two.

88 15 4
                                    

jungwon'un haritadan bakıp getirdiği evin karşısında duruyordum. içeriden biraz gitar, bateri, ritim sesleri geliyor ve sık sık yarıda kesilip kendini gülüşmelere bırakıyordu. sunoo kapısıyla yer arasında yaklaşık bir metre bulunan garaja yaklaşırken jungwon da peşinden ilerledi, hemen ona yetişip sessizce konuştum.

"ben sanki biraz çok emin olamadım gibi gibi."

"bunun için dili katletmene gerek yok, bir şey olmayacak jaeyun." dedi jungwon. yüzündeki şeytan gülümsemesinden anlamalıydım bir şeyler peşinde olduğunu.

sunoo garajın önünde bizi bekledi. jungwon geldi, garajın demir tentesine bir-iki kere vurup kaldırdı ve "selamlar." diyerek içeri girdi. arkasından içeriye girerken insanların da ona selam verdiğini duyuyordum "selam won." "hoşgeldiniz." gibi sesler sigara dumanı ve yoğun bir koku içinde havada dağılıyordu.

karşıma baktığımda bir ev gibi döşenmiş geniş bir garaj gördüm. arka köşede yere serili dağınık bir yatak ve ileride de yerden 50 cm yüksekte duran bir sahne vardı. sahnede bir bateri, önünde bir-iki mikrofon, yanlarda iki hoparlör ve birçok kablo bulunuyordu. sağ tarafım bir duvarla kapatılmıştı ve önümde de birbiriyle hiç uyuşmayan bir mobilya takımı vardı. ortalık aşırı dağınıktı ve manzara bir 2000'ler gençlik filminden çıkmış gibiydi, belki de bu yüzden alışılmadık samimi bir his veriyordu.

kişilere baktığımda jungwon'un neden sunoo'nun buraya gelmesini önemsemediğini gördüm.

hatta onu buraya getirerek kendince intikam aldığını bile düşündüm.

buraya gelirken çok hevesli olan sunoo'nun şimdiki yüzüne baktım, belki de gelmek için bu kadar ısrar etmemeliydi. pişman olduğunu sanmıyordum, başkaları yüzünden kendi zevkini bozacak biri değildi. yine de koltukta arkası dönük oturan çocuk bize döndüğünde birkaç saniyeliğine somurttuğunu görmüştüm. ancak hemen sonra gülümsedi ve konuştu "selam niki, seni burada görmeyi beklemiyordum."

niki sunoo'nun eski sevgililerinden biriydi. genelde eski sevgilileriyle arası çok kötü olan biri değildi ancak niki farklıydı. onunla ilişkisi daha ciddi ve çalkantılı olmuştu. niki sunoo'nun hiç beklemediği bir şekilde sunoo'yu aldatmıştı, bu yüzden sunoo ondan nefret ediyordu. niki ise onu çok umursamıyor gibiydi, omzunu silkti "ben de müzik grubundayım."

sunoo daha fazla onunla muhatap olmadı ve yan taraftaki boş tekli koltuğa geçip niki'nin yanında oturan sunghoon'la konuşmaya başladı. ben de yanımdan bana seslenen jay'e döndüm:

"sen de hoşgeldin jaeyun. ortalık biraz dağınık ama kusurumuza bakmazsınız umarım."

ben "sorun değil." diye mırıldanıp etrafta yavaşça dolanmaya başladım, sunghoon da diğer taraftaki konuşmadan kafasını kaldırıp bizimle konuşmaya başladı "ah, evet!" dedi "heeseung'ın dağınıklığı işte. başka çalışacak bir yer bulsak iki dakika daha burada durmam."

heeseung denen kişinin kim olduğunu bilmesem de sormak için can da atmıyordum. jungwon onu da tanıyormuş gibiydi "sahi, heeseung hyung nerede?" diye sorduğunda jay kucağındaki gitarın tellerini sıkarken cevap verdi: "en son biraz içecek getirmek için içeriye gitmişti ama hâlâ gelmedi, bu dağınıklıkta onu da bulabildiğini sanmıyorum."

niki "gidip bir bakayım." diyerek ayağa kalktı ve odanın köşesindeki yatağın olduğu yere gidip yandaki duvarın arkasından kayboldu.

kocaman garajın içinde dolaşıp etrafa bakınırken burası sanki başkasının yaşadığı bir yer değilmiş de benim zihnimin içiymiş gibi hissediyordum. korktuğum gibi yabancı bir yer değildi. jay ve sunghoon'la çok az konuşmuşluğum olsa da yabancıydık birbirimize, niki de aynı şekildeydi. yine de bu yer onlarla bile samimiymişim gibi hissetmemi sağlıyordu.

whisper of your heart : heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin