...
Burası yeni bir sayfa. Kalan günlerimi Fransa'nın aşıklar şehrinde harcayacağım hayatımın son bölümü.
22 yıllık hayatımda hiç âşık olmamıştım. Hiçbir erkek de bana o tür duygular beslememişti çünkü ben oldukça soğuk ve elde edilmesi zor biriydim. Bu yüzden yalnızlığımı hiç yadırgamamıştım. Ancak doktorumun tavsiyesiyle bugün Tokyo'dan Paris'e gelmiştim. Bana yaşamak istediğim ne varsa yaşamamı, her türden duyguyu hissetmeden gitmemem gerektiğini söylemişti. Bunları pek dikkate almamıştım ancak son günlerimi o odada yalnız başıma da geçirmek istememiştim.
Ah neyse.. Hayatım boyunca biriktiğim paramın tamamanı buraya harcamayı planlıyordum. Sanırım annemden bana kalan sevdiğim tek özelliğim buydu. Çok tutumlu bir insandım. Ancak insan öleceğini anladığında bunların pek bir önemi kalmıyordu. Hayatın bu basamağı bana bunu öğretti.
Paris'te ufak bir ev kiralamıştım. Çok pahalı değildi ancak o kadar eski bir bina değildi. Krem renkli binanın oldukça fazla penceresi vardı. İlgimi çeken şey mutlaka her pencerede bir çiçeğin olmasıydı.
"Ne garip.." diye mırıldandım valizimi çekerek apartmana yürüdüm. Kapıyı açmak için bir hamle yaptığımda elim havada kaldı çünkü birisi kapıyı çoktan açmıştı. Beni gören adam afalladı, direkt gözlerime bakmıştı. Yavaşça geriye adımladım. Yabancı dilim iyi olsa bile bir Fransız ile konuşmaya henüz hazır değildim. Ben onun geçmesini beklerken, o bana doğru adımladı ve sordu. "Japon musunuz?" Soruş tarzının aksine sesi sert ve soğuktu. Bunu İngilizce olarak sormuştu, nefes verdim ve onu kafamla onayladım.
Adam hafifçe gülümsedi. "Hoş geldiniz." dedi ve bana geçmem için yol verdi. "Valizinizi taşımamı isterseniz yardımcı olabilirim." Nazikliğine şaşırmıştım ama yine de mesafeli durdum ve valizi sürükleyerek geçtim.
"Teşekkürler nezaketiniz için." Bir anlığına nerede olduğumu unutup alışkanlıktan eğilmiştim. Direkt doğruldum ve ona baktım. "Rica ederim." dedi gülümseyerek. Yutkundum, ilk rezilliğimi yapmıştım sanırım. Alışkın olmadığın bir yerde olmak çok iğrençti. Direkt merdivenlere yürüdüm ancak merdivenleri görmemle gözlerimin açılması bir oldu. Bu merdivenler dönen tarzdaydı ve çok yüksekti.
Adam tepkimi görmüş olacak ki bana doğru adımladı. "Bu valizi çıkarmak sizin için zor olmaz mı madam?" Aksanı çok iyiydi. Bu adam Fransız değil miydi yoksa? "Öyleyse ne işi var ki bu aptal apartmanda?" diye düşünmeden edemedim.
"Sanırım öyle olacak.. Ancak sizi işinizden etmek istemem beyefendi." Konuşurken kelimeleri seçmekte zorlansam da beni anlamıştı. "Sorun yok, önden geçin lütfen." Çok rahat konuşuyordu. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve eteğimi tutarak merdivenleri çıktım. Arkamdan geldi. Üçüncü kata gelince durdum ve ona döndüm. Nefeslenmem gerekti, bu sırada bana yetişti ve valizi yere bıraktı.
"Çok teşekkürler." Sesime sıcak bir ton katmaya çalışmıştım, pek başarılı olamasam da. O ise gülümsedi. "Sorun yok, yeni kapı komşum." Afalladım, karşı daireye baktım. "Sizin mi?" Kafa salladı. "Bu güzel bir tesadüf oldu bayan."
"Aynen öyle." Zoraki gülümsedim valizimi alıp daireye yönelmiştim ki ona döndüm. "Bu arada bir şey sorabilir miyim?" Merakıma engel olmamıştım.
"Tabii ki, buyrun." dedi kibar bir biçimde.
"Siz..İngiliz misiniz?"
"Ah evet. İkimiz de yabancıyız sanırım buraya."
Acaba o nasıl gelmişti buraya? Merak etsem de sustum, gülümseyerek kafa salladım ve ona iyi günler diledim. Evin anahtarını kol çantamdan büyük uğraşlar sonucu çıkardıktan sonra kapıyı açtım ve eve girdim. Bu ev eşyaları olan bir evdi bu yüzden rahattım. Valizi sürükleyerek onu salona kadar getirdim. Ev çok büyük değildi ama şimdiden sevmiştim. Ufak bir lavabosu vardı, yatak odası koridorun sonundaydı. Yatak odası ve lavabonun tam karşısında ise mutfak. Salonsa girişe göre çaprazda kalıyordu. L şeklinde gibi düşünebilirdiniz burayı.
Valizi salonun girişine bıraktıktan sonra içeriyi inceledim. Camın yanında beyaz renkte bir koltuk vardı. Pembe-gri tonlarındaki örtüyle örtülmüş ve üstüne ufak bir yastık koyulmuştu. Koltuğun hemen yanında bir lamba vardı. Perdeler koyu griydi, yerde ufak yuvarlak bir halı vardı. Tekli koltuğun yanında beyaz bir kitaplık vardı ve karşısında da iki kişilik bir koltuk. Halının üstündeki cam sehpanın üstüne kol çantamı bıraktım. Gülümseyerek perdeleri açtım. Bu koltukta otururken kahvenizi yudumlayarak kitap okuyabilirdiniz. Şimdiden bunun için heyecanlanmıştım.
Ancak evin diğer yerlerini de merak ediyordum. İçeri yürüdüm, koridorda uzun krem bir halı vardı. Duvarlar açık kahverengi olduğundan açıkçası gayet güzel görünüyordu. Mutfağa girdim, ağzım açık kaldı.
"ÇOK GÜZEL AMAN TANRIM!?" Ellerimle ağzımı kapattım. Tezgah tam camın önündeydi. İkindi güneşi yüzünüze vuruyordu. Burada ne kurabiye yapılırdı şimdi.. Tezgahın camın önünde olması iyi olsa da bu mutfağın ışığı bir tık loştu. Yine de bu beni üzemedi. Buraya birkaç mum almalı ve çikolatalı kurabiye yaparken en sevdiğim şarkıyı dinlemeliydim. Hayatı romantize etmeyi seviyordum... Bu benim yalnız kaldığımda kendimde keşfettiğim bir tarafımdı.
En merak ettiğim odayı sonra bırakmıştım: yatak odası. Mutfaktan çıkıp, odaya girdim. Tanrım, bu binaya aptal dediğim için üzgünüm... Gayet güzeldi! Odanın içinde çok az eşya olmasına rağmen hoştu. Tek kişilik kahverengi yatağın yanında bir komodin ve üstünde güzel bir gece lambası vardı.
İlgimi çeken şey yatağın üstünde tablo olmasaydı. Burayı kim tasarladıysa cidden zevkli biriydi. Dolabın yanındaki makyaj masası ile oda bitiyordu. Kendimi yatağa attım, gülümsüyordum. Tavana baktım, eteğimin açılmasını umursamadan. Saçlarım yüzüme dağılmıştı. Çok özgür hissetmiştim.
Sanırım cidden bazı şeyler güzel gidebiliyordu.
-------------
-EVET YINE FÉLIGAMI KURGUSU PUAHAHHA
-cok seviyorum amk şu shipi..
-okuyan kalmadi buyuk ihtimalle ama olsun>.<
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one last kiss :: féligami
FanfictionBazen istemeyerek açtığınız sayfalar sizi hiç bitmesini istemediğiniz bölümlere götürebilir. Ben o sayfayı istemeyerek açsam da yaşamaktan çok memnun oldum. Çünkü sen kitabımın bir bölümünü değil hepsini güzelleştirdin. Ve bunu yaparken nefes alman...