Bölüm Parçası; Can Güngör-Yalnız Ölmek
Kopkoyu karanlığın ortasında yine aynı sesleri duyuyordum. Ölüm müydü bu diye düşünmeye başlamıştım önceleri. Ölüler sevdiklerinin seslerini duyar demişti zamanında dayım. Herkesi duyuyordum, onlar benim söylediklerimi duyamıyorlardı. Ama sonra karnımdaki sızı kendini aşırı hissettirince ve ayak bileklerimle el bileklerimin üzerindeki baskıları fark edince başka bir şeyin içinde olduğumu anlamıştım.
"Neden yaptın bunu?" demişti Fuad acı dolu bir sesle bilmem kaçıncı defa.
"Büyük patron istedi," diye cevap verecekti Arslan. İki saniye sonra dediğim gibi de oldu.
"Hani sevmiştin. Hani iyi, merhametli bir çocuktu." İkinci dinleyişten sonra burada ağladığına karar vermiştim.
"Bunun bir önemi yok."
"Ben de ondan hoşlanıyordum." Sesi daha kısıktı. Kendi kendiyle muhabbet ediyordu sanki. Ama yine de Arslan robotvari sesiyle cevap veriyordu.
"Bu da önemsiz." Bundan sonra Cem'in ve Senan'ın sesi gelecekti artık ezberlemiştim.
Bir kapı sesinden saniyeler sonra Cem'in sesini duydum.
"Senan!"
"Kan mı o?" Bu kısımda evimdeler. Sonrasında Senan birkaç defa bana sesleniyor. Kanın bana ait olduğuna ihtimal vermek istemiyordur büyük ihtimal. Sonra sehpanın üzerinde unutulan bilgisayarı fark ediyor Cem. Bıçaklandığım görüntüleri izliyorlar. Bundan sonra her defasında kulaklarımı kapatmak isteği doğuran haykırışlar duyuluyordu.
"Her şeyini elinden aldım," diyordu abim ağlayarak. Onu sakinleştirmeye çalışan Cem'in de ağladığını ilk fark ettiğimde aşırı şaşırmıştım. "Çocukluğunu, gençliğini, abisini..." O ara bir şıngırtı sesi geliyordu ve Cem korkuyla Senan diye bağırıyordu. "Şimdi de hayatını," diye tamamlıyordu abim cümlesini acı çektiği bariz bir sesle. İlk duyduğumda afallamıştım. Evdeyken ölümümü düşündüğüm zamanlarda abimin rahatlayacağına kanaat getirirdim. Sırada dayım vardı. Her seferinde en zor dinlediğim.
"Dağ gibi aslan oğlum." Sesindeki ızdırap gerçekten ölmek istememe sebep oluyordu her defasında.
Dışarda bir yerdeydi. Şehir seslerinden çok kuş sesleri vardı. İlk beşinci dinlemeden sonra daha az ağlayıp daha çok odaklanınca anlamıştım nerede olduğunu.
"Bu toprağın altı mıydı senin yerin oğlum?" Hıçkırarak ağlamaya başlayınca dayanamayıp yine ben de ağlamaya başladım. "Burada bir başına kalmasını istemiyorum," diyordu dayım dakikalarca ağladıktan sonra. "Annesinin yanına gömeceğim yavrumu." Yanındaki Senan ile konuşuyordu ama cevap veren Cem oluyordu. Sözde cesedimi bu ormandan çıkarıp insanların fark edeceği bir yere gömerlerse eğer Cem'in kardeşinin bu boş mezarı dolduracağı ile ilgili tehditi açıklıyor bilmem kaçıncı defa. Bu yüzden polise gidip şikayetçi de olamıyorlar. Dayım bundan sonra Senan'ın suratına tükürüp bağırıyor.
"Katili sensin! Kimse değil." Sesinde ilk defa duyduğum bir öfke oluyor. "Parça parça aldın canını." Sonra bir itiş kakış sesi. "Defol buradan. Meleğimin hayatına yakışmadığın gibi mezarına da yakışmıyorsun." Biraz sonra sadece dayımın sert nefes alışveriş sesleri duyuluyor. "Sen hiç korkma oğlum," diyor yumuşak bir sesle. Çocukluğumdaki gibi. "Dayın her gün gelecek yanına. Ben de birgün yanına gelene kadar asla yalnız bırakmayacağım seni."
Kapı sesiyle birlikte dinlediğim kayıtlar kapandı. Artık adım seslerinden anlıyorum gelen Arslan abiydi. Adımlarını yatağımın yanında durdurup sandalye çekerek oturdu. Bir iç çekiş eşliğinde yanaklarımın ıslaklığını sildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI
RomanceAynadaki gözlerim ile sonunda karşılaştığımda gülümseyerek yüzümün sol tarafındaki yaraya çevirdim bakışlarımı. Unutmamam için ordaydı. Unutturmamak için zorla kazınmışlardı. Unutmayacaktım! Bakışlarımı tekrar gözlerime çevirdim. Ben Âtım GÖLAÇ. Doğ...