E̷p̷i̷s̷o̷d̷e̷://F̷r̷o̷m̷ ̷1̷ ̷t̷o̷ ̷2̷

389 260 1K
                                    

Ömer, tüm ruhunun çekildiğini hisseder gibi olmuştu.

Evinden çıkan dumanlarla ne yapacağını bilemiyordu.

İçeride Hürkan, vardı.

Onu, nasıl kurtaracaktı?

Tekrar mı ölecekti?
Tekrar mı terk edecekti?
Tekrar mı Toprak Ana, sahip çıkacaktı?

Ömer, ilerletemediği bacakları ile koordine bir şekilde gözlerini balkona döndürmüştü.

Balkonda ileri, geri sallanan Hürkan'ı, görür, görmez ilk yaptığı şey avazı çıktığı kadar bağırmak olmuştu.

"HÜRKAN, ORADA NE YAPIYORSUN!? İNSENE AŞAĞIYA!" Ömer, yaşadığı adrenalin hormonuyla kendisini yaşadığı dünyadan soyutlamıştı.

Dünyasında kendisi ve Hürkan, vardı sadece.

"Merak etme, Ömer. İneceğim..."

Ömer, rahatladığını hissederken, duyduğu yıkıcı söz ile ne yapacağını bilememişti.

"Ama bu balkon aracılığıyla ineceğim. Nasıl olsa bana ihtiyacın yok. Buradan, atlamam ya da atlamamam senin için hiçbir şey ifade etmiyor." Hürkan, balkonun demirlerine asıldığı an Ömer'in, çaresizlik içeren sesini işitmişti.

"N-neden böyle yapıyorsun? N-neden canımı acıtıyorsun, Hürkan!? Ben, ben...Sadece seni, tuvalimde ölümsüzleştirmek istedim...N-neden izin vermiyorsun? Neden b-beni, tekrar terk etmek ile tehdit ediyorsun...Hoşuna mı gidiyor?" Ömer, kontrol edemediği bacaklarıyla yere çökmüştü.

Aynı hastanede çöktüğü gibi.

"Benim, suçum ne Hürkan? Seni, sevmek mi, seni...Unutamamak mı? Seni, tekrar bir bedene sokmak mı? Susma, Hürkan...Susma..." Ömer, gözlerinden akan izinsiz yaşlarla susmadan, konuşmaya devam ediyordu.

Biliyordu...
Susarsa...
Bir daha konuşacak cesareti olmazdı...

"Ö-Ömer, ben-"

"Ne yapmalıyım, Hürkan...Seni, unutacak kadar kendimi mi kaybetmeliyim, kalbimi mi söküp atmalıyım,
aynı gün öldüğümüz, toprağa mı sığınmalıyım? Ne yapmalıyım, Hürkan...Sen de ağlama...B-ben dayanamıyorum..." Ömer, çöktüğü zemini işaret ederek,"O...O, gün aynı bu şekilde çökmüştüm...Aynı bu, şekilde acımıştı canım...O, gün sen yoktun, Hürkan...Şimdi de varsın ama yoksun. Görüp, yüzünün, her bir santimine tek, tek, bıkmadan, usanmadan, doya, doya dokunamamak...Görüp, gözlerinde, benim de olduğum, yeni yuvalar inşa edememek...Görüp, ok misali kıvrım, kıvrım olan kirpiklerinde, hayat bulamamak...Görüp, dudaklarını, dudaklarımla ebediyen mühürleyememek...Görüp, ipeksi saçlarını, avucumu yaktığı hâlde hissedememek...Görüp, geniş omzunu, tutup, kendime, çekememek...Görüp de kendime, çektiğim omzundan aldığım güç ile kalbinin, ritminde yeni şarkılar öğrenme arzusuyla kollarını belime dolayamamak...Ne kadar acı verici biliyor musun...Oysa...Ben, bunlarla hayatı sevip, o, şarkılar var diye yaşamayı tercih etmiştim, Hürkan." Ömer, işaret ettiği zemine, iyice sokulmuştu.

𝓑𝓮𝓷𝓲(𝓭𝓮)𝓖𝓸𝓻[PORGOLA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin