Julie Plec'in bizden çaldığı her şeyi bir bölüme topladım. Keyifli okumalar!
Klaus ve Caroline Caroline'ın yatağında hiç konuşmadan yatıyordu. Klaus ellerini Caroline'ın beline dolamış başını saçlarına gömmüştü. Caroline'ın yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
Klausla "ilişkilerinin" bu noktaya elbette bir gecede gelmemişti. Ama belki dönüm noktası denebilecek 13 gece olabilirdi.
Aralarındaki çekim her zaman odadaki herkes tarafından hissedilebilecek boyuttaydı, ama bu 13 geceden ilki Caroline'ın Bonnie için on iki cadıyı öldürdüğü geceydi.
Klaus önce Caroline'ı ardından Bonnie'yi eve bıraktı. Caroline yıkılmıştı, Klaus farkındaydı. Bonnie'yi yatağına bıraktığında masanın üzerinde Caroline, Bonnie ve Elena'nın küçüklük fotoğrafını gördü. Caroline'a neyin iyi geleceğini bulmuştu. Fotoğrafı alıp tekrar Caroline'ın evine geri gittiğinde Caroline kapıda kendisini Klaus'un kollarına atarak hıçkırarak ağladı.
Tüm geceyi sohbet ederek, Caroline'ın çocukluk fotoğraflarına bakarak geçirdiler. Caroline'ın ilk bisikleti, palyaço kostümü, okul tiyatrosundaki tırtıl rolü... Klaus'un Caroline'a karşı kullanacağı binlerce malzeme, dalga geçmeyi ihmal etmedi. Caroline'ın keyfi biraz olsun yerine gelmişti. Hatta her ne kadar gizlemeye çalışsa da birkaç kez gülümsedi.
İkinci gece tüm kasaba tedavinin peşindeyken bulmaları gereken bir iz içindi. Buldukları ipucunun peşinden birinin gitmesi gerekiyordu, Klaus elbette kimseye güvenmiyor, kendisinden başkasının gitmesine ihtimal bırakmıyordu. Stefan ve Damon da zaten Klaus kadar başarılı olamayacaklarını biliyordu. O halde, Klaus'un peşine düştükleri şeyi bulduğunda anlaşmayı bozmayacağını garantiye almak gerekiyordu. Birinin, Klaus'un hem aradıkları şeyi buldukları anda oracıkta öldürmeyeceği hem de herhangi bir tehlike anında koruyacağı birinin, Klaus ile gitmesi gitmesi gerekiyordu. Caroline. Çünkü diğerlerini kendi öldürmese bile gerekirse ölüme terk ederdi, herkes biliyordu. Caroline gergin de olsa kabul etti.
On iki cadının öldüğü gece ne kadar konuştularsa o gece de o kadar sustular. Hatta belki Klaus'un benzinlikte Caroline'a bir şey isteyip istemediğini sorması dışında yol boyunca bir kez bile konuşmadılar. Zaten öyle romantik dramalardaki gibi aynı odada kalmak veya aynı yatakta yatmak zorunda kaldıkları bir gece de değildi. İki oda tutmuşlardı, Klaus manzaraya bakanı Caroline'a vermişti. Yalnız Klaus kendisine şartlar koşan cadılardan birini öldürüp öfkeyle mekanı terk edip Caroline'ı da beraberinde sürüklerken Caroline'ın elini tutmuş, arabaya kadar da bırakmamıştı. Caroline da itiraz etmemişti. Normalde damarlarında kurt zehri dolaşıyorken ve tek çözüm onun kanıyken bile Klaus ile kavga etmekten çekinmezdi, ama kendisi yorgundu, Klaus'un da öfkeden gözü dönmüştü. Yol boyunca Klaus'u çekemezdi. Hem her ne kadar itiraf edemese de pek de şikayetçi değildi.
Üçüncü gece. Caroline ve arkadaşlarının yine Klaus'a işi düştüğündeydi. Rica etmek Caroline'a kalmıştı. Klaus'u ikna et demişlerdi, gece evine çağırarak edip etmemek konusunda bir şey söylenmemişti. Caroline bir sakıncası olmayacağını düşündü. Bu kararından Salvatorelardan çaldığı şarabın ve içine karıştırdığı cadı otlarının da etkisi vardı. Vampirken sarhoş olmak çok da kolay değildi, cadı otları bu anlamda arayı kapatıyordu. Yine de aramaya cesaret edemedi. Konuşmak istediğini söyleyen bir mesaj attı. Klaus yanıt vermedi, bir süre sonra kapı çaldı.
Caroline konuyu açtığında Klaus "Ben senin ve arkadaşlarının özel koruması değilim Caroline." dedi. Caroline Klaus'u buraya çağırdığı için kendine lanetler etti. Ama sonra Klaus devam etti. "Fark etmişsindir, öyle karşılıksız iyilikler saçmaya meraklı bir tip de değilim." dedi karşılıksızın üstüne basa basa. Caroline rahatladı. "Pekala." dedi "Akşam yemeği. Ben ödüyorum." Klaus gülümsedi. Caroline kaşlarını kaldırıp uyarır şekilde devam etti. "Ama çok pahalı bir şey söyleyemezsin."