"Ablaa Bilge geldiii." Bu cırtlak sesiyle bağırmak zorunda mıydı yani? Tam o sırada Bilge elindeki bir sürü kitapla birlikte terasa, yanıma geldi. Koyu kahve saçları dağılmıştı. Nefes nefeseydi. E mormal. Bizim şu meşhur merdivenler...
"Ben geldiiim." dedi neşeyle karşımdaki koltuğa kendini bırakırken."Hoşgeldiin. Sana da kahve yapayım mı?" Tabii ki her zaman ki gibi kitabımı okurken kahve içiyordum. Terasımızdaki canım koltuğum ve insanın içinde pozitif bir şeyler uyandıran hafif bir rüzgarla. Hava ne kapalıydı ne de günlük güneşlik. Ben de böyle havaları seviyordum zaten.
"Ay olur valla." Elindeki kitapları sehpanın üzerine bıraktı. Ve ben mutfağa gitmek için yerimden kalkarken o da benimle birlikte kalktı.
"Kanka yolda Can'ı gördüm. Yaa çok tatlıydı. Ama beni görmedi. Yani aslında..." Aslında onu dinlemiyordum. Çünkü Can konusu açıldı mı yarım saat susmazdı. Ben de aralarda "Hıı.... Aaa" diyerek geçiştiriyordum.
Sonunda süt kaynadı ve kitapları da alarak odama çıktık. Ders çalışacaktık. Çünkü yarın vize sınavımız vardı. Gerçekten hakkını vererek tam iki saat mööledik.
Ama ben aklımı bir türlü derse veremiyordum. Aklım hala kütüphanede karşılaştığım çocuktaydı.
Ben seni nereden tanıyorum?
Ben de bu soruyu defalarca kafam da evirip çevirmiştim. Çünkü o da bana tanıdık geliyordu. O bana o soruyu sorduğunda öküzün trene baktığı gibi bakmıştım çocuğa. Sonradan "Üf ne bileyim ben!" Dedikten sonra hızla arkamı dönüp gitmiştim. Ve tam kahvemi içerken o çocuğu tanımıştım. Hatırladığım an kahveyi ağzımdan püskürtmüştüm.
Anıl.
Ehliyet sınavı için araba sürüyordum. Babamın arabasıydı. Yanım da Bilge de vardı. Ve... O ÇOCUĞA ÇARPMIŞTIM. Bir ay hastanede yatmıştı ve o bir ay boyunca başında beklemiştim. Allahtan çocuk şikayetçi olmamıştı. O bir ay boyunca ne o sert ve rahatsız hastane koltuğu ne de o iğrenç hastane yemekleri umrumda değildi. Tek istediğim Anıl'ın iyileşmesiydi. Ve garip olan şu ki çok iyi arkadaş olmuştuk. Ama taburcu olduğu günden sonra bir daha görüşmemiştik. Tabii bu olayın üzerinden sanırım iki buçuk sene geçmişti.
Bilge bana konuları anlatırken aklımı vermek için ne kadar zorladıysam da düşünmeden duramıyordum. Yazık kız canı çıkana kadar benim anlamam için defalarca kez anlatmıştı. Hava kararmaya başladığında dersimiz bitmişti.
"Ben kalkayım artık"
"Tamam kanka ararım" dediğimde kendisi merdivenlerden inip gitmişti. Onu geçirmeme gerek yoktu. Çünkü bizim evimiz onun evi gibi, onların evi de benim evim gibiydi. Samimilikten dolayı işte.
Kapının kapanma sesini duydum. Tam o sırada telefonuma bir mesaj geldi. (Telefonum tamirdeydi eski külüstür telefonumu kullanıyordum. Tanımadığım bir numara.
Seni hatırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece Kitabım ve Kahvem olsa
RandomAşk kimi zaman sıcacık bir kahve, bazen de sıcacık bir kalp. Ağzını yaksa da tadını, kokusunu sana hatırlattığı anıları seversin...