üzerime hırkamı giydikten sonra aynı kalınlıkta olan başka bir hırka daha aldım ve perdenin arkasından son kez jeno'ya bakıp aşağı indim. annemlerin odası alt katta olduğu için ekstra sessiz olmam gerekiyordu. babam ses konusunda aşırı hassastı ve en ufak sese uyanabilirdi. onu uyandırmak şu an isteyeceğim son şey bile değildi, jeno'yu görürse tüm gece sorguya çekeceği kesindi.
erkeklere ilgi duyduğumu ailem biliyordu, bunu onlara söylediğimde kızmayacaklarını bilerek söylemiştim ama babam bu kadar kıskanç olabileceğini asla tahmin etmemiştim. jisung ve renjun arada yatıya kaldığı zaman bile şüpheyle kontrol ediyordu bizi. renjun'la sadece arkadaş olduğumuza sonuna inandırabilmiştim ama jisung'a hâlâ temkinli yaklaşıyordu.
kız olsaydım bu kadar kıskanç olur muydu şüpheliydim.
kapıyı fazla ses çıkaracağını bildiğimden tamamen kapatmadan çıktım dışarıya. soğuk hava bir anlığına nefesimi kesmişti, aptal jeno bu soğukta nasıl sadece tişörtle buraya gelmişti inanamıyordum.
jeno pencereden baktığım zaman durduğu yerde değildi. etrafa bakınırken kollarını belimin iki tarafında hissettim.
"ya jeno!"
"çok çabuk korkuyorsun canım, benden başka kim olacaktı?"
"arkamdan sinsice yaklaşırsan korkarım tabii ki."
ona döndüğümde kollarını belime daha sıkı sarıp kendine çekmişti. kollarım onun göğüsüne yaslı şekilde dururken gülümseyerek bana bakıyordu.
"neye sırıtıyorsun?"
"çok güzelsin."
tamam, çok hoşuma gidiyordu bu ani iltifatları. kötü yanı ne diyeceğimi bilemediğim kısımdı.
"sana aniden söyleme diyorum şöyle şeyleri, ne diyeceğimi bilemiyorum."
kaşlarımı çatarak somurtmamı gülümseyerek izlemiş, ardından beklemediğim bir şey yapıp burnumu ısırmıştı.
"YA JENO MANYAK MISIN?"
bağırdığımı sonradan fark edip telaşla ağzımı kapatmıştım. evimin hemen önünde duruyorduk, kapı yarı açık şekilde duruyordu ve babam sesimi duymuş olmalıydı.
"çok tatlıydın dayanamadım, benim suçum mu? bu kadar tatlı bakmasaydın sen de."
"senin yüzünden bağırdım aptal, babam duymuştur kesin."
herhangi bir ışık açılmadığına ve içeriden ses gelmediğine göre henüz uyanmamıştı ya da sesten emin olmak için dinliyordu. ben telaşla evin kapısına bakarken jeno ellerini belimden çekip cebine atmıştı.
"bak sana ne getirdim!" dedi elindeki papatyaları uzatırken. cebine koyduğu için birazı ezilmişti ama aralarında hâlâ yaşayanlarda vardı.
"nereden kopardın bunları? köklerinden koparmışsın bi de, şuna bak." köklerinde duran toprak parçalarını çıkarırken söylemiştim.
"birileri çıkma teklifi beklediğini söylemişti de, apar topar bunları bulabildim işte." o kadar tatlı bir şekilde söylemişti ki öpüp kaçmak isteyen taraf ben olmuştum.
"na jaemin, bazen çok konuştuğumu ve konuşurken saçmaladığımı biliyorum. ama bu genelde senin etrafındayken oluyor çünkü beni heyecanlandırıyorsun. bu heyecanım tüm zamanımı seninle geçirmek istememe ve seni sadece kendime saklamak istememe sebep oluyor. seni arkadaşlarından bile kıskanıyorum çünkü sana hep benim hiçbir zaman olamayacağımı düşündüğüm kadar yakınlardı. bundan sonra sana onlardan daha yakın olmak istiyorum ki, bir daha gecelerimi seni düşünmekten uykusuz geçireceğime; en güzel rüyalarımda seni hep yanımda göreyim."
jeno'yu ilk defa yanıma geldiği ilk zaman bana birden sarıldığında bu şekilde bakarken görmüştüm. ikincisi de şu andı.
kalbimin en son sungchan'ı futbol topunu kaleye atacağına tam alnımın ortasına attığı zaman onu sahanın etrafında dört tur kovaladığımda bu kadar hızlı attığını hatırlıyordum. ki o zaman koşmaktan nefessiz kaldığım için delicesine atıyordu, şimdiki çarpıntının sebebi karşımdaki oğlanın bana olan bakışlarıydı.
"pekâlâ, kalbimi çaldın. seninle bi' cheesecake yemeyi düşünebilirim."
kollarımı boynuna doladığımda belime öyle sıkı sarılmıştı ki bu sefer de acı çektiğim için nefessiz kalmıştım.
"cevabını bilmeme rağmen neden bu kadar heyecanlandım?"
yüzümü avuçları arasında alıp birkaç dakika önce ısırdığı burnumun ucuna küçük bir öpücük kondurdu.
"artık gitmelisin, hava gittikçe soğuyor ve babamın uyanmasından korkuyorum."
yüzü anında düşmüş ve somurtmuştu ama yine de kafasını sallamıştı.
"bekle, sana ceket getirmiştim."
gitmeden önce ona vermek için yanımda getirdiğim ceketi kapının hemen önündeki askılığa bırakmıştım. içeriye tamamen girmeden aldım ve jeno'ya verdim.
"hasta olmandan korkuyorum, benim için bi' yağmurun altında şemsiyesiz yürüyorsun, bi' üzerinde sadece tişörtle buz gibi havada kapıma geliyorsun. çok sorumsuzsun."
"bundan sonra dikkat edeceğim dünya güzelim, sen endişelenme yeter ki."
"tamam, hadi git artık."
"ee ama?"
"ne ama?"
"veda öpücüğü yok mu?"
"başlatma öpücüğüne jeno, git artık çok ses yaptık zaten."
"ama bal peteğim!"
"bana değişik şekillerde hitap edip durma artık, git git."
kollarımı göğüsünde birleştirip onu kovduğumda dudaklarını büzmüş neredeyse arkasını dönmüştü ki, artık gideceğine inandığım anda birden hızla yaklaşıp dediğini yapıp dudağımdan öpüp kaçmıştı.
"YA LEE JENO!"
"özür dilerim dayanamadım!"
arkasına bakmadan koşarken bağırmış ve gözden kaybolmuştu. anlık sinirle bağırdıktan sonra istemsizce gülerek elimi dudaklarıma götürdüm. hem kızmıştım hem de hoşuma gitmişti.
lee jeno kötü şansı olduğunu söylüyordu ama her istediğini bir şekilde elde ediyordu.
--
jeno valla istersen evleniriz annenle kardesinede bakarim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young, dumb and clumsy hearts;; nomin
أدب الهواةjeno: yumruğunu ağzıma sokana kadar güzeldi jaemin: elini kalçalarımdan çekmeni söylemiştim 2022, ©jenosum nomin texting'