Mirza'dan
Uykusuz bir gecenin daha sonuydu. Tüm gece uyumamış,Mücahid'lerle birlikte Kudüs'ün doğusunda nöbet tutan İsrail askerlerine karşı saldırı düzenlemiş ve bu saldırı sonucu 18 İsrail askeri ölmüş,6'sı ise yaralanmıştı.
Ancak biz bu zafere bile sevinemeyecek durumdayız.Her gün onlarca can kaybederken bugün yanlızca 18 asker ölmüş,bu sevinecek değil,daha fazlası için çalışmamız gerektiği zamandır.Ama bu durumada "ELHAMDULİLLAH" hiç birşey yapmaktan iyidir.
Duyduğum ses ile başımı çevirdiğimde Nasser'in bana seslendiğini fark ettim.
-Mirzaa,Mirzaa
Nasser'in rengi solmuş,gözleri kızarmış bir durumdaydı. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Nasser'in olduğu yöne doğru koşmaya başladım.
Yanına vardığımda ayakta duracak gücü kalmamıştı.
-Nasser ne oldu? Neyin var? Cevap versene banaa
Diye bağırırken iki omzundan tutmuş onu sarsmaya başlamıştım aynı zamanda.
Ancak bana cevap vermiyordu.İşaret parmağını kaldırıp ileride üstü bir bez parçasıyla örtülü olan bir şehidi gösterip "Zeyd" dedi.
Duyduğum isim ile elimi omuzlarından çekip geriye doğru bir adım attım.
Doğrumu duymuştum ben?Zeyd mi demişti Nasser?Bizim zeyd,Mısırlı Zeyd.
Kendimle münakaşa ederken çoktan yerde yatan Şehid'e doğru yürümeye başlamıştım,tabi buna yürümek denirse!
Şehid'in yanına geldiğimde,kendimi adeta fırlatırcasına yere bıraktım. Dizlerimin üzerine çökmüş titreyen ellerimi bez parçasına doğru uzattım.
Ve evet bu oydu. Zeyd'di.
Ancak herkesin aksine ben tebessüm ettim. Çünkü o hayaline kavuştu.
Aklıma Zeyd'in Kudüs'e geldiği gün geldi.Ben bunları düşünürken Nasser geldi yanıma,ancak o benim aksime ağlıyordu Ona bakınca şaşırdım neden ağlıyordu ki?Zeyd hayaline kavuşmuştu. Etrafıma bakınca herkesin Hüzünlü gözlerle bize baktığını fark ettim ve dayanamayıp ayağı kalkıp bağırdım;
-"Siz niçin üzgünsünüz. Nasser sen neden ağlıyorsun? Zeyd'in ilk geldiği gün söylediklerini unuttun mu? Bize ne dediğini hatırlasana, söylediği o kelimeleri..."dayanamamış ve gözümden birkaç damla yaş gelmişti. Etrafıma baktığımda herkesin bana baktığını ve beni dinlediğini fark ettim. Ben etrafıma bakarken Nasser Zeyd'in o günkü sözlerini tekrarladı;
"-Ben aileme, anneme, babama ve ablama söz verdim. Mısır'a ancak cesedin gidecek oda ancak şehitlik şartıyla. Ailem bana "Sen Mısır'a ya zaferle ya da ölümle geleceksin başka türlü dönüşün yok dediler. Mirza, Nasser Kardeşlerim Ben buraya canımı Rabbim'e feda etmeye geldim. Rabbim'in izniyle ben Mısır'a ya zaferle yada ölümle döneceğim. Bu sözlerime sizde Şahit olun ki Ben Filistin'e Şehit olmaya, canımı feda etmeye geldim..."
Nasser sözlerini bitirince dayanamadım ve ayağa kalkıp bağırdım;
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
"Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyiniz; aksine onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız."(Bakara/154)🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
7 ay sonra evime doğru yürüyordum. Evimiz Mescid-i Aksa'ya fazla yakın olduğundan eve gitmek benim için pek kolay diyemiyorum. İsrail askerleri her iki adımda bir kontrol yapıyor ve aranan bir direnişçi olarak bu benim eve gitmemi zorlaştırıyor. Bu yüzden yanımda silah olmaksızın -tabi buna üzerimde sakladığım çakı dahil değil- sahte kimliklerle gidiyorum. Her ne kadar sahte kimlikle gidiyor olsamda yinede temkinli davranmam gerekiyor. Sonuçta İsrail bu sağı solu belli olmuyor.
Aklıma birden Zeyd geldi. O bugün hayaline, Rabbine kavuşmuştu. Mısır'dan gelmişti, davası için, Rabbine hizmet için, Şehit olmak için. O şehit olmuştu ve şehit olurken de 4 askerin cehenneme gitmesine vesile olmuştu. Acaba ben ne zaman Şehit olacağım, Rabbim ne zaman beni huzuruna kabul edecek.
Ben bunları düşünürken eve varmak üzereydim. Ve beklenen olmuş İsrail askerleri önümü kesip kimlik sordu. Sahte kimliğimi verdim ve kısa bir kontrol sonucu geçmeme izin verilmişti.
Evimin önüne gelmiştim, Kapıyı çaldığımda her zaman ki gibi kapıyı Mahra açmıştı bana.
Mahra "abiii" deyip boynuma sarılınca bende ona sımsıkı sarıldım.
Mahra benden yanlızca 1 yaş küçüktü. Ancak yaşına göre fazlasıyla olgun bir kişiliği vardı.19 yaşında olmasına rağmen ailemize ben olmadığım da o bakıyordu.
"-Aaaaa Mirza abim gelmişşş"
Bu sesle birlikte kucağıma atlayan Ahmet'i tutmam bir olmuştu."Bakıyorum da birileri beni fazlamı özlemiş. Sanki birazda büyümüşmüsün sen?"
"Evet büyüdüm, hatta sana bir sır vereyim mi?"
Son kelimelerini fısıldayarak söylemişti. Bende onun gibi fısıldayarak;
"Ver bakalım" dedim.
"Biliyirmusun? Ben bir İsrailli askerin kafasına sapanla taş attım, kafası kanadı ama beni görmedi." Dedi ve gülmeye başladı. Onun gülmesiyle bende gülmeye başladım.
"Yaaa Maşaallah benim kardeşime ama biraz daha büyümeyi mi bekleseydin haa" dedim ve burnunu sıktım.
Bir hışımla yüzünü sağ tarafa çevirip;
"Hıı ben büyüdüm bir kere ben, bak yarın 9 yaşına giricem ben, hem o askerde arkadaşımın kardeşine vuruyordu, taş atmasam öldürecekti ben taş atınca kaçtı o."
Söylediklerini duyunca kalbime birşey oturdu sanki biz görevdeyken pis köpekler çocuklara saldırmışlar,bunu da halletmeniz gerekecek.
"Hmm aferin sana ama artık içerimi girsek haa? Ayaklarım ağrımaya başlarına hem sen çok fazla büyümüşsün kollarım yoruldu aaaa"
"Abi yaaa"
"Abim haklı Ahmed ne zamandır gelmiyor zaten eve, gelinceye kapıdanmı dönsün?"
Bunları söylerken eliyle kapıyı işaret eden Mahra'ya baktım ve kucağımda Ahmed'le ince koridordan geçip salona girdim. Evimiz iki oda ve bir küçük mutfaktan oluşmaktaydı. Ben kendimi mindere bırakınca,Mahra da bana birşeyler hazırlamak için mutfağa gitmişti.🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Selamün aleyküm
Ve ikinci bölümü de atmış bulunmaktayım.Küçük bir açıklama yapmak istiyorum;Bu kitap Filistinde ve Türkiye'de yaşayan iki hayatın farklarını ortaya çıkarmak için yazılan bir kitaptır.
Elbette içinde sevgi ve diğer duygular da olucak ancak çoğunlukla Filistindeki zulmü ortaya koymaya çalışacağım inşaallah!
Lütfen kitapla ilgili bir iki düşüncenizi yazarmısınızz😊😊👉👉
Hepiniz Rabbime emanetsiniz....
(Pek okuyucum yok ama olsun elbet olur birgün dhdhdhh)