0.1

61 8 6
                                    


Kapının çalınması ile uyandı Timantia.. Gözlerini yavaşça açtı ve yatağının yanındaki, tüm Soare şehrini gösteren, pencereye çevirdi kafasını. Kış mevsiminin ortalarında oldukları için kar yağıyordu dışarıda. Yeni bir güne yeni bir başlangıç..  diye geçirdi içinden.

Kapı tekrardan, bu sefer daha sert şekilde çalındı. Kapının dışındakinin kardeşi George olduğunu biliyordu fakat şuanda onunla uğraşacak durumda değildi "Abla! Annem ve babamla kahvaltı için ana salona iniyoruz. Annem seninde orada olmanı istiyor."

Derince iç çekti Timantia, hiç ses etmeden yatağından kalktı ve lavaboya gitti, elini yüzünü yıkadı. Kendisine yardım için atanan birkaç kişiyi odasındaki zili çekerek çağırdı.

Birkaç dakika geçti fakat hala kimse gelmedi. Timantia bu durumdan sıkıldı ve üzerine yürüyüş pantolonu, üstüne ise basit bir tunik giyip şapkası olan bir pelerini üzerine geçirip odasından çıktı.

Uzun koridorlarda yine tek başına yürüyordu. Koridorlar gri ve beyaz renklerine kesin biçimleri olmayan taşlar ile inşa edilmişti. Arada birkaç heykelcik veya Tanrıça Luna ile Tanrı Soare'yi, ya da ikisini birden, temsil eden sanat eserleri vardı. Kimler tarafından yapıldıkları bilinmiyordu.

Çok sevdiği bir eserin önünde durdu Timantia, Tanrıça Luna bir elinde tuttuğu ay ve diğer elinde tuttuğu güneş  ile Tanrı Soare'yi ayaklarının altına almıştı.. Arkalarında parlayan kocaman yeşim taşından yapılma bir taç ve tepelerindeki karanlık bulutlar ve muhtemelen rüzgar yüzünden Tanrıça Luna'nın aynı geceleri oluşan gökyüzünü anımsatan, üzerinde nokta nokta beyazlar olan, saçı havalanmıştı ve etrafta uçuşuyordu. Tanrıça Luna'nın pelerini sapasağlamdı fakat Tanrı Soare'nin pelerini yırtılmıştı Bu pelerin görüntüsünü seviyorum..  diye içinden geçirdi Timantia.

Tanrıça Luna, Soare krallığı halkınca çok sevilirdi.. Bu halk için onun gibi beyaz tene, açık renk gözlere ve düz, siyah saçlara sahip olan insanlar Tanrıça'nın soyundan gelirdi. Timantia buna tam zıt şekilde, kızıl kıvırcık saçlara, buğday tene ve koyu yeşil yeşil gözlere sahip olarak doğmuştu. Halk tahta geçecek kardeş Timantia olduğu için bu durumdan rahatsızdı.

Kısacası annesine benziyordu, Timantia doğduktan birkaç ay sonra annesinin vefadı üzerine babası yeni bir kadınla evlenmişti, kadının Tanrıçanın soyundan geldiğine inanılıyordu ve kardeşi George'da babasından aldığı koyu mavi gözlerinin dışında annesinin tıpkısıydı.

Soğuk ve hissiz koridorlardan yürümeye devam etti Timantia, karşısına kimse çıkmadı. Özellikle hizmetçi koridorlarında yürüyordu fakat hala kimse yoktu. En sonunda kütüphaneye gitmeye karar verdi, kraliyet kütüphanesinin on katı büyüklüğündeki; genellikle hizmetçilerin kullandığı, halk kütüphanesine gidiyordu.

Bir süre daha yürüdü Timantia, en sonunda kütüphanenin kapısının önünde durdu. Kapıyı incelemeye başladı. Üzerineki dallanmış görüntü içinde değişik bir his uyandırdı Timantia'nın.. Nedeni belirsiz.. Ve yine her yerde karşısına çıkan yeşim taç.. Sanki taç o dalların kalbiymişcesine etrafındaki dallar dağılıyor, çoğalıyor, üst üste biniyor ve daha fazlası oluyordu. Dallar daha da çok çoğalıyor, daha da parçalanıyor ve en sonunda kapıyı oluşturuyordu.

Kapının önündeki muhafızlar ellerinden birini yumruk yapıp göğüslerinin üzerine koydular, hanedandan olan kişiler böyle selamlanırdı.

"Kalkabilirsiniz." Timantia'nın sert sesi otoriter çıkmıştı.

Kapının solundaki muhafız Timantia'nın dikkatini çekti. Kahverengi, uzun belkide omuzlarına gelen saçları hoş duruyordu. Adam yumruğunu açmadan dik konuma geldi ve Timantia'ya asker selamı verip kolunu indirdi. İndirince zırhların birbirine çarpıp çıkardığı ses hoştu.

₴Ø₳ⱤɆ ฿üɎü₵ü₴üHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin