çoğu insanın hayatında bir dönüm noktası vardır ya da onun için bekliyordur.
evet, herkes sahiptir bir dönüm noktasına. basit şeyler kadar, büyük şeyler de olabilir. bir gülümseme de olabilir dönüm noktanız, kalbinizden kocaman hissettirecek bir vuruluş da.
changbin’in dönüm noktası da küçük bir çocuğun gülümsemesiydi.
bu ilk dönüm noktasıydı ve beş yaşındaydı, henüz hayatı anlayamayacak çağda, onunla yaşıt bir arkadaşı oldu.
parkların kumlarını bilirsiniz, changbin oradaki kahverengi saçlı çocuğun gülümsemesi ile ilk dönüm noktasını yaşadı. kahverengi saçları, kahverengi çilleri, süt gibi beyaz teni olan çocuk, changbin’e gülümsedi, hafiften dişleri görünecek türden bir gülüş olmuştu bu. “gelsene!” dedi, changbin de minik adımlarla oturdu kumlara.
normalde hiç sevmezdi bu kumları, hep tırnak araları kumla dolardı ve annesi tırnaklarını keserken sürekli homurdanırdı.
ama kumlara oturdu ve saatlerce oynadı, ilk kez parklardan sıkılmadı ve bir sürü kumdan kale yaptı. en sonunda güle güle bozdu.
kim sevebilirdi ki yaptığı şeyleri elleri ile bozmayı? changbin de sevmezdi ama kahverengi saçlı çocuğumuz severdi işte. onunla birlikte bozdu o kumları.
bu, changbin’in ilk dönüm noktasıydı.
on dördüne kadar, gülüşler, kucaklarda ağlayışlar, saçma şeylere çok bağlanışlar ve ufacık, tatlı atışmalar ile büyüdü changbin, ya da büyüdüler.
sahip olabileceği en iyi arkadaşa sahipti o. yanında çocuklaşabilen, avuçların içini boş bırakmayan, ya da her kaybettiğinde changbin’e “bir kez daha oynayalım!” diye inat eden, mızıkçı bir sarışın.
sarışın.
onu düşüncelere sürüklüyordu bazen, sarı saçları, kahverengi güzel gözleri ve eşsiz kirpikleri. ya da tek tek saydığı, yüzündeki yıldızlar. sarışının çillerinden bahsediyoruz.
iç çektirecek türden, diyordu.
doğruydu, bu çocuk başına gelmiş en güzel tesadüftü. babalarının tanışmalarının tesadüf oluşu gibi. changbin, onunla her baş başa kaldığında, dünya üzerindeki en narin şeyi koruyacakmışcasına koruma içgüdüsüne bürünürdü. onun, güvenli bölgesi olmak için her şeyi yapardı.
eh, zaten birilerinin çoktan güvenle dolu evi olmuştu.
ama bazen insanlar evlerini terk etmek zorunda kalabiliyorlar. sarışın da öyleydi, terk etmek zorundaydı. kendine yediremediği gerçeklerin hiçbirini en güvendiği de yediremedi.
bu yüzden, changbin on beşinde kocaman bir iç çekti. telefonunun bildirim paneli boş kalınca iç çekti, her seferinde onunla uğraşan birileri olmayınca iç çekti, ya da ona sarı, yaramaz bir çocuk “chang” demediğinde iç çekti.
ama en çok, changbin arkadaşını özlediğinde iç çekti. yanlışlıkla “felix” dediğinde aptallığına iç çekti. bırakıp, terkedilip gidilmişti işte. henüz on beş yaşında birisinin hakettiği terkedilmek değildi.
ve, kendini keşfetmek.
bir ergen için çok zor oluyordu, arkadaşlarından birisi kendi cinsiyetindeki kişilerden hoşlandığını söyleyince onu asla yargılamadı. aşka bir cinsiyet tanımı koymamıştı çünkü, sarışın bazen “sevdikten sonra karşıdaki kişinin bacak arasının bir önemi olmamalı.” derdi. birbirlerine güzel şeyler katarlardı onlar, güzel düşünceler, güzel alışkanlıklar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
antiguo
Fanfictionchanglix, tamamlandı. sarışın, çocukluğumuzu falan özlemedim ben. seni özledim.