3

28 6 0
                                    

Sıradaki kişiyi kontrol ettiğimde Bang Chan olduğunu gördüm. Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Geçen hafta yüzünden endişeliydim, gelmeyebilirdi. Konuşmasak bile buraya ihtiyacı olduğunu fark etmiştim.

O konuşmasından sonra onunla bir psikolog olarak konuşmaya çalışmamın hiçbir manası olmadığını anlamıştım. Böyle bir şeyi hoş karşılamıyordu, ona iyi geleceğimi düşünmüyordu. Aksine ben geleceğimi düşünüyordum. 40 dakika boyunca oturup onu dinlemeden de anlayabilirdim, arkadaş olabilirdik.

(Bu arada meslekleri geregi psikologlar yakinlarina bakmiyolar ya hani arkadas olma seysi buna karsi cikan bir sey degil cunku seans yapmiyolar arkadas oluyolar ehe)

Tabi buna da karşı çıkabilirdi. Beni biraz da bu tedirgin ediyordu. Bu adamın gerçekten gülümsemesini istiyordum. Belki de birazdan bu odaya girdiği gibi ağlayacaktı ve bu gereğinden fazla canımı yakıyordu. Genelde kolay üzülen birisi değildim fakat onda bu tamamiyle değişiyordu.

Tüm düşüncelerimi şimdilik geri plana attıktan sonra kapıyı açtım. Orada oturuyor, bacağını sallayıp parmaklarını çıtlatıyordu. Dalgın olduğu belliydi ya da sadece ben fark etmiştim. Hafif öksürdükten sonra gülümsedim ve ismini söyledim.

Hemen ayaklanmış ve yanıma gelmişti. İçeri girmesini sağladıktan sonra kapıyı kapattım ve ona döndüm. Koltuğun arkasına yaslanmış bana bakıyordu. Her zamanki gibi maskesi ve şapkası yerli yerineydi. Bu hareketimi saygısızlık? veya abartı olarak görsem de kendimi durdurmamıştım.

Önüne geçip yavaşça maskesini çıkartıp bacağına koydum. Sessizce beni izliyordu, ne bir şey diyordu davranışlarıma ne de ağlıyordu. Ağlamaması beni bir tık mutlu etmişti. Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluştuğunu hissederken elim bu seferde şapkasına gitmişti.

Şapkasını da çıkartıp koltuğa koyduktan sonra elim gene saçlarına gitti. Hafifçe düzeltirken gözlerine bakamıyordum, neden yaptığımı bilmediğim şeyler yapıyordum şuan ama içimden bir ses yapmamı söylüyordu.

O ise gözlerimin tam içine bakıyordu. Ellerimi indirdiğimde bende gözlerine baktım. Bomboştu bakışları. Ne bir sorgulama, anlam verememe, kızma hiçbiri yoktu. Öyle bomboş bakıyordu gözlerime.

Bakışmamızı bölerek geri çekildim ve her zamanki gibi gülümsedim. Ama daha farklı anlamlar taşıyordu bu gülüş. Resmi olmayacaktık bugün. O tanışmak istediğim biriydi -gerçekten öyleydi- ve ben onunla tanışıp arkadaş olacaktım. Çünkü ihtiyacı olan şey buydu.

Ona güvenebileceği biri lazımdı. Ona her zaman destek olan birisi lazımdı. Bunları çok iyi şekilde anlamıştım hiç konuşmasak da. Eğer ağlayacak bir omuza ya da bir yere sahip olsaydı buraya gelmezdi. Eğer insanlar güvenini bu denli kırmasaydı bana güvenir, inanır ve bir şeyleri anlatırdı.

Bu yüzden bende ona güven verecek hareketler yapıyor, samimiliğimi gösteriyordum. Bana güvenmeliydi. Anca bu şekilde ona iyi gelebilirdim. Ne kadar masanın önünde oturmaya alışık olmasamda ilerlemiş ve koltuğa oturmuştum, bununla o da yanıma oturmuştu.

"Seninle terapi yapmıyoruz Bay Bang. İstediğiniz gibi olacak, her hafta buraya geleceksiniz ve ağlamak istiyorsanız ağlayacaksınız ve gideceksiniz. Ben ise bu süre zarfında her zaman yanınızda olacağım"

"Peki.."

Ne diyeceğini bilemediği belli oluyordu. Bu yüzden devam ettim. Arkadaş olma düşünceme karşı çıkmayacağını düşündürmüştü davranışları.

"Tanışalım istiyorum. Doktor olarak değil herhangi bir insan olarak sizinle tanışmak istiyorum Bay Bang. Arkadaş olabilir miyiz?"

İlk başta şaşırmış ve bir şey dememişti. Sonra yüzü düşündüğü belli olan bir ifadeye bürünmüştü. Sabırla beklemeye başladım. Sonucu olumlu olacak ki bana dönmüş hafifçe gülümsemişti.

forty MinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin