On Dört

10.2K 961 351
                                    

Selammmm
Piyano gerilim müziğiyle ortama giriş yapıyorummm..

Ay bölüm çok heyecanlı. Bu arada sonuna bakarsanız küserim. Söz veren geçsin gelmeyen kalsın shdhhshs

İnşaAllah beğenirsiniz. Benim içime sinmeyen çok yer oldu. Ama inşaAllah buradan sonrası gümbür gümbür geliyor ;)

Evet efenim daha fazla beklemeyelim, Karşıınızdaaa

KANIKARA 14:

Meclis dağıldı.

Adamlar birer birer Ser Selim'in elini alarak kalkıyorlar, hayır dualarıyla yolculanıyorlardı. Öğle ezanı okunduğunda çoktan evin içi boşalmıştı.

Halil dışarı çıktığı gibi gözüyle meydanı talan etti. Dostunu bulamadı. İçeride ne olup bittiğini bilmiyordu amma Memed'in harap bir vaziyette, kendini kaybetmiş gibi kapıdan fırlayıp çıktığını görmüştü. Neye alamet idi? Neden öyle olmuştu? Sıkıntıyla iç geçirdi. Yoksa o kendi derdine düşmüş, Memed'i görememiş miydi? Hangi dostluğa, hangi yarenliğe, hangi kardeşliğe sığardı bu?!

Kafasını sağına döndürdüğünde, bir akranıyla konuşan Tecir Kenan'ı gördü. Ona tespihi vermek için evine gitmeyi, orada bir lahza olsun Alçin'i görmeyi, sonra haya edip bakışlarını çekmeyi, bir gün kana kana bakabilmesi için helali olsun diye dua etmeyi nasıl da istiyordu.. Ama Memed nerede, ne halde bilmeden, Memed'i bulmadan.. Olacak iş miydi? Erliğe yiğitliğe sığar mıydı?

Halil yutkundu. Usulca evin önünden ileriye doğru yürüdü. Birkaç adım atmış atmamıştı ki, arkadan gürledi Kenan'ın sesi:

"Halil!" diyordu.

Göz göze geldiler. Halil,

"Buyur ağam?"  dedi.

"Nereye hemen? Gel, bize geçelim, bir çayımı iç."

Halil yutkundu.
'Zift versen onu da içerdim de, önce şu Kara'nın derdine bir bakalım,'  dedi içinden.

"Yok ağam. Şimdi olmaz. Gideyim benim biraderi bulayım."

"O meclisten çıkan uşak senin biraderin mi?"

"Hee. Biraderim. Kardaşım. "  dedi Halil. "Amma kan bağı yoktur. Candan kardaşım."

Tecir Kenan başını salladı.
"Oğlanın bir derdi var belli ki. Git te bul. Amma başka zaman beklerim.. Haberim olsun."

Halil yutkundu tekrar. Her yutkunuşu boğazını biraz daha ağrıtıyordu. Belli belirsiz bir heyecan sardı içini.
"Gelmek zaten şart oldu ağam..." diye mırıldandı. Adam birden kaşlarını çatınca da ekledi, "Sana bir armağan yaptıydım. Onu vermek gerek."

Tecir Kenan'ın çatılmış kaşları yumuşadı, alnındaki kırışıklıklar düzeldi. Şöyle bir geri adım atıp gerinerek babacan bir tavırla;
"Ne gerek vardı ulan oğlum; ne armağanı?!"   diye gevrek sesiyle evin önünü çınlattı.

Oğlum deyişi öyle dolu doluydu ki... Halil bu seste dedesinin sesini, seslenişini duyar gibi oldu. Sonra hızla silkelendi yerinde,

"O kadar yardım ettin ağam... Dilim döndükçe sana dua edeceğim amma, bir de çam sakızı çoban armağanı bir şey yapayım dedim."

Tecir Kenan biraz daha gülümsedi. Bu gücü kuvveti yerinde yiğidi pek sevmişti. Mertti, merhametliydi, dürüst ve dobraydı. E böyle deliye bir Karaköy feda ola!

" Bu akşam bekliyorum öyleyse,"  dedi, bir baş selamı verdi, onu bekleyenlerin yanına vardı, uzaklaştı.

Bir tek Halil kalmıştı avluda. Yüzünde şaşkın, ama umutlu, görenin sevgiyle gülmesini getirecek bir tebessüm vardı. O sıra, evin kapısında bağlı olan büyük köpekle göz göze geldi. Sırıtışı daha da derinleşti. Bu akşam. Tecir Kenan'ın evi. Alçin. Kınalı parmaklı, çakır gözlü, şifa sesli Alçin. Kalbine kırkikindi yağmurları yağıyor, çatlamış kuru toprakları mis bir kokuyla yumuşuyor, renk renk, çeşit çeşit filizler, güller çiçekler bitiriyordu.

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin