onum arkam sagim solum sobe

2.3K 278 200
                                    

size bi surprizim var umarim begenirsiniz 🥺😽

soobin - beomgyu

soobin:
pist
kahpe

beomgyu:
noldu yine

soobin:
annem sizdeymis
ne kadar dogru

beomgyu:
yuzde yuz
karsimda senin ne kadar pasakli oldugun hakkinda anneme yakiniyor

soobin:
kalles kari ya
anahtarimi unutmusum ben
donsun eve

beomgyu:
ulan
senin yuzunden annemden azar isittim
soobin gelsin buraya diyor

soobin:
annen annem olsun mu ya
benimkisinden bi hayir yok

beomgyu:
hayir senle kardes olmayi kaldiramam

soobin:
oc
e ben size geliyorum o zaman

beomgyu:
ne yazik ki be abla

soobin:
taehyunlayim ben
bi sebepten oturu kendi evine gecemiyor
normalde bize gececekktik ama
annen sag olsun
size geliyoruz
bi olay cikarma sikerim

beomgyu:
ne taehyunu ya
abi gelmeyin istemiyorum

beomgyu:
nerdesin

beomgyu:
soyle amcik

beomgyu:
ANAHTAR GETIRECEGIM SANA SOYLE CABUK

beomgyu:
adi kopek

[beomgyu bakış açısı]

istemiyordum. ne karşılaşmak ne de görmek istemiyordum. içimden bir ses ikisi de aynı şey dese bile sende mi brutus nidalarımla susturup ayakkabılarımı giymeye döndüm. dışarı çıkacaktım ve böylece denk düsmeyecektik. anneme bir şeyler uydurup evden çıkmayı başarmıştım. soobine ayıp olduğunu söylese bile kimin umrundaydı ki, o iblis yarrami yesindi.

bilerek yapmıştı, yanında taehyunu bilerek getiriyordu. bundan emindim. soobin hep umursamaz, dünya yansa saçını tarayan o kisilerdenmis gibi davransa da cevresinde olup bitenlerden hep haberi olurdu. net olurdu ve her seye müdahale ederdi. soobinin en nefret ettiğim yüz özelliği listemdeki ilk üçten biri de buydu iste. o iblis şeytana bile pabucunu ters giydirirdi ve onun yanağından bi makas alıp hayatına devam ederdi.

ayakkabılarımı giyip doğruca sokağa attım kendimi, bilmiyorum belki de abartıyordum ama isteksizdim. kendime anlam veremiyordum, olup bitene anlam veremiyordum, kafam allak bullaktı ve ben sinirlenince ne dediğini bilmeyen biriydim. kırılmıştı adım kadar eminim fakat ne kadar kabul etmek istemesem de bende kırılmıştım. tavırlarına anlam verememiştim. birden yüzseksen derece değişmişti ve haliyle bocalamıstım. üstüne üstelik bunun üzerine onu taeyangla görmem tuz biber olmuştu. gün içinde tabiri caizse ağzıma sıçıp, ağzına sıçanla görmem sinir katsayılarıma sayı eklerken kendimi lunaparktaki boks oyuncağı gibi hissettim. salisede üzerimde yazan sayılar artarken hic bir sey olmamış gibi sıfırlayıverdim kendimi. çünkü yeni bir ele geçmiştik. düzen kanun bu millet, üzgünüm.

her ne kadar kabul etmek istemesem de kaçan kovalanır gerçeği yüzde yüz doğruydu, bunun en büyük kanıtı iki gözümün çiçeği yeonjun ve seytana pabucunu ters giydiren kalles soobindi. o yüzden kovalamayı bıraktım ama kaçmaya da başlamadım sadece durmaya karar verdim. ne yapıyordum, ne için, kiminle ve neden yapıyordum sorularına yanıt aramaya başladım. sorular türedi de türedi tabii, yolun sonunda eve dönüş yolunda yalnız bulursam kendimi ne yapardım sorusuna cevap ararken yanıt veremediğimi fark ettim ve en yakınımdaki ağacın eteğine sokuluverdim. bir keresinde küçükken minho yüzünden kaybolmuştuk. hep birlikte pikniğe gittiğimiz bir gündü minhonun annesi bizi lavabaoya götürmüş kendisi de lavaboyu kullanmak adına kadınlar kısmına geçmişti. çok iyi hatırlıyorum, az ileride çocuklar için olan tüm oyuncaklarının kırık olduğu bir park vardı ve koştur koştur kendimizi orada bulmuştuk. tabii o sıra minhonun annesi bizi beklemiş bizim az ötede kendimizce oyun oynadığımızdan habersiz. aklımıza gelen minhonun annesiyle oyunu bırakıp lavabonun yanına gittiğimizde kimse yoktu, kendimizce piknik alanını bulmaya kalktığımızdaysa kaybolmuştuk hemde öyle kaybolmustuk ki hava kararmıştı bizi bulduklarında. ne yapmıştık nereye gitmiştik şu an bile aklım ermiyor ama piknik alanından baya uzaklaşmıştık ve bunun sorumlusu tamamen minhoydu aksi bir şıkkı asla kabul etmiyorum.

bilmem bu neyin nesi •taegyu•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin