üç

165 18 5
                                    

İlk günün üzerinden geçen üçüncü gün.

Lise yıllarında ettiği şikayetleri bir bir unutturan o ilk günler o kadar yavaş geçiyordu ki Kaan bir yandan şimdiden çalışmaya hazırlanmaya başlıyor,  bir yandan da günlerin nasıl hızlı akmadığını sorguluyordu. Alışma süreci yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Yaşadığı küçük apartta düzeni iyice oturmuştu ve bu onu oldukça rahat hissettiriyordu. 

Arkadaş olarak yalnızca Bartu ile vakit geçireceğini düşünürken onun ikinci yılı olduğu aklından çıkmıştı açıkçası. Dün ders bitiminde Bartu ile kampüste yürürken fark etmişti bunu. Yanlarına gelen birkaç kişi ile yürümelerine devam ederken Kaan, Duru'yla oldukça hoş bir sohbete dalmıştı.

''Daha sonra annemi zar zor ikna edebildim ve ona evde bakmaya başladık. Şimdi aileden biri gibi, annem ona bayılıyor.'' 

Duru, haftalarca sokakta beslediği kediyi eve alma hikayesini büyük bir hevesle anlatmaya devam ederken Kaan hayvanları çok sevdiği için onu dikkatle ve aynı heyecanla dinliyor, Bartu ise tüylü hayvanlara alerjisi olduğundan yakınıp duruyordu. 

''Biliyor musun, bu yüzden bir kere bile bize gelmedi. Mars'ı odama kapatabileceğimi söylüyorum ama yine de kabul etmiyor.'' 

Duru sahte bir kızgınlıkla dudağını büktü ve hafifçe Bartu'nun omzuna çarpıp çekildi. Bartu gözlerini devirdikten sonra kedilerle yakınlaşmak istemediğine dair onlarca cümleyi ardı ardına dizmeye başladı. Yürüdükleri kişiler onların bu atışmasına gülerken Kaan'ın gülümsemesine hafif çatık kaşları eklenmişti. Gözleri uzakta bir yere takılmıştı. Yolun kenarında rastgele park edilmiş koyu kırmızı arabanın önünde hararetle konuşan iki insana gözlerini dikti ve merakla ne olduğunu anlamaya çalıştı. 

Bartu'nun ilk gün tanıttığı kişilerden biri olan Hazal ve kendi kafasında 'kaba' olarak adlandırdığı Ulvi adındaki çocuğun tartışma içinde oldukları Hazal'ın sesini yükseltiyor ve sağa sola yürüyüp duruyor oluşundan belliydi. Karşısındaki çocuk ise umursamazca ellerini cebine sokmuş, omuzlarını silkerek sakince konuşuyordu. Bu zıtlık daha da meraklandırdı Kaan'ı. Yakınlarında olsa 'kulak misafiri' olmayı çok isterdi ancak şimdi bu pek mümkün değil gibiydi. 

Duru ona hitaben bir şey söylediğinde gözlerini oradan ayırmak zorunda kalıp konuşmalarına eşlik etmeye devam etti. Daha sonrasında kendine bu kadar meraklı olmaması gerektiğini defalarca kez söylemişti. Çünkü Bartu'nun anlattığına göre pek de arkadaş canlısı insanlar değillerdi ve sırf merakı yüzünden onları izleyip üzerine kaba bir davranış görmek istemiyordu. 

Bu tip şeyler için daha çok yeniydi.

Bugün ise ikinci dersine girmek üzere dersinin olduğu yere doğru ilerliyordu. Bu derse ilk kez girecekti; duyduğu üzere tamamen oyunculuk üzerine çalıştıkları bu dersi küçük bir sahnesi olan bir derslikte işliyorlardı ve bu onu oldukça heyecanlandırmıştı. İki gün boyunca bu dersin olduğu saati dört gözle beklediğinden adımlarını hızlandırıp dersinin olduğu yere ulaştı. Yavaşça içeri girdiğinde gözleri anında etrafta dolanmaya başladı. 

Diğer derslikler gibi değildi burası; birleşik halde duran sıralardansa yaklaşık otuz tane sandalye dizilmişti ortaya, her biri tek bir yöne bakıyordu ve bu da tam olarak sahneydi. Cidden de küçük olan sahne, tam olarak bir sahne olarak adlandırılamazdı yalnızca yerden biraz fazla yükseklikte olan bu platformunun iki yanında da mavi kadife perdeler bulunuyordu. 

Kaan, yüzüne  istemsizce yerleşen gülümsemesi ile tekrardan sandalyelere döndü ve çok fazla boş yer kalmadığını gördü. Sahneye yakın olan sandalyelerden birine otururken çaprazında oturan kişi dikkatini çekiyordu. Neden her defasında gözlerinin böyle bir serseriyi bulduğuna anlam veremiyordu; ilk gün yaşadığı 'kaba' olaydan dolayı aklında yer edinmiş olan çocuk her görüş alanına girdiğinde gözlerini ona dikiyor her hareketini incelemek istiyordu nedensizce. Geçen günlerdeki hiçbir dersinde yoktu, ki onun da üst sınıf olduğunu bildiğinden sadece bir derslerinin aynı olacağı düşüncesindeydi ancak anlaşılan o ki sadece bir ders değildi.

düşlerim seniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin