v.

28 3 15
                                    


"jungkook taşıyormuş numarası yapacaksan daha inandırıcı olmayı dener misin? sadece üç parmağın koltuğa değiyor!"

jimin, koltuğun diğer tarafında tartışan jungkook ve taehyung'u duyabiliyordu.

"gerçekten taşımaya çalışıyordum ama çok hızlı yürüyorsunuz! hem bu şey kapıdan geçeceğe benzemiyor."

koltuk gerçekten de kapı girişinde sıkışmıştı.

"jimin çevirmemiz gerek."

jimin bıkkınca nefes verdi ve koltuğu çevirmeye başladılar.

kızlar ve taehyung'un diğer arkadaşları, taehyung'un eski evindeki eşyaları toplamakla meşguldü. eşyaların hepsini tek seferde kamyonete sığdırmak mümkün değildi.

güç bela koltuğu salonda jimin'in daha önceden açtığı yere yerleştirdiklerinde hepsi derin bir nefes verdi.

fakat taehyung'un durmaya niyeti yoktu. "hadi gidip masayla yatağı getirelim, geriye en son koliler kalıyor."

jimin taehyung'u takip etmeye hazırlanıyordu ki jungkook ile göz göze geldiler. jungkook gitmek istemiyordu.

"odanın boyası bitmedi, ikinci katın geçilmesi lazım. "

"boya işi hala tamamlanmadı mı?" taehyung hayal kırıklığına uğramıştı. jimin inandırıcılığı karşısında gurur duydu.

"üzgünüm majesteleri, üç gün önce haberim olmasaydı daha önce bitmiş olacağına inanıyorum."

taehyung göz devirdi. "ne olacak şimdi?"

"siz diğerlerini getirene kadar jungkook ile bitiririz biz."

jimin, taehyung'un arkasında sırıtan jungkook'u görünce az kalsın kendini açık ediyordu.

taehyung ikna olmuşa benziyordu. omuz silkti. "peki o zaman."

taehyung kapıdan çıktıktan sonra jungkook kendini az önce getirdikleri koltuğa atıp bacaklarını uzattı.

"tam olarak yalan söylemedim jungkook, oda hala tam olarak hazır değil ve botlarınla koltuğa uzanman hiç etik değil."

jimin taehyung'un odasına yönelirken jungkook söylene söylene arkasından geliyordu. jimin ona göstermeden hafifçe gülümsedi.

odanın boyanması bitmişti ama hala tamamen boşalmış değildi ve yerde jimin'in boyamadan önce serdiği gazeteler ve süpürgeliğe yapıştırdığı kağıt bantlar vardı.

"john f. kennedy suikastı mi?" dedi jungkook yerdeki gazetedeki manşeti okurken. "nereden buldun bunları?"

"j. f. kennedy'nin kim olduğunu biliyor musun?" diye jungkook'a döndü jimin sahte bir şaşkınlıkla. "zengin insanlar haberleri takip etmiyorlar sanıyordum?"

  "tabi ki haber falan okumuyoruz. hizmetçiler kendi aralarında konuşurken duydum."

jimin süpürgelikleri sökerken güldü.

jimin son zamanlarda her arkadaşı farklı bir iletişim şekli olduğunu fark etmişti. onun için yeni bir farkındalıktı bu çünkü kendini hep tek tip iletişim kuran biri olarak düşünüyordu. zoya ile benzin istasyonunda beraber çalıştıklarından beri tanışıyorlardı. jimin'in sakin yapısının aksine o daha hareketliydi. jimin tanıştığı insanların yarısıyla zoya tanıştırmıştı. zoya açık ara en yakın arkadaşlarından biriydi ama kafasının arkasında bir yerlerde zoya gibi birinin neden kendisiyle arkadaş olmak isteyeceğine anlam veremiyordu. bir zamanlar zoya'nın arkadaşı olmak için fazla renksiz hissediyordu. bir gün maeve ile konuşurken ağzından kaçırmıştı hatta. maeve gülmüştü önce. "renksiz falan değilsin sadece renkleriniz farklı." demişti daha sonra jimin'in ciddi olduğunu fark edince. derin bir konuşmanın içinde bile değillerdi. kafenin arkasındaki kirli plastik sandalyelerde oturmuş dinleniyorlardı. jimin maeve ile olan arkadaşlığından söz edecek olsa bu anlardan bahsederdi. maeve ile konuşurken jimin'in dilindeki filtre kalkıyor, kendine bile söyleyemediği şeyleri on dakikalık sigara molalarında ona söylüyordu. maeve arkadaşları arasında ona en çok benzeyendi de, birbirlerini bir şekilde anlıyorlardı. ikisi de başkalarına küçücük görünebilecek sorunlarda boğuşur öyle ki bazen konuşmayı dalıp zamanı unuturlardı. jimin'in gözü en çok böyle anlarda ivy'i arardı. dolandığı yumaktan kendisini çıkaracak birine ihtiyacı olurdu, karmaşayı düzene sokacak ve içinde olduğu dağınıklık için kendisini yargılamayacak birine. jimin kendine gelince acımasız biriydi. zaman zaman birinin omuzlarından sarsıp "senin de kötü hissetmeye, hata yapmaya hakkın var." demesine ihtiyacı oluyordu. taehyung ise.. tanrım, jimin sadece onun kafasının içinde bir gün geçirmek istiyordu. taehyung bütün arkadaşları arasında en dünya umrunda değilmiş gibi görüneniydi. taehyung bütün hayatını aynı çevrede geçirmiş, farklı işlerde çalışmıştı. bu yüzden kafeye gelip giden insanların birçoğu onu tanırdı. çok fazla insanla arkadaş olduğunu görmek size taehyung'un samimiyetini, onunla bir şey paylaşırken ne kadar güvenebileceğinizi sorgulatabilirdi. kafede ilk çalışmaya başladığı zamanlar jimin de bu yanılgıya düşmüştü ama gerçek daha farklıydı. selamlaşıp zaman zaman sohbet ettiği insanların hiçbiri tam olarak arkadaşı değildi, bunu taehyung da onlar da biliyorlardı. sadece aynı çevrede büyüyen ve zaman zaman birbirlerine yardımcı olan insanlardı işte. bugün taehyung'un taşınmasına yardım ediyorlardı. yarın kafede ücretsiz kahvaltı yapmak isteyeceklerdi. herkes bu alışverişlerin farkındaydı. sorun yoktu. jimin'in bunu fark etmesi zaman almıştı. ivy ile çocukluk arkadaşıydılar -zoya'nın söylemesine göre arkadaşlıklarının temeli taehyung'un ablasının ortadan kaybolmasına dayanıyordu- daha sonra zoya ve maeve ile tanışmışlardı. jimin de bu çemberin bir parçası olduğunu bilmeyi seviyordu. bunu ilk zamanlar asla tahmin etmezdi ama taehyung şu an amerika'nın en büyük partisini verebilecek olsa bile sadece ivy, jimin, maeve ve zoya'yı çağırırdı.

babydoll • jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin