleri için son zamanlarda bir gariplik olduğunu fark etmişti. Arkadaşı gerçekten tuhaf davranıyordu.
"Asıl tuhaf davranan o." Bakışlarını Yeonjun'a çevirdi. "Lee Felix'i tanıyorsun değil mi?"
Başını aşağı yukarı salladı. "Yan sınıftaki çocuk, evet tanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
given, hyunlix
FanfictionVe her şey Hyunjin'in bastığı bu akorla başlamıştı. Farkında bile olmadan karşısındaki sarışın çocuğun kalbindeki tellere dokunmuş, onu kendine hayran bırakmıştı. Hyunjin'in onunla karşılaşması, tüm hayatını değiştirmişti. [ Hikaye, Given (ギヴン) ani...