one

120 15 2
                                    

slaaayyy

Alfea'ya doğan güneş, neredeyse her gün epey hızlı davransa da, bugün Sky'a yenildi. Hızlı ve düzensiz adım sesleri koridorda yankılanırken hedefi sadece tek bir yerdi: Bloom'un yanı.

Haftalardır kendisinden kaçıyor, mesaj ve aramalarına ya dönmüyor ya da kısa cevaplar veriyor, soğuk davranıyordu. İlk başlarda yaşadığı kötü günler yüzünden üzerine gitmek istememişti ama artık dur denmesi gerekiyordu.

Aradığı kapıyı bulduğunda, beklemeden içeri girdi. Her ne kadar sinirli olsa da, bir yandan da korkuyordu. Ya fazla endişeli davranıyorsa? Ya fazla kafaya takıyorsa? Bloom kolay şeyler yaşamamıştı, üstüne üstlük bu olayların hepsi art arda gelmişti. Basit bir insanken peri olmuş, sıradan bir periyken krallığı yok olmuş bir prenses olduğunu öğrenmişti. Yıllarca büyüdüğü ailesi asıl ailesi değildi, Kara büyüler, cadılar ve Valtor derken...

Sky gözlerini yumdu ve kapıyı açmadan önce kendisine birkaç saniye tanıdı. Yine de o, Bloom'un sevgilisiydi. Ona destek olmak ve kötü anılarını unutturmak istiyordu ama Bloom kendisinden böyle kaçarken bu pek mümkün değildi.

Kapıyı açtığında, Bloom'u dünkü giysileriyle, üstüne küçük bir örtü örtülmüş uyurken buldu. Kiko elleri arasına girmiş, yanağına yaslanmış, gelen güneş ışığından kaçıyordu. Sky derin bir nefes verip pencereye ilerledi. Camları kapatıp, perdeyi çektikten sonra koltuğa oturup, Bloom gözlerini açana dek onu izledi.

"Günaydın."

Bloom yattığı yerde yavaş hareketlerle doğruldu. Üstünden düşen örtüye kısa bir an baktıktan sonra gözlerini ovuştururken sordu: "Sky, burada ne işin var? Saat kaç?"

"Dersler için daha erken." diye verdiği yanıtın ardından ayağa kalktı Sky. "Konuşmamız gerek Bloom."

Ortamın bir anda gerginleşmesinden hızlanan kalbiyle, Bloom da ayağa kalktı. "Tabii ama önce kahvaltı yapsak olmaz mı?"

Konuyu değiştirmeye çalışıyordu, bunun ikisi de farkındaydı. Sky kafasını yana çevirip kaşlarını çatarken, Bloom başını eğdi. Bu günün geleceğini biliyordu ama bu kadar erken olmasını istememişti.

"Bloom, neler oluyor?" diye sakince konuştu Sky. Doğrudan Bloom'a bakıyordu. Bloom ise onun dışında her yere...

Uzun sessizlikle beraber cevap gelmediğinde Sky kontrolsüzce sesini biraz daha yükseltip konuşmaya devam etti. Bu, Bloom'un ona dönmesini sağlamıştı. Aynı diğer Winx Club kızlarının uyanmasını sağladığı gibi.

"Ben senin sevgilinim, Bloom! Zor zamanlar geçirdiğini biliyorum ve sana yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum ama sen beni böyle iterken hiçbir şey yapamam..."

Sonlara doğru sesinin kısılması ve yüz ifadesinin yumuşaması gerçekten üzüldüğünü ve endişelendiğini gösteriyordu, Bloom bunu biliyordu ancak şu an ona lazım olan son şey bu ikisiydi.

"Sky ben- bunu sonra konuşsak olmaz mı?"

Kaçmak. Yine bunu yapıyordu ama aklına gelen başka bir şey yoktu. Artık seni sevmiyorum mu demeliydi? Belki de şu an beni boğuyorsun demek Sky'ın kesinlikle buradan gitmesini sağlardı.

Durdu, gözleri kapının girişinde duran kızlara takıldı. Neden hepsinden kaçıyordu? Neden her şeyi saklıyordu?

İkimizin düşman olmak için doğduğunu hissediyorum.

Evet... Sebebi buydu. Çünkü aklını bu kadar karıştıran kişi düşmanıydı. Tüm sihirli boyutun düşmanı.

"Bloom, lütfen. Sana ulaşmaya çalışıyorum ama yaptığın tek şey kaçmak. Ben- biliyor musun? Belki de gerçekten gitmeliyim."

Sky bir hışımla dışarı çıkarken, arkasından gitmesi gerektiğini biliyordu ama bunu yapmak istemiyordu. Doğru olan şeyi bilmek ama kendi istediğin şeyi yapmak. Kötüleri kötü yapan şey bu muydu? Tanrım, günden güne o'na benziyordu.

Tecna, Aisha ile pixieleri odaya götürürken Flora ve Musa Sky'la konuşmak için peşinden gitmişlerdi.

Bloom yatağının ucuna oturup kafasını elleri arasına aldı. Yanına gelen Stella elini kafasına koyduğunda ona dönüp bakmadı. Şu an çok kötü hissediyordu. Sky'la araları bozulduğu için değil, yalan söyleyip herkese haksızlık yaptığını bildiği için.

"Sorun değil Bloom." dedi Stella. Sesi sakin ve sıcaktı. "Düzeleceğinizden eminim, o sadece senin için endişeleniyor ama yalnız kalmaya ihtiyacın olduğunu da anlayacaktır."

Sorun da bu, diye düşündü Bloom. Düzeltmek istemiyorum, anlamasını istemiyorum, ne istediğimi ve ne yaptığımı bilmiyorum. Ne saçmalıyorum ben? Neden ona bu kadar kapıldım?

Bunlar yerine kafasını kaldırdı ve gülümsedi. "Sağ ol Stella. Sanırım gerçekten biraz yalnız kalmalıyım."

"Sen merak etme." deyip gülümsedi Stella ve Kiko'yu kucağına aldı. "Hocaları ve kızları ben hallederim."

Kapı kapandığında gülümsemesi hemen soldu. Bu böyle gidemezdi. Bir yolunu bulmak zorundaydı, bir çözümü olmak zorundaydı ve Bloom bunu bilen kişiyi çok iyi tanıyordu.

Hızlıca dönüştü. Ne zaman kapattığını bilmediği pencereyi yeniden açtı ve uçmaya başladı, diğer yarısına doğru.















Bu bölümler size sıkıcı gelebilir ve hemen buluşmalarını isteyebilirsiniz çok normal, tamda bu yüzden açıklama yapmaya geldimmm

Hızlıca ilerleyen hikayeler çoğu zaman en kötü hikayeler olur çünkü karakterleri ve bulundukları psikolojik durumları anlayamayız ve yaptıkları çoğu şey bize saçma veya anlamsız gelebilir çoğu zaman birinden neden nefret ettiğini veya birini neden sevdiğini bile göremeyiz

Ben bu tarz şeylere çok önem veririm o yüzden özellikle böyle enemies to lovers gibi sevdiğim bir konuya özen göstermek ve yavaş işlemek istedim umarım sizi sıkmamışımdır

Okuduğunuz için teşekkürlerr

Ayrıca ilk bölüme Spotify çalma listesi linki ve taratmanız için olan o şeyden koydum roxywprjıxd bu kitabı o çalma listesiyle okuyabilirsinizz♡♡♡♡


İyi zamanlar!

irresistible -vb-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin