two, by jeno

137 21 9
                                    

gece yolculukları esrarengiz şeyler.
şayet bu evrende gizemi çözülememiş onlarca şey varsa içlerinden birisi mutlaka gece yolculukları ve hissettirdiği iç gıdıklayıcı, intihara yahut kendini adamaya teşvik edici şeyler olmalı. kayıp malezya uçağını, dyatlov geçidi vakasını ve elli birinci bölgeyi bile sollayabilecek derecede büyük bir gizem benim nezdimde. yüzlerce ışığı kapalı bina, gizemli hikayelerle dolu evler ve daha önce kimse ayak basmamışcasına ıssız yolları izlerken kulağıma dolan müziğe kendimi kaptırmak en büyük hobimdir. bazen öyle ıssız olur ki etraf, arabanın tekerleri yolda kayıp gittikçe kendime engel olamayarak düşünürüm, 'kahretsin, buraya tek bir canlı dahi ayak basmamış. bundan kesinlikle eminim.'
eh, işte şimdi bu cümlenin ardından düşünecek yeni bir şey daha var!
öyleyse bu asfaltı buraya kim döşedi, buradan bir yol geçmesi gerektiği fikrini ortaya ilk kim attı?

bilirsiniz, bazı yollar çok gereksizdir.

ucunda kimsenin gitmek istemediği, orada yaşayan kimsenin de çıkmayı başaramadığı küçük kasabalara uzanan yollar mesela.
örneğin bizim kasaba, rock castle town ya da namı diğer ahoy: asla hiçbir şeyin olmadığı yer. insan ahoy'a niye yol yapar ki? hükümetin gereksiz harcamalarla platonik aşk yaşadığını biliyorum ama bu gereksizin de gereksizi bir harcama anlıyor musunuz? çoğu zaman kasabamıza uzanan karayolunun hiç inşa edilmemiş olmasını dilerken buluyorum kendimi.
neden mi?
işe yaramadığı gibi bir de üzüyor insanı da ondan!

kimsenin gelip geçmediği bu yoldan bin yılın bir başı birinin gidesi tuttu, kasabadaki tek dostum renjun'un. her zaman öyle olmaz mı zaten, gerektiği zaman çok gereken şeyler gerekmediği zaman evrenin kaos dolu çuvalının devasa yırtığından fırlayıp çıkarlar insanın karşısına. tanrı bilir neden (bu sefer onun dahi bilgisi dahilinde olduğunu sanmıyorum) renjunun ailesi, biz lise son sınıfa geçtiğimizde doğup büyüdükleri ve hatta onların babalarının ve onların babalarının babalarının dahi doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmak için doğru vakit olduğuna karar verdi. böylece üç ay süren yaz tatiliyle beraber ahoy'daki mutlu günlerimin de sonu geldi.

zaman rüzgar gibi geçip tatil bittiğinde dostumun evinde yabancı bir aile oturuyor, benimse tek başıma rock castle town'ın bütün yalınlığı ile mücadele etmem gerekiyordu. aslında kendime renjun'un evine taşınan kişi michael jackson dahi olsa ondan hayatımın sonuna kadar nefret edeceğime dair söz vermiştim ancak ne derler bilirsiniz...hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.
kendimi bok gibi hissettim, bu sözden nefret ederim.

gelgelelim bu kişisel gelişim kitaplarından fırlamış klişe cümlenin aksine, jaemin, yani renjunun evine taşınan çocuk, nefret edebileceğim birisi değildi. sadece benim de değil, dünya üzerinde kimsenin nefret edebileceği birisi değildi.
dipnot: neomuhafazakar cumhuriyetçiler hariç, onlar herkesten nefret ediyor olabilirler. aslında onlar herşeyi yapıyor olabilirler, akıllarından neler geçtiğini yalnız iblis bilir. gerçi şu sıralar biz de biliyoruz çünkü kürtajı yasaklamakla meşguller.

ne diyordum?

jaemin.

evet jaemin. jaemin kimsenin nefret edebileceği birisi değildi. güneşten gelen, dünya dışı bir canlı olduğunu düşünmenizi sağlayabilecek kadar güzel, parıltılı, sıcak, kırmızı ve güçlüydü. bakarken insanın gözlerini kamaştıran hatta rahatsız eden bir güzelliği vardı. o kadar güzeldi ki elimde olmadan korkmuştum ondan, çok saçma.
insan neden güzelden korkar?
her neyse, konumuz bu değil, şimdilik.

onu ilk gördüğüm zamandan bahsetmek istiyorum şimdi, başka türlüsü elimde değil çünkü.

pekala, renjun'un gidişi ve onların evine yeni birilerinin taşındığını öğrenişimin üzerinden iki hafta geçmiş, okullar açılalı birkaç gün olmuştu ancak devamsızlık yapmamak için hiçbir motivasyonum yoktu bu yüzden annemin sabrı ve eyaletin yerel eğitim kanunlarını sonuna kadar zorluyordum.
boktan, sıcak bir pazar sabahıydı.
ebeveynlerimle beraber kiliseye gidiyordum çünkü içimden bir ses, tek bir isteklerini dahi yerine getirmediğim takdirde bana nota vermekten hiç de uzak olmadıklarını söylüyordu.

loving him was red - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin