"Oyuncu kendisi ya da başkası olarak doğaçlama sırasında beş duyusuyla aldığı önemli uyarıların kendi evrenindeki etkilerine göre tepki verir. Mekân, obje ses ya da bir başka uyaran onun değişmesine, dönüşmesine yol açar ki biz buna ne diyoruz? Evet, metamorfoz. Bu sürecin sahne üzerinde..."
Kırk dakikadır gür sesiyle konuşup dikkatleri üzerinde toplamayı başaran kısa boylu adam, olduğu fakültenin en köklü öğretim görevlilerinden biriydi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da hevesle birinci sınıfların dersine girmiş, yarım saatini tanışmakla harcayıp aynı hevesle doğaçlama sanatını anlatmaktan başlamaya karar vermişti.
Onu dinleyen tüm öğrencilerin heyecanı yüzünden okunuyordu gayet. Hepsi birer oyuncu adayı olarak can kulağıyla anlatılanları dinliyor, sorular sorup anladıklarını pekiştirmeye çalışıyordu.
Ufak bir düzeltme: Tüm öğrenciler değil, biri hariç.
Ne kadar heyecanlı olsa da stresini içten içe yaşayan esmer çocuk bir elini çenesine yaslamış, soru sormaya çekindiği için aklındaki soruları birilerinin sorması için dua ediyordu.Kaan bu bölüme üç yıl boyunca hazırlanmıştı, elbette istediği yerde olmaktan mutluluk duyuyordu ancak ne kadar sahne deneyimi olursa olsun bir türlü yenemediği ufak çekingenlikleri vardı. Bu da onun sessiz biri olmasına yol açıyordu.
Sınıfındaki birçok kişi birbiriyle sohbet ediyor, anlatılan konuda birbirlerine danışıp fikirlerini alıyorlardı, ki bu ona ilginç gelmişti çünkü daha ilk günden insanların bu kadar stressiz ve sıcakkanlı olmalarına anlam vermiyordu. Gerçi, dedi kendi kendine. Burada asıl garip olan benim.
Evinden ilk kez uzaklaşmış olduğu için aklı arada bir annesine gidiyordu; odasını özlüyordu, önündeki aylar boyunca arkadaşı Durukan ile vakit geçiremeyeceğini düşünüp üzülüyordu,
annesinin her sabah okula aç gitmemesi için ağzına zorla sokuşturduğu börekleri düşünüyordu..."...kodlamalarını kullanması gerekmez. Mitolojik öğeler, rüya mantığı, masal figürleri de kullanılarak simgesel anlatım yolları tercih edilir anlayacağınız."
Düşünmeyi sonraya erteleyip derse odaklanmaya çalıştı. Gözü saate kaydığında ilk dersinin bitmesine beş dakika kadar bir süre kaldığını gördü. Dışarı çıkıp derin bir nefes almayı düşlediği anda amfinin kapısı hararetle açıldı. Herkes sesin geldiği yöne dönerken kapının açılış hızının tam tersi olarak yavaş adımlarla biri ilerledi içeriye doğru.
Kaan kaşlarını çatmış, ne olduğunu düşünürken çaprazından bir 'cık' sesi işitti. O tarafa döndüğünde açık kumral, beyaz tenli bir çocuğun masmavi gözlerini devirdiğini gördü. Çocuk ne olduğunu anlar gibiydi. Sormak istese de ona fırsat kalmadan birileri konuşmaya başladı.
"Birkaç ayda değişirsin diye düşünüyordum çocuk, hâlâ aynı oluşuna şaşmamalı. Her neyse, hızlı bir şekilde otur. Ne diyordum? Duyularını kullanabilme yeteneği..."
Kaan'ın halihazırda dağılmaya müsait olan dikkati çoktan kaybolmuştu. Az önce sallana sallana içeriye giren çocuk, birkaç saniye önce duyduğu cümleye karşı umursamazca sırıtmış, arkalara doğru ilerlemeye başlamıştı.
Herkesten uzakta oturan Kaan, kendisine doğru yaklaşan adımlarla birlikte yerinde doğrulup boğazını temizlemişti ve adımlar yanında durduğunda kafasını kaldırıp onun yüzüne bakmıştı. Ancak ayakta duran çocuk onunla değil, yan tarafında duran birkaç boş yerle ilgileniyor gibiydi.
Kaan bunu fark ettiğinde yüzüne her zamanki kibar gülümsemesini kondurdu ve yerinden kalkarak ona yol açtığında elini boş yerlere doğru hafifçe uzattı."Üzgünüm tam da yolu kapatacak yere oturmuşum, geçebilirsiniz. Aslında burası çok arka olduğu için-"
Çocuk, karşısındakinin hiçbir cümlesini dinlemeden boşluk kalan yerden boş yerlere doğru ilerledi ve omzundaki çantayı çıkarıp kabaca masaya koydu. Bacaklarını açıp yerinde iyice yayıldıktan sonra cebinden telefonunu çıkarıp tüm ilgisini oraya verdiğinde Kaan hâlâ şaşırmış ifadeyle ona bakıyordu.
Neydi bu şimdi? Küçük bir teşekkür ya da gülümseme bu kadar zor muydu?
"Otur otur, her zamanki hali bu."
Az önceki renkli gözlü çocuk ona hitaben konuştuğunda kafasını ona doğru çevirdi ve dudaklarını birbirine bastırıp başını 'anladım' dercesine salladı. Ardından yerine geri oturduğunda tekrardan kaba çocuğa baktı ve istemsizce kaşlarını çattı. Sinir olmuştu bir kere.
Derse odaklanmaya çalışacağı sırada ise maalesef ki (!) ders bitmiş, çoğu kişi eşyalarını toplamaya başlamıştı.
Kendisi de aynı şekilde toplandıktan sonra çantasını omzuna asıp hızla amfiden ayrıldı.Bu okulda geçireceği yılların sorunsuz ilerlemesini umuyordu.
Sadece ummak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
düşlerim seni
Fanfictionşarkıları severdim, ancak birini daha çok seversem, daha mı güzel olurdu şarkılar?