3

302 17 4
                                    

1 saat sonra uçaktaydılar.Koltuklarına yerleşip uçağın kalkmasını beklediler.Uçak kalkana kadar da hiç konuşmadılar. Sonunda uçak kalktı.Fakat ikisinden de çıt çıkmıyordu.Sonunda sessizliği bozan Grimm oldu.

"Neden çöle gidiyoruz baba?Kötü bir şeyler oldu sanırım."

Babası düşünüyordu.Koyu kahve gözleri büyük bir korku taşıyordu sanki.Cevap verip vermemek konusunda kararsız gibiydi.Neden sonra konuşmaya başladı.

"Sahra Çölü'nün yakınlarında bir nükleer enerji santrali var.Bu santralin çevresi ise karıncalarla kaplı ve bu karıncalar etçil.Ve sanırım en sevdikleri et insan eti.Biliyorum bu çok ilginç ama gerçek.CERN 'deki çoğu bilim insanı oradaki santral yüzünden mutasyona uğradıklarını düşünüyorlar."

Tam devam edecekti ki babasının telefonuna gelen bir mesajla irkildiler.Babası telefona baktı,ancak oğlunun onu duyabileceği kadar kısık bir sesle okumaya başladı.

"Dr. Jim,size kötü haberlerim var.Ben Dr.Schott.Karıncalar tüm Afrika'yı ele geçirdiler.Birçok bilim insanımız hayatlarını kaybettiler.Elimizden pek bir şey gelmiyor.Biz şu an Antalya'ya gitmekteyiz.Sen de oraya gelmelisin.Pilota olan biteni anlat.Rotanızı değiştirin.Eğer Afrika'nın herhangi bir toprağına inerseniz sizin de yem olmama olasılığınız %0.Size şimdiden başarılar diliyoruz.Unutmayın Antalya Hava Limanı'nda buluşacağız.Bizi orada bekleyin.İyi şanslar."

Olamaz diye mırıldandı babası.Hızla ayağa kalktıve kokpite doğru yürümeye başladı.E tabii çocuk da arkasından.

Kokpitin kapısını birkaç kez çaldıktan sonra içeriden "Kimsiniz?" diye bir sesin geldiği duyuldu.

Yanıt veren babasıydı."Doktor Jim.CERN'de çalışıyorum."

Kapı açıldı.İçeride 2 pilot vardı.Birisinin kahverengi saçları ve gözleri vardı.Diğerinin ise uzun sarı saçları,kahverengi ile ela arasında renk değiştiren gözleri vardı.18 yaşında gibi görünüyordu.

"Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz."diyerek girdi içeri babası.Her şeyi de bir çırpıda anlatıverdi.

Kahverengi saçlı olan diğerine döndü. "Eğer dedikleri doğruysa...Derhal rotamızı değiştiriyoruz.Antalya havalimanı yeni hedefimiz.Bize bildirdiğiniz için de teşekkür ederiz doktor."

Babası kokpitten çıktı.İçi rahatlamış gibiydi.Koltuğuna oturdu,arkasına yaslandı.Birkaç dakika sonra uyumuştu.

Çocuk ne yapacağını bilemiyordu.O da babası gibi uyumaya karar verdi.Çok yorulmuş olacak ki gözlerini kapatır kapatmaz uyuyuverdi.

                 XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

 Bir saat mi yoksa bir saniye mi uyuduğunu bilemiyordu.Fakat uyandığında uçak inmek üzereydi.Dışarıya baktı.Pilotların söylediği gibi Antalya'ya gelmiş olmalıydılar.Öyle tahmin ediyordu çünkü dışarıya baktığında gözüne çarpan ilk şey Türk bayrağı olmuştu.Sol tarafına baktı.Babası da uyanmış uçağın inmesini bekliyordu.Çok beklemediler birkaç dakika sonra toprağa basmışlardı.

İndiklerinde ellerinde bavullarla olara doğru gelmekte olan iki kişiyi gördüler.Bunlar CERN'de çalışan bilim adamlarındandı. Yanlarına geldiklerinde birisi"Dr Jim,hoşgeldiniz.taksimiz az ileride bekliyor.İsterseniz gidelim."

Babası olur anlamında başını sallayınca uzun adımlarla taksiye ulaştılar.Yarım saat kaldılar takside.Otele gelmişlerdi. Çalışmalarını burada yapacaklardı.

Doktor ve çocuk eşyalarını odalarına yerleştirip CERN tarafından kiralanan konferans salonuna gittiler.

Daha gelen olmamıştı.Onlar da önlerde bir yere oturdular. İkisinden de çıt çıkmıyordu.Çocuk daha fazla dayanamadı.Babasına aklına takılan soruları sormaya karar verdi.

"Ben neden buradayım baba?Madem getirmek istemiyordun, neden getirdin beni?"

Babası tam konuşacaktı ki dışarıdan gelen ayak seslerini duydu.

"Bunu sonra anlatırım Grimm."dedi fısıltıyla. Sesi fazla kederliydi.

Ne zamanı diye sormak istiyordu.Ama soramadı.Babası onun hakkında bir şeyler saklıyor gibiydi.Acaba babası ne saklıyordu? Kendisi ile ilgiliydi,buna emindi.Peki ama bu neydi?Ve daha da ilginci:Kendisinin bilmediği şeyi babası nasıl bilebiliyordu?Acaba doğumu ile mi ilgiliydi?

O,bunca şeyi düşünürken babasının meslektaşlarının geldiğini fark etmemişti.Bir noktaya bakıyordu gözlerini hiç kırpmadan. Ona sesleniyorlardı,ama o,onları ne görüyor ne de duyuyordu.Sonunda babasının ona dokunmasıyla birden irkildi. Babası korkmuş gibiydi."Grimm...İyi misin?" diye sordu titrek bir sesle.

Şaşırmıştı."Ha...Ben mi?" dedi boş bulunup.Sonra yaptığı saygısızlığı özür dileyerek düzeltti."İyiyim sadece...dalıp gitmişim.O kadar."

İçeride yaklaşık 10 kişi vardı. Herkes bir yerlere oturmuştu.Bir kişi ise kürsüye çıkmış konuşmaya hazırlanıyordu.

Konuşmaya hazırlanan kişi salondakiler arasında en kıdemli kişi olmalıydı.Diğerlerine göre daha yaşlıydı fakat atletik bir vücuda sahipti.Gözleri gökmavisiydi.İnsanı delip geçiyordu sanki.Kahverengi saçlarındaki beyazlar ise dikkat çekiyordu.

"Sevgili meslektaşlarım.Direk konuya gireceğim.Bugün Süveyş Kanalı'nın doğusuna bakıyordumve bir şey dikkatimi çekti.Bu civardaki karıncalar ne dev boyutlarda ne de insanları yiyorlar.Fakat karşı taraftaki karıncalara baktığımızda mutasyon a uğradıkların görüyoruz.Bana göre Süveyş Kanalı'nın doğusu radyasyona maruz kalmamış.Bir baska olasılık ise suyun radyasyonu etkisiz hale getirdiği.Fakat geçtiğimiz günlerde kanalın batısına yağmurun yağdığını düşünürsek-az da olsa- ilk düşüncem daha mantıklı geliyor.Eğer sizin de söylemek istediğiniz herhangi bir şey varsa lütfen çekinmeyin."Birkaç dakika bekledi,kimse söz almayınca da:"Peki,kimsenin bir fikri yok sanırım.Hepinize iyi akşamlar. Odalarınıza çekilebilirsiniz." Diyerek konferansı bitirdi.

Çocuk, babası ile birlikte konferans salonundan çıkıp odasına gitti.Babası ile odaları ayrıydı.Bilerek böyle bir karar almıştı. Sakince,tek başına düşünmeye ihtiyacı vardı.

Odasına girdiğinde kapıyı kilitledi.Işıkları açmadı.Karanlığı seviyordu.Gidip pencereyi açtı.Otel şehir merkezinden uzakta, hafif ormanlık bir arazi üzerindeydi.Yazın burası çok güzel bir yer olmalı,diye düşündü.Bir süre yıldızları izledi.Birden kapı çaldı.Hızla kapattı pencereyi.Koşup kapıya baktı.Gelen babasıydı.Çok kötü görünüyordu.

"İçeri gelebilir miyim?"dedi fısıltıyla.

"Tabii ki de."diye yanıt verdi çocuk.Babası içeri girdi.Yorgun bir şekilde yatağa oturdu.Işıkları açmamıştı.İyilerdi böyle.

"Ne oldu?"diye sordu.

Derin bir nefes aldı babası."Kardeşin..."dedi devamını getiremedi.Yüzünü yastığa gömdü.Bir çocuk gibi ağlıyordu.

Evet, bir kardeşi vardı.Fakat Fransa'ya taşındıklarından beri çok kötüydü.Oraya uyum sağlayamamıştı.Ve sonunda ölmüştü...

Babası birden yatağın üstünde doğruldu.Tek kelime bile etmeden dışarı çıktı.

Çocuk karanlıkta öylece bekliyordu.Ne yapacağını bilemiyordu. Kendi kendine söylendi:

"Ölenle ölünmez.Hayat devam ediyor."

Yavaşça yatağına uzandı.Tavana baktı.Kardeşinin ölümüne hiç de üzülmemişti.Sonuçta herkes bir gün ölmeyecek miydi?

Gözlerini kapadı,derin bir nefes aldı ve kendini uykunun kollarına bırakıverdi.

MUTASYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin