21

1.2K 165 110
                                    

taehyun to beomgyu:
i need u my love.

Derin bir nefes aldım. Öylesine heyecanlı ve gergindim ki nefeslerim kesik kesikti ve ellerim titriyordu. Taehyun'u hayvan gibi üzmüştüm ve bunu ne şekilde telafi edeceğimi bilmiyordum. O geçti dese bile bu kadar kolay ve hızlı geçmeyeceğine adım gibi emindim. Sürekli hata yapıyordum ve bunu fark ettiğimde iş işten geçmiş oluyordu. Bu sefer hatamı güzelce telafi edecektim. En azından onu eve davet ederek her şeyi çözebileceğimi sanıyordum. Çok da güzel yanılıyordum.

Derin bir nefes daha aldım ve boğazımı temizleyip kapıyı açtım. Karşımda görmeyi beklediğim şey yağmurdan sırılsıklam olmuş, kızıl saçlarından damla damla su akan ve üzerindeki ince siyah tişörtü üzerine tamamen yapışmış olan Kang Taehyun değildi. Onu eve davet ederken yağmur yağdığının farkında bile değildim. Üstelik bana bir tebessüm sunması işi daha beter bir hale getirmişti. Çünkü feci derecede ateşli gözüküyordu. Onu kurutmam gerekecekti ve ben gözlerimi üzerinden nasıl alacağımı bilmiyordum.

"Ya-yağmur mu yağıyormuş." Diye mırıldandım. Kekelemiş olmam Taehyun'u güldürmüştü. Sağ eliyle ıslak saçlarını geriye taradı. Elleri bile o kadar güzel görünüyordu ki... "Tanrı aşkına, dolu yağıyor resmen. Yağmur yüzünden 8.5 şiddetinde deprem oluyor, farkında değil misin?" Değildim. Hiçbir şeyin farkında değildim. Kendimi öylesine kaptırmıştım ki Taehyun'a, onu kapıda bıraktığımı bile geç idrak edebilmiştim.

"Çok ıslanmışsın, geç içeriye." Kapının önünden çekildim ve Taehyun'un içeriye geçmesini bekledim. Ardından da kolundan tuttum ve peşinden sürüklemeye başladım. "Odama gidiyoruz." Dedim. Arkamdan anlamını anlamadığım bir gülüş duydum. "Biraz hızlı gitmiyor muyuz?" Duyduğun cümle ile olduğum yere çivilenmiştim. Taehyun belki takmadığımı düşünüyordu ama onun bana söylediği her bir cümlede içim yanıyordu benim. Ondan feci derecede etkilendiğimi itiraf ediyordum.

"Ya ben," Dedim gözlerimi kocaman açarak. "Senin kadar terbiyesiz ve bel altı düşünen birini daha görmedim." Ben şaşkınlıkla ona bakarken o güldü. "Sadece kıyafet vereceğim sana, daha fazlası yok." Daha fazlası yok? Kendi kazdığın kuyuya düşeceksin Choi. Bir elimi kalbime koydum ve Taehyun'u odama sürüklemeye devam ettim. Heyecan ve panikten ötürü Taehyun'a hal hatır bile sormamış eve girdiği gibi odama sürüklemiştim çocuğu. Tam bir geri zekalı gibi davrandığımın ikimiz de farkındaydık ve Taehyun bununla eğlenmeye bayılıyordu. Odama geldiğimizde kolunu bıraktım ve dolabımı karıştırıp yeşil bir şort ve beyaz bir tişörtü ona uzattım. Evim sıcak olduğu için kalın şeyler giymemize gerek yoktu. Benim de altımda mavi bir şort ve üstümde siyah bir tişört vardı.

"Teşekkür ederim." Diye mırıldandı ve elimdekileri aldı. Sonra birkaç saniye boyunca bana baktı. Neden baktığını anlayamamıştım. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından güldü. "Neden gülüyorsun?" Diye sordum kollarımı göğsümde birleştirirken. Elindeki kıyafetleri havaya kaldırdı ve "Çıkarsın diye düşünmüştüm ama sen izlemek istiyorsun  galiba." dedi. O an ne kadar utanmış olduğumu kelimelere dökemem. Daha ilk dakikalardan rezilliğim hat safhaya çıkmıştı ve daha fazlasına tahammülüm yoktu. Ellerimi havaya kaldırdım ve durumu toparlamak adına "Bir şey söyleyeceksin sandım, ondan bekliyordum." dedim. Pek inanmış gibi durmasa da bir şey söylemesine fırsat vermeden odadan çıktım ve arkamdan da kapıyı kapattım.

Kendimi hızlıca salona attığımda kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Koltuğa oturup sakinleşmeye çalışırken Taehyun'da -artık şaşırmıyorum- ışık hızında üzerini değiştirip yanıma bırakmıştı kendini. Vücudunu incelemeye başladığımda yutkunmuştum. Bacakları pürüzsüzdü, teni pürüzsüzdü ve tişörtün geniş yakasından ötürü köprücük kemikleri ortaya çıkmıştı. Boynundaki ince zincir köprücük kemiklerine göre şekil almıştı ve ben ona baktıkça aklımdaki düşünceler de daha kirli bir hal almaya başlıyordu. Kang Taehyun'a söylerdim hep aklının kirli olduğunu ama benim aklımda onunkinden daha da kirliydi. Son zamanlarda kirli düşüncelerimin başrolü olmuştu Kang Taehyun.

Bakışlarımı onun yüzüne çıkardığımda onun da aynı benim onu incelediğim gibi beni incelediğini fark ettim. Eğer birbirimize biraz daha bu şekilde bakmaya devam etseydik o an orada tüm kıyafetlerimizi çıkaracağımıza emindim. Bu yüzden sessizliği bozdum. "Film mi izlesek?" Diye sordum. Parlak ve büyük gözlerini benim gözlerime çıkardı. Gülümsedi. Çok güzel gülümsedi hemde. "Bana uyar." Taehyun'u davet etmeden önce film izlemeyi planladığım için televizyon ve bilgisayarı bağlamıştım. Ekranda açıktı site. Koltuktan inip yere oturdum ve bilgisayarı kendime çektim. Taehyun da benimle birlikte yere oturmuştu. Fakat öylesine yakına oturmuştu ki dizlerimiz birbirine değiyordu. Yine de yutkundum ve çaktırmamaya çalışarak sitedeki filmlere göz atmaya başladım.

"Titanik izledin mi?" Diye sordum. Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Titanik izleyelim mi o zaman?" Dedim. Bir süre düşündü ve kafasını olumlu anlamda salladı. "Aslında izlemek istemiştim ama tek başıma olduğum için izleyemedim." Dedi. "Bu tür filmleri tek başıma izlemeyi sevmiyorum." Dudağımı büzerek filmi başlattım. Taehyun'un gözlerinin anında dudaklarıma kaydığını fark etmiştim. Fakat bir şey diyemedim.

Jack ve Rose'un arabaya saklandıkları sahneye kadar ikimiz de soluksuz izlemiştik. Fakat o sahne geldiğinde kendime hakim olamayarak Taehyun'a çevirmiştim bakışlarımı. O da bana dönmüştü. Fakat yüzündeki gülümseme... Yüzündeki gülümsemeden bile anlamıştım aynı sahneyi benimle tekrar etmek istediğini. Bir süre parlayan gözleriyle bana baktı. Tüm yüzümü turladı gözleri ve dudaklarımda da kalakaldı. O an orada onu öpmeyi çok istedim. Fakat öpmedim. O da beni öpmedi. Filme döndü. Taehyun filme ne kadar odaklanabildi bilmiyorum ama ben o dakikadan sonra doğru düzgün izleyemedim. Final sahnesinde bile aklımda başka şeyler vardı.

"Jack'in ölmesi çok saçma değil miydi?" Diye sordum ona dönerek. O da bana döndü ve hala nemli olan saçlarını geriye doğru taradı. O an o saçlara dokunmayı ve belki de çekiştirmeyi çok istedim. "Kesinlikle öyleydi. Ben olsam seni orada kucağıma alırdım. İkimiz de kurtulurduk." İşte burası benim için kayışların cart diye koptuğu yerdi. Nereden geldiğini asla bilmediğim bir cesaretle yüzümü Taehyun'a doğru yaklaştırdım. Benim bu hareketimle gözleri parlamıştı. "Orada olmaya ne gerek var?" Diye sorduğumda Taehyun'un dudakları gerilmişti. Bundan daha da cesaret alıp dudaklarımı onun dudaklarına bastığımda geri alınamaz şeylere adıma attığımın farkındaydım. Saniyeler içinde kendimi Taehyun'un kucağında bulmuştum. Taehyun'un elleri tişörtümün içinden belimde dolanıyordu ve dokunmak için delirliğim saçları avuçlarımdaydı.

Bu bölümün devamını kimseye anlatmayı düşünmüyorum. Zira bunlar Taehyun ve benim aramda sonsuz bir sır oldular ve unutulmuş anlar dükkanının tozlu raflarında satışa çıktılar.

•••

Çok fazla istendi bölümün düz yazı hali. Ben de kısaca yazmak istedim. Umarım beklentilerinizi karşılamıştır, bol bol yorum yapmayı unutmayın!

dirty converse¹, tgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin