İşe yaramaz bir ayak ve ben. Deniz daha uyanmamıştı. Ben de tek başıma ayağa kalmaya çalıştım ama nafile, ayağım buna engel oluyordu. Tabi çok geçmeden benim gürültülerim sayesinde Deniz'de uyanmıştı. Beraber mutfağa indikten sonra buzdolabının tam takır olduğunu fark ettik. Döner yiyeceğiz. Tüm ısrarlarıma rağmen parayı Deniz ödedi. Yok zaten bizim evde kalıyormuş, bana destek oluyor ama bir yandan da yük oluyormuş... bıla bıla. Tabi ki benim kapasitem bir bütün değil zaten bitiremedim, benimkini de Deniz yedi. Mübarek on bütün döner alsan gene yer kızan. Deniz'in acil bir işi çıktığı için gitmesi gerekti. Deniz gideli neredeyse yarım saat oldu. Açıkçası pek sıkılmadım çünkü televizyon izlerken sıkılmak mümkün değil bence. OFF! Şimdi mis gibi cips ve kola olacaktı ama şu an patlamış mısırla idare etmem gerekiyor. Kendimi zar zor mutfağa attıktan sonra yağı tavaya döktüm ama mısırları bulamadım. Annem mısırları nereye koydu yaa!? Telefonuma mesaj geldi. Deniz'den;
Yeni mesaj-Deniz:
Canım ben biraz gecikeceğim kendine iyi bak.. öptüm şişkom. umarım evde bensiz sıkılmassın demi? :(((
Ne demek 'gecikeceğim' yaa!
Gönderilmiş-Deniz:
Üff knk yaa! sensiz çekilmiyo buralar neyse sen eğlenmene bak öptüm bende (sümüklüm(!)) :DD ;) :))) hee bu arada ben rahatım aklın bende kalmasın :D çok gecikme çünkü bu ayakla tek başıma pek eğlence çıkmıyo :D şaka yaptım eğlenmene bak (biraz da doğruluk var).
Dedikten sonra mısırları tekrar aramaya koyuldum. Ve yine bir mesaj.
Yeni mesaj-Deniz:
Tamam gecikmemeye çalışırım sakın bir salaklık yapayım deme çünkü bu sefer yanında olamam :D :** BY.
Bu sefer dönmedim çünkü dönersem illaki bir mesaj atar. Sonunda! Mısırları buldum. Mısırları da tencereye yerleştirdikten sonra telefonu elime alıp komşunun wifisi bağlandım. Bize yazmasın. Annem çok girince kızıyor sonra. Off! Şifre koymuşlar, ne güzel şifresizdi, SALAKLAR! Söylenmenin bana bir faydası olmadığı için -malesef- evin wifisine bağlandım. Hiç bildirim yok; ne Tumblr'dan, ne Facebook'tan, ne de Watpad'dan. Hayat bana küsmüş. Hii! Tencerenin kapağını koymadığım için mısırlar dışarıya patlıyor. Hemen bir tencere kapağı kaptığım gibi tencerenin üzerine koydum. Kapak biraz büyük geldi ama olsun kapatmaya yetmişti. Yere düşen mısırları annemin eski süpürgesiyle temizlemeye çalıştım ama ayağım buna biraz da olsa engel oluyordu. Sonunda mısırları temizledim. Ocağın altını da kapatıp süpürgeyi bodruma koymaya gittiğimde daha önce hiç bodrumu keşfetmediğimi fark ettim. Ayağımı hatırlayıp geri döndüm ama içgüdülerim -merak içgüdülerim- beni sürekli dürtüyordu. Sonunda salona varmıştım ve tam koltuğa oturacak iken vazgeçtim. Ben o bodruma ineceğim. Bodrumun kapısına geldiğimde içeride küçük bir oda olduğunu biliyordum aşağıya doğru inen gizli bir bölme vardı. Küçük odaya giren kapının küflü kolunun ucundan tutarak kolunu indirdim. İçeriye girdiğimde içimi bir korku sarmaya başladı. Aklıma küçükken izlediğim bir korku filmi gelmişti. Ama bu filmlerin tabiki de saçma olduğunu bildiğim için umursamadan siyah bodrum -küçük oda- duvarlarıyla aynı renk olan gizli kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapı kilitliydi ama anahtar
-küflü- yuvasında takılı olduğu için şanlıydım. Kapıyı açtığımda aşağıya doğru inen merdivenleri fark etmemek mümkün değildi. Elimi sıvası dökülmüş yan duvarda gezdirirken elime bir şey çarptı. Lambanın düğmesi olduğunu fark ettiğimde düğmeye bastım. Her yer aydınlandı. Çok garip burası acayip temiz ve çok büyük. Burada bir doğum günü partisi verebilirim aslında iyi fikir. Ama şu an hiçbir şey düşünmüyorum. Burada daha fazla dikilemem. Ahşap merdivenlerden inerken merdivenleri aşınmış ve nem yapmış kısımları gıcırdarken içim daha bir ürpermeye başladı. Ama buna aldırmadım. En sonunda merdiven basamakları bittiğinde şükrettim. Neredeyse orada 25-24 basamak vardır herhalde. Sayması zor geldi ve etrafta gezinmeye başladığımda ileride bir tane daha kapı görüm ama bu kapı neredeyse hiç fark edilemeyecek seviyede acayip gizliydi. Kapıya doğru ilerlerken artık bayılacağımı sandım çünkü ayağım her adımımda ağrısı şiddetlendiği için işim daha bir zorlaşıyordu. Ama sonunda kapıya vardım. Bizim evin yan tarafında boş bir villa vardı. Aile taşınalı bir ay oldu ama hala satın alınmadı. O villayı kim görse hemen alır ama anlaşılan daha keşfedilmedi. Bu kocaman demir kapının buraya çıktığını düşünüyorum ama, yok artık ne saçmalıyorum ben.
Etrafı biraz gezdikten sonra telefonumun çaldığını duydum hemen cebimden çıkardım. Deniz.
" Alo? Ela neredesin sen yarım saattir burada kapıdayım zili çalıyorum açmıyorsun? " dedi.
" Afedersin, dalmışım o yüzden duymadım. Hemen geliyorum. " dedim, telefonu kapattım ve hızla bu bodrumun merdivenlerini -Uludağ gibi upuzun merdivenlerini- çıkmaya başladım. Tabiki Deniz'e bodrum katından bahsetmeyeceğim çünkü burası çok gizli duruyor, ailem bile bana söylemediğine göre ben de başkasına söyleyemem.
Sonunda kapıya varmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMSAR
ChickLitHansu ailesinin biricik kızı Ela Hansu. Ailesi onu çok sevdiği için fazla üstüne düşüyorlar. Ama Ela biraz olsun rahatlamak, serbest kalmak istiyor. Ailesi o mutlu olsun diye birgün gitar kursuna yazdırıyorlar. İşte onun kader bu kursta başlıyor. G...