Arkadaşlar önceki bölüm biraz kısa oldu ama aklıma bir şey gelmemişti. Şimdi umarım bu bölümün uzun olması dileğiyle sizi yolluyorum kitaba iyi okumalar. 🖤💖
Kendime geldiğimde bir boşluğun içindeydim resmen. Annem, sanırsam kaçırılmıştı, ne yapacağım hakkında en ama en ufak bir fikrim yoktu. Annemi aramaya gitsem nafileydi. Bulamayacaktım, ama son bir umut ışığı derler ya hani.. Onu kullanarak hiç düşünmeden ceketimi giyip dışarı çıktım.Havanın tokatlayacağı soğukluyla yüzüm karşılaştığında hafif yüzüm buruşmuş, ellerimi direk ceketimin cebine kitlemiştim. Elim ceketimin cebinde ara sokakları, çıkmazları arıyordum. Ama dediğim gibi nafileydi.. Ne bir iz, ne bir ipucu hiçbir şey yoktu. Umudumu yitirmemek için devam ediyordum, kıyametin ortasında yürümeye. Yürüdükçe sanki yol daha da uzuyor asla bitmiyordu. En sonunda kendimi bir tane kaldırıma atıp oturdum. Telefonumu çıkarıp son umudum ile annemi tekrar aradım. Ama bu umudumda tükenmişti. Resmen kadın yer yarılmıştı yok olmuştu. Hiçbir iz yoktu...
Havanın soğukluğuna dayanamayıp kendimi eve atıp sıcak bir çikolata yaptım. Ama boğazımdan bir çikolata değil de zehir geçiyordu sanki. Boğazımdan geçen şeylerin tadı yok, içimde bir mutluluk belirtisi kalmamıştı. En sonunda günün getirdiği yorgunlukla bardağımı sehpaya bırakıp kendimi koltukta uykunun kollarına bıraktım.
Havanın soğukluyla pencerelerin gıcırdamasıyla bilincim iyi açılmıştı. Evin içi elektrik kesildiği için zifiri karanlık, sadece dışarda karın beyazlığı bir ışık belirtisi yapıyordu. Gray'e seslendiğimde koşarak yanıma gelmiş, kucağıma almıştım. Bir anda kapının çalınışıyla korkuyla mercekten baktım. Annem, kapının orada duruyordu. Anneme direk kapıyı açıp içeri aldım. Ve sıkıca sarıldım. Sarılmamla beraber, gözlerimden aşağı yaşlar hücum etmeye başlamıştı.
"Anne neredeydin? Çok endişelendim!" gözlerim dolduğundan dolayı etrafı bulanık görüyordum.
"Bir şeyim yok ben iyiyim. Sadece biraz kafa dinlemek istemiştim." Annemin bu tuhaf halleri kafamda şüphe uyandırsa da onu yormadım.
"Bir şey ister misin yapayım?" Kafasını sorumla beraber olumsuz anlamda sallayınca onaylayıp onu da koltuğa doğru yönelttim.
Annemin dizinde saçlarımı okşarken kendimi tekrardan yorgunluğunun vermiş olduğu mayışmışlık ile uykunun kollarına kendimi esir etmiştim.
Gözlerimi yatakta açtığımda yatak sehpasının üstünde duran saate baktığımda 7'ye geliyordu. Gözlerimi ovalayıp yataktan kalktım. Tuvalete girip kişisel ihtiyaçlarımı giderdim. İçime okul üniformamı üstüne de bir tane siyah kazak geçirdim. Altıma dar paça bir siyah pantolon giyip hızlıca çantamı alıp çıktım. Ceketimin cebine ellerimi saklamış, yeni doğan güneşe bakıyordum. Etrafta kıpırtı duyunca o tarafa doğru baktım. Birinin bir duvara anahtarı sokup sanki bir kapının anahtarını açarmış gibi çevirdiğinde görünmez bir kapı belirdi, buz rengi ve aralarında mor renkleri olan bir kapıdan girdi ve kapı arkasından kayboldu.Gördüğüm şey ile şoka girip olduğum yerde kaldım. Gözlerimi ovuşturduğumda kapı yoktu, normal bir duvar tekrardan yerine gelmişti. Kapıdan giren çocuğun kahverengi kıvırcık saçları, yan profilindeki kıvrımlı burnu, dolgun dudakları, şuan baktığım yerde yoktu. Ani bir farkındalıkla otobüsü kaçırdığımı fark edip adımlarımı hızlandırıp durağa yönlendim. Tam bineceğim otobüs durakta durduğunda sıraya girdim ve otobüse bindim. Boş bulduğum bir koltuğa oturup kulaklığımı taktım.
(Medyadaki şarkı)
"And there's no remedy for memory, your face is like a melody
It won't leave my head
Your soul is haunting me and telling me that everything is fine
But I wish I was dead..""Every time I close my eyes, it's like a dark paradise
No one compares to you
I'm scared that you won't be waiting on the other side
Every time I close my eyes, it's like a dark paradise
No one compares to you
I'm scared that you won't be waiting on the other side.."
Şarkı sözlerine dudağımla sessizce eşlik ederken, camdan dışarıya, güzel manzarayı izliyordum.
7-8 şarkı sonra okulun durağına vardığımda inip okula girdim. Sınıfıma çıkıp yerime oturdum.
"Çağıl, napıııyorssuuunnnn?" uzatarak konuşutuğunda göz devirmemek için kendimi tuttum. Pelin, takıntılı aşık, okulun en popüler aptal kızıydı. Ve benden hoşlanıyordu, bir insan neden benden hoşlansın ki? Hayır, bir şey de yapmamıştım. Sadece çarpmışmış yere düşen eşyalarını ona vermiştim. Ama şimdi düşünüyorum da, keşke o eşyaları vermeseymişim.
"Daha iyi günlerim olmuştu." Bezgin çıkan sesimin tonuna engel olmadan konuşmuştum. Anlamış olucak ki kafasını olumlu bir şekilde sallayıp dudaklarını birbirine bastırdı ve kendi sırasına geçti. Yaklaşık bir kaç dakika sonra hoca içeriye girdiğinde, herkes ayağı kalktı.
"Günaydın! Oturabilirsiniz arkadaşlar. Hemen bir konu üstünde durup derse geçeceğim. Arkadaşlar, bilmektesiniz ki ben hem sizin Felsefe hocanız, hem de sınıf temsilci hocanızım. Lütfen yanlış üsluplarınızla, doğru sözlerinizi katletmeyiniz. Biraz daha düşünerek, yapın yapıcağınız haraketleri. Daha saygılı, güler yüzlü. Evet, anlaşıldıysa hemen kitabınız sayfa 67'i açınız."
Okulun bitiş zili çaldığında kitaplarımı sıranın üstünden toplayıp çantama koydum. Sırtıma çantayı takıp çıkışa doğru ilerledim. Durakta 10 dakika kadar bekleyip otobüse bindim.
Otobüsten inmiş, eve doğru yürüyordum. Sabah duvardan açılan gizli kapının olduğu 2 bina arasına baktım. Sabah ki gördüğüm çocuk o sokak arasından çıkmış benimle paralel fakat farklı kaldırımlardaydık. Sabah yaşanan olayı hatırladığımda çocuğun yanına gidip onu darlama isteğimi aklımın en derinliklerine gömüp eve doğru rotamı oluşturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Atlantis {bxb}
Science Fictionİki erkeğin arasındaki ilişkiyi ele almaktadır. Rahatsız olucaklar ve homofobiklik yapıcaklar hiç başlamasınlar. Cinsellik bulunmakta. ??? Aklındaki düşünceleri birer birer kendi zihnime aktarırken iki cümlede takılı kalmıştım. "Kayboldum zamanın si...