Akşam 9 sularında Minho'nun ayakları onu birkaç gece önce gittiği bara doğru sürüklüyordu. Ertesi sabah gitmesi gereken bir işi olmadığı için, -önceden vardı fakat Minho düzenli mesaide ruhu boğulan ve stabil işlerde tutunamayan biriydi- gece nereye gittiğinin pek bir önemi yoktu. Yazar olarak geçirmek istiyordu hayatının kalanını, fakat birçok yayınevi onun hikaye taslaklarını reddetmişti. En son yayınlanan hikayesinin telif getirisi de pek fazla değildi, yakın zamanda esaslı bir şeyler yazıp bir yerlere kabul ettiremezse başka bir iş araması gerekecekti. Radikal bir kararla ailesinin evinden ayrılıp yeni bir semtte kendi evine çıkmak çok da doğru bir karar olmayabilirdi.
Bar öncekinden bile tenhaydı, bir hafta içi akşamı oluşunun etkisi olmalıydı. Hafta içi canlı müzik olmayacağını düşünerek sahneye yakın bir masaya oturdu Minho. Bu kez bira söyledi, her seferinde viskiyle ay sonunu getiremeyecekti.
Bir yandan etrafı gözleyip diğer yandan birasını yudumlarken, sahneye Hyunjin'in çıktığını fark etti.
Hyunjin'in gözleri, sahnenin dibinde oturan bu yeni yüze alışkın değildi. Taburesine oturdu, gitarını kılıfından çıkardı, akorduyla uğraşırken Minho'ya bir bakış attı.
H: Hoşgeldiniz, buraya ilk gelişiniz mi?
Hayatı boyunca bir introvert olagelmiş Minho, onunla konuşulmasını beklemiyordu. Bir tık gerildi, sesinin titrememesini umarak cevap verdi.
M: Hoşbuldum, ikinci gelişim aslında. Bu semtte yeniyim.
H: Yeni olduğunuzu tahmin ettim, buranın belli başlı müdavimleri olur, hepsini artık tanıyoruz. Yeni bir yüz görmek güzel.
M: Güzel bir mekan, buraya gelmeye devam edeceğim gibi duruyor.
H: Memnun oluruz.
Hyunjin gülümsedi ve mikrofonunu açtı.
H: Hepiniz hoşgeldiniz. Bu hafta içi akşamı sizi bu bara getiren dert neyse, ondan bir an önce kurtulmanızı diliyorum. Gitarist arkadaşım bugün yok, ben kendimce bir şeyler doğaçlayacağım müsadenizle.
Hyunjin'in uzun ve biçimli parmakları gitarın tellerinde dolaşmaya başladı. Minho gözlerini Hyunjin'in ellerinden ayıramadı bir süre. İnce ve uzun parmaklı, biçimli ellere daima bir zaafı olmuştu. Bakışlarını yukarı kaldırdığında ince fakat yapılı kollar, vücudunun hatlarını pek belli etmeyen salaş, siyah bir tişört, birbirine geçmiş metal zincirlerden oluşan bir kolye, boynun da üzerinde hatları kendine has, unutulmayacak bir yüz ve yüzüne dökülen alev kırmızısı saçlar gördü. Yanında daima taşıdığı kalemini ve küçük not defterini çıkardı, "Belki birkaç satır yazarım" diye düşündü. Uzun zamandır onu ziyaret etmeyen ilham perileri bu gece bar masasında onunla beraber oturuyorlardı.
Normalde loş bir kırmızı ışıkla aydınlanan barın masaları, sahneye yaklaşıldıkça sanatçıya vuran spot ışığıyla aydınlanmaktaydı. Minho ne yazdığını çok düşünmeden parmaklarına bıraktı sözü. Düşüncelerinin sesini duyamayacağı kadar yüksekti müziğin sesi.
"Hayatımda daha güzel bir yüz görmedim." yazdı önce. "Buna eminim, görmedim. Bu yüzde farklı bir şeyler var. Güzel olan milyonlarca yüzden farklı. Farklı bir enerjisi, bambaşka bir aurası var. Bu dolgun dudakların arasından süzülen seste bile bir büyü var. Sanki tanrı tarafından yaratılmış bir insan değil de, bir sanatçının hayalgücünden çıkmış bir sanat eserine bakıyorum. Bu kusursuzluk doğal değil."
Yazdığı satırlardan başını kaldırıyor, Hyunjin'i bir süre daha inceliyor ve yazmaya devam ediyordu. Onu uzunca bir süredir yazmaya bu denli iten bir güç olmamıştı.
"Bu bara daha sık gelmeliyim" diye düşündü.
Küçük not defterinin sayfaları doluyor, dakikalar birbirini izliyordu. Minho'nun bedeni, açlık ve yorgunluğunu zihnine hatırlatmaya başlamıştı. Masaya biranın ücretini nakit olarak bıraktı, ayağa kalkarken Hyunjin'e doğru bakınca gözleri buluştu. Hyunjin şarkısını bölmeden bir baş selamı verip gülümsedi. Minho bir tık sersemlese de baş selamına karşılık verdi ve bardan hızlı adımlarla çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passio | Hyunho
FanfictionHayata tutunmaya çalışan genç yazar Minho, adı duyulmamış bir bar şarkıcısı Hyunjin'i uzaktan seyretmekte ve notlar almaktadır...