dört

298 20 29
                                    


hayalet okuyucu olmazsanız yorumlarda buluşabiliriz, 

iyi okumalar 



-


Nefes nefese dışarı çıkmıştı Kaan. Herkes tarafından duyulan o basit alay cümlesi, belki başkasını yalnızca ya sinir eder ya da kalbini kırardı. Ancak onun için işler tam olarak böyle değildi. Sahnede olduğu, karnına kramplar girdiği o dakikalarda aklına doluşan sesler, görüntüler canını yeterince acıtırken üstüne bir de benzer sözleri işitmişti. Yeniden. 

Bir sene öncesinde sırf onun istediği bölümde okumak istemediği için babasından  hem ruhen hem de bedenen hayatındaki en ağır tokadı yerken kulaklarına dolan uğultu ile benzerdi o an. Başını dik tutardı, babası dahi olsa hiçbir zaman boyun eğmemesi kimsenin faydasına olmamıştı açıkçası. Yalnızca bu inadı ve güçlü durmaya çalışması babasını bezdirmişti, o kadar. Ne yaparsa yapması gerektiğini söyleyip umursamazca bir kenara çekilirken değişen tek şey davranışlardı. Hisler aynıydı. Nefret, kin aynıydı. 

Dersten çıkarken dolan gözleri şimdi akmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp yanındaki duvara sırtını yasladı ve bu hareketi gözyaşlarının biraz daha hızlanmasını sağladı. Rahatlamak istercesine nefesler alıp verirken bir yandan yanaklarını ıslatan yaşlar hiç de rahat vermek istiyor gibi değildi. Önünden geçen insanların kimisi başını o tarafa bile çevirmiyor, kimisi ise anlamsızca ağlayan çocuğa bakıp yürüyüp gidiyordu. Ancak Kaan insanları değil görecek, düşünecek durumda bile değildi; içindeki sıkıntı büyüyüp her yerine yayılıyordu sanki. 

''Kaan?''

Duyduğu tanıdık sesle başını eğdiği önünden kaldırmak istedi ancak sanki utanç verici bir şey yapıyormuş gibi ellerini hızla gözlerine götürüp silmeye çalıştı. Bir yandan burnunu çekerken karşısındaki çocuğun elbette ki onun ağlıyor olduğunu bildiğinin farkındaydı. Yine de gözlerini silmeye devam etti ve ardından boğazını temizleyip kafasını kaldırdı. Kızarmış gözleri ve burnu metrelerce uzaktan bile kendini belli ederken çocuk kaşları çatık bir şekilde ona doğru yaklaştı ve elini omzuna koydu. 

''Ne oldu böyle, neyin var senin?''

Kaan, sanki bu soruyu bekliyormuşçasına yaşlarını tekrar akıtmaya başladığında günlerdir onunla olan renkli gözlü arkadaşı hayrete düştü ve çattığı kaşlarının altında şaşkınca bakan gözleri kocaman açıldı. Hala omzunda duran eliyle onu kendine çekti ve hafifçe sarıldı ona. 

''Anlatmak istersen dinlerim tamam mı?'' 

Kaan, az önce ona sarıldığından dolayı hafifçe omzuna yaslanmış olan başını salladı ve tekrar burnunu çekti küçük bir çocuk gibi. Birkaç saniye daha o şekilde durduktan sonra Kaan doğruldu ve Bartu'nun yüzüne baktı utanarak. 

''Sadece sinir patlaması yaşadım sanırım, üzgünüm.''

Islak kirpiklerini taşıyan gözleri hala dolu dolu bakarken onları birkaç kez kırpıştırdı. Bartu ise ne olduğunu bilmediğinden anlayışla gülümsedi.

''Ağır geldi sana bu hafta. Diğer derse girme, çıkıp kafanı dağıtalım biraz,''

Elini tekrar Kaan'ın omzuna koydu, ''hem bol bol konuşuruz.'' diye devam etti.

Kaan vereceği cevabı düşünmek istemedi bile. Onaylar anlamda mırıldandı ve Bartu'nun yürümesiyle birlikte yavaş adımlarıyla takip etmeye başladı onu. Önce fakülteden çıktılar, daha sonra ağır adımları kampüsü yürümeye başladı. Bartu, cidden anlayışlı biri olduğunu belli eder bir şekilde ne olduğunu ısrarla sormuyor, onun yerine birkaç dakikada bir ona gülümseyip omzunu sıvazlıyordu. Kaan, anlatmak istediğinde ona rahatça içini açabileceğini hissetmişti bu dakikalarda. Gerçekten de iyi biri olduğunu daha iyi anlamıştı bu esnada. 

düşlerim seniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin