eren'in arkasını toplama timi
mikasa, connie, jean + 3 katılımcı..eren: reiner neden sırıtıyor
armin: ve neden annie sana günaydın dedi
jean: neden mikasa sakin
sasha: alper tunga öldü mü
connie: ıssız acun kaldı mı
___
reiner: ne zaman?
eren: neyden bahsediyorsun?
reiner: sorma işte
eren: neden?
bir sorun mu var biladerreiner: sorma diyorum sana
cevap verince utanıyorsuneren: it
köpek
kim utanmış
var mı kanıtın
çıkar gösterreiner: vay canına
bu kadar kaçık olduğunu düşünmemiştim jaeger
yemekhanede nasıl açabilirim
öpmek istediğini bu kadar bilmiyordum:""eren: lan
ALLAH KAHRETMESİN SENİ
NASIL BİR YOKLUKTASIN SEN
HAYAL GÜCÜNE SIÇAY8Mreiner: kalbimi kırıyorsun
"SAPIK HERİF, GÖSTERİRİM BEN SANA."
eren hiddetle masadan kalktığında reiner ve annie'nin oturduğu masaya gidene kadar kimse durumu fark edememişti. kısacası hepsinin aklı ilk kez aynı anda beş karış havadaydı ve ateşle barutun yanyana geldiğini ancak ikisi gözden kaybolduğunda fark edebilmişlerdi. yemekhanedeki uğultular, birbirine karışan kahkahalar ve yine konuşmaya kaldığı yerden devam eden insanların arasında bir ses yükseldi.
"EREN NEREDE?!"
mikasa ellerini masaya vurup aniden kalktığında yemekhanedekiler bir kere daha susup bu birkaç saniyelik tiyatroya tanıklık etmiş, yine ve yine yemeklerinin soğuma ihtimalinin bu anlamsız olay zincirlerinden daha önemli olduğuna karar vererek devam etmişlerdi. mikasa korkudan fal taşına dönen gözleriyle etrafı süzerken diğerleri onu masaya tekrar oturtmaya çalışmıştı. çabaları annie, eren'in boş bıraktığı sandalyeye oturana kadar devam etmiş ve en nihayetinde annie onların masasına oturuyorsa ortada ciddi bir konu var demektir diyerek eski dinginliklerine kavuşmuşlardı. mikasa bile..
"eren abimi kaçırdı. teknik olarak abim kaçırılmaya razı oldu. eren'in onu rızası olmadan götürmesi her açıdan imkansız."
"evet haklısın."
hep bir ağızdan çıkan onaylamalar masada dolanırken ortada neler olduğunu tam olarak çözemeyen altılı ellerindeki bilgileri düşmana açmak zorunda kalmış ve dakikalar süren hararetli tartışmadan elde ettikleri tek şey, iki tarafın da birbirlerinin bildiklerinden fazlasını bilmediği olmuştu.
__
mühendislik binasının arka bahçesine kadar devam eden sürükleme nihayet ilerisindeki boş alana vardığında son bulmuştu. eren onu buraya kadar sürüklediği için bir an kendiyle gurur duyacak gibi olmuş, ancak o an devreye giren mantığı onu ne diye buraya kadar getirdiğini sorgulamayı seçmişti. reiner için hava hoştu. karşısındaki bücüre yenilmeyeceğini bildiği için tek amacı olan onu kızdırıp eğlenmeyi sürdürme fırsatını altın tepsiyle sunmuştu.
"bak unut tamam mı? senin kıçını falan öpmeyeceğim."
eren elleriyle havada garip hareketler yaparken kendini açıklamaya çalışıyordu. elbette öpmeyecekti, ikisi de bunu biliyordu. eren reiner bunu ciddiye aldı sanıp yolun neresinden dönersem kârdır mantığındayken reiner, buna az da olsa ihtimal vererek üniversiteden mezun olana kadar dalga geçebilecek bir malzeme bulmuş olduğuna bakıyordu. koyun can derdindeyken kasap et derdindeydi kısacası.
"mesaj bana değil jean'a gitmiş olsaydı gerçekten kıçını öpecek miydin?"
"bu seni ilgilendirmez."
reiner bir an için duraksadı. işte tam kritik vuruşu yapma zamanıydı dedi içinden.
__
reiner:
buraya beni getirmesinin hiçbir mantığının olmaması bir yana, ciddi olduğumu düşünerek şekilden şekle girmesi durumu mümkün olan en komik duruma sokuyordu. sinirden gözü öyle dönmüştü ki onunla yalnızca alay ettiğimi fark edememiş olmalıydı. aksi halde çatık kaşlarının altından bana doğrulttuğu bir çift mavi göz bana sempati duyduğu için olamazdı elbette.
"sakin ol evlat."
tamam, gülmek için pek de uygun bir zaman değildi. hayır gülmemeliydim. gülersem kalan okul yıllarımı böyle bir anı kaçırmanın üzüntüsüyle geçirmem gerekirdi. ama karşımda yumruklarını sıkmış öyle dikilirken başka ne yapmamı bekliyordu ki?
"gerçekten o olsaydı öpecek miydin?"