"Seninle gökyüzünde yaşayacaktık. Sen soldun, yıldızların da seninle soldu. Ben ise senin soluşunla öldüm."
10 Kasım 1938, Almanya
Göz yaşlarım görüş açımı bulanıklaştırıyor, hıçkırıklarım nefes almamı engelliyordu. Ama asıl nefes almamı kesen şey hıçkırıklarım değildi.
O askerlerin emirleriyle bir yere götürülüyorduk. Birçok Yahudi katledilmişti. Her yürüdüğümüz yerde cesetler vardı. Bizi neden öldürmemişlerdi? Ne yapacaklardı?
Onlara beni de öldürün demiştim. Fakat öldürmediler. Ama beni öldürdüklerinde yaşayabilirdim. Gökyüzümüzde, onun yıldızlarının ışığıyla parlayacaktı sonsuz karanlık.
"Hiçbir zaman mutluluğu bulamadık. Umarım orada mutlusundur ve kapılarını açmışsındır Felix." Titrek nefesimi dışarıya bırakmış ve yürümeye devam etmiştim.
—————————————————————————
"Yapamadım, koruyamadım ikimizi de."
"Hayır, Hyunjin. Dayanabildiğimiz yere kadar dayandık. Bu vakit hep gelecekti," dedikten sonra askerler daha çok yaklaşıyordu. Demek ki ölümümüz böyle olacaktı. Birkaç askerin elinden olacaktı. Neyse ki huzurlu ölecektim.
"Seni seviyorum, Felix."
"Seni seviyorum, Hyunjin," dedikten sonra Hyunjin dudaklarımızı birleştirmişti. O an kısa bir süreliğine öpüşmemize odaklanmıştım. İlk ve son öpücüğümüzdü.
Daha sonra askerler gelmişti. Beni çekiştirmeye başlamışlardı. Ama Hyunjin bırakmıyordu. Bırakmadığı için de bir asker bacağına tekme atmıştı. Hyunjin ise acıyla yere düştü. Aynı şekilde ben de düşmüş ve ufak bir çığlık kaçmıştı ağzımdan.
"Bu bir işimize yaramaz. Öldürelim gitsin," dedi ve devam etti. "Şu belki yarar. Bunu da o grupla gönderelim."
Öldürülecek olan kişi bendim. Hyunjin ise gönderilecekti. En azından o yaşayacaktı. Bu yüzden mutluydum. İçimden, onun için dualar etmeye başlamıştım bile.
"Umarım kurtulur ve başına bir şey gelmez. Tanrı'm Hyunjin'in canı acımasın. Onun acılarını bana ver, yanımda götüreyim."
"Hayır. Beni de öldürün."
"Sen bizimle geliyorsun. Ölecek olan o."
"Eğer o ölecekse beni de öldürün."
"Kes sesini de yürü," dedikten sonra Hyunjin'i iteklemeye başlamışlardı. Hyunjin ise kıpırdamıyor, gözlerimin içine bakıyordu. Ben ise ona gülümsemiştim.
"Lütfen git," diye fısıldamıştım. O ise tuttuğu göz yaşlarını serbest bırakmıştı. "Seni bekliyor olacağım, sevgilim."
Kalbimi delip geçen kurşunu hissetmiştim. Yere düşmüş ve daha sonra da vücuduma giren cam parçalarını hissetmiştim. Soğuktan vücudum uyuştuğu için çok hissetmemiştim. Daha sonrası da bir karanlıktı. Artık bitmişti.
Özgürdüm.
"Sonsuz maviyi içinde taşıyan gökyüzü
Beni de taşır mısın içinde?
Gece olduğunda da taşımaya devam eder misin?
Sonsuz bir karanlığın içinde ağırlar mısın beni?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K.G. || Hyunlix
أدب المراهقين"Seninle gökyüzünde yaşayacaktık. Sen soldun, yıldızların da seninle soldu. Ben ise senin soluşunla öldüm."