Yeni bir serüvene merhaba! Umarım güzel olur.
Koşuşturma sesleriyle uyanmıştım, evde yine bağırış çağrış vardı. Anlamıyordum sabahın bu saatinde bu gürültü neydi? Yastığın altına elimi attım ve telefonumu aldım. Saat dahaca 11.23'tü. 1-2 saat daha uyusam bir şey olmazdı. Tekrar telefonu yastığın altına attım ve yastığıma sarılıp yeniden uyumaya çalıştım. Dün çok yorulmuştum, son 2 aydır klinik işleri bir hayli yormuştu beni. Sahi açılışa ne kadar kalmıştı, elimi yastığın altına atıp telefonumu tekrar elime aldım. Telefonun ekranını açamadan odamın kapısı hızla açılmıştı. Kapıyı çalmadan içeri giren şahıs bizzat annemdi. Giyinmiş, kuşanmıştı. Yüzüne bakılırsa endişeliydi. Alelacele konuşmaya başladı "Akşin saat onbiri geçti, hala yatıyorsun. Kliniğin ilk gününe geç kalacaksın." Ne kliniği ne açılışı, galiba Alara kliniği benden önce açmıştı.
Bir dakika bahsi geçen klinik benim klinik miydi? Bu bir şaka olmalıydı, kendi kliniğimin ilk gününe geç kalamazdım. Komidinin üzerinden gözlüğümü aldım ve taktım. Bir anda ayağa kalmaya çalışırken çarşaf bacaklarıma dolanmış olacak ki yere yapışmıştım. Annem "Son 2 saat var, nasıl hazırlanacaksın?" diye beni soru yağmuruna tuttuğunda hızla ayağa kalkıp onu kapı dışarı etmiştim. Yarım saat yol desek, 1,5 saatte mis gibi hazırlanırdım. Ama bunlardan önce Alara'yı aramam lazımdı. Telefonu almak için yatağa gittiğimde yoktu, yere eğilip baktığımda benle beraber aşağı düştüğünü farkettim. Telefonu elime aldığım gibi titremeye başlamıştı. Kalp kalbe karşıydı, canım arkadaşım arıyordu. Telefonu "Efendim birtanem" diye açtım. Telaşlı bir sesle "Kızım saat 12 olacak nerelerdesin sen? Kaç saattir seni arıyorum, sabah 8'de kalkıp hazırlandım. Sakın bana uyuyorum deme, yolarım o saçlarını." diyince kafama lanet ettim. Yüzüne kapatsam nolurdu acaba? Buraya gelip saçlarımı yolardı, bu kötü bir fikirdi. Onun aksine sakin ses tonumla "Alarm kurmamıştım, uyanamamışım. Hem iki saat var, çok rahat hazırlanırım." dedim. "İşin ciddiyetini anlamıyorsun galiba, kliniğinin ilk günü. Ben bile kliniğin sahibi olmamama rağmen sabah erkenden kalkıp hazırlandım. Çabuk hazırlan, yarım saat sonra aradığımda hazır olmuş olacaksın." diyip telefonu suratıma kapattı. İtiraz etmeme izin bile vermemişti.
Dolabı açtım ve kıyafetimi elime aldım. Dün yatmadan önce hazırlamıştım. Siyah dizlerimin biraz üstünde deri bir etek ve kare yaka bir crop. Yine siyahlara bürünmüştüm, ayakkabı olarak siyah bilekten bağlamalı saten taşlı bir topuklu tercih etmiştim. Siyah her zaman kusursuzdu. Saate baktığımda 12.17 olmuştu, ne ara o kadar olmuştu. Makyaja çok gerek yoktu bence. Bir rimel ve parlatıcı yeterdi. Alara bu halimi görse saçlarımı yolardı. Rimeli ve parlatıcıyı sürdüğüme göre hazırdım. Kendi etrafımda dönüp aynaya baktım, çok güzel olmasa da idare ederdi. Rimel ve parlatıcıyı garanti olsun diye çantama attım, bir şey olursa tazelerdim. Cüzdanımı komidinin üzerinden alıp çantama attım, telefonu elime aldım ve kapıyı açıp aşağı indim. Ev sessizdi, sanırım annem gitmişti. Beni tek bırakıp gitmiş olamazdı. Evin içinde dönüp durdum fakat hiçbir yerde yoktu, anlaşılan gitmişlerdi.
Telefonumun zil sesi kulaklarıma dolunca elimde olan telefona baktım. Alara arıyordu, hemen açtım. Neşeli bir tonda "Umarım hazırlanmıştırsın çünkü şuan abim kapıda, Hatun annemin aklına ben girdim. Sakın onlara kızma. Öptüm kapatıyorum, abimi bekletme." deyip kapattı. Baran kapıda olamazdı, şaka olmalıydı. Zil çalınca şaka olmadığını anladım. Topuklularla koştura koştura kapıya gittim, kapıyı açtığımda siyah takımıyla karşımda duruyordu. Onu görünce gözlüklerimi düzelttim. Her zaman ki gibi yakışıklıydı. Siyah ayrı yakışıyordu ona, ben onu incelerken o da beni incelemişti. Bakışları ayakkabılarımda kalınca bende kendimi baştan aşağı süzdüm. İkimizde simsiyahtık. Sanırım bu hoşuma gitmişti, gerçi onunla sevgili olma gibi bir şansım yoktu.
Boğazını temizleyip "Hadi artık ağaç oldum, Alara seni aramadı mı?" diye sordu. Sakin bir tonla "Aradı ama yeni aradı, şimdi haberim oldu." dedim. Başını aşağı yukarı salladı. Bakışları yüzüme hiç değmemişti, vücudumda dolaşıyordu. Demek ki kıyafetimde takıldığı bir yer vardı. Elimdeki telefondan saate baktığımda 12.49 geçtiğini gördüm. Kapının arkasından anahtarı aldım. Baran'a kafamla arabayı işaret ettiğimde kapının önünden çekildi. Eliyle merdiveni gösterip "Bayanlar önden" dedi. Ne kadar nazik bir beyefendi. Ona gülümseyip merdivenden aşağı indim, bahçe kapısını açıp arabanın yanına doğru ilerledim. Sağ öne oturabilirdim, ne de olsa boştu. Kapıya uzandım fakat açılmadı, hala kitliydi demek. Baran'a baktığımda geliyordu, bahçe kapısını kapatmıştı demek ki. Uzaktan kumandaya bastığında arabanın ışıkları yanmıştı, kapıyı açıp oturdum. Dışarıya göre biraz daha sıcaktı arabanın içi.
Baran'da kapıyı açıp yerine oturdu, artık gidebilirdik. Anahtarı kontağa yerleştirdi ve arabayı çalıştırdı. Normalde böyle şeylere katılmaz çelenk gönderirdi sadece. Bu sefer ne olmuştu acaba, Pınar teyze zorlamıştı kesin. Ona döndüğünde dikkatle yola bakıyordu. 27 yaşında yeni basmıştı, saçlarında ve sakalında bir tane kırlaşma yoktu. Gözleri yeşilin en güzel tonu, dudakları ise bir kirazın en koyu tonuydu. Küçükken dudaklarına kiraz sürdüğünü sanardım, küçüklük aklı işte. Kirazı ısırıyor, açığa çıkan kirazın suyuyla da dudaklarını boyuyordu. Büyüdükçe kendi rengi olduğunu anladım fakat dudaklarını öpsem kiraz tadı alırdım kesin. Burnu kaydırak gibi değildi, kemeri vardı ve bu ona çok yakışıyordu. Ona daldığımı fark edip önüme döndüm. Kısa bir süre sonra kliniğime gelmiştik. İçim bir anda küçük bir çocuk gibi sevinçle doldu. Liseden beri bunu hayal ediyordum ve sonunda başarmıştım.
İki katlı, orta büyüklükte bahçesi olan ve denize bakan veteriner kliniğim. Dünki yorgunluğum bir anda tüy olup uçuvermişti. Araba durduğunda hemen aşağı inip kliniğin önüne gittim. Bir sürü çelenk vardı, babam ve abimin çevresindeki insanlar tebrik amaçlı yollamıştı. Az ama öz insanlar vardı. Babamın yanına gidip ona sarıldım, bunlar onun sayesinde olmuştu. Hem manevi hem maddi açıdan destek olmasa yapamazdım. Gözyaşlarım geliyordu ama gelmemesi lazımdı, rimelim akardı. Babamdan ayrılıp babama baktım, gözlerimin dolduğunu fark edince nefesini üfledi. Gözlükten pek işe yaramadı ama olsun. Ona tekrar sarılıp "Çok ama çok teşekkür ederim baba, sen olmasan yapamazdım hiçbirini. Maddi destekten çok manevi desteğine minnettarım. Hep destekledin beni, başaracaksın dedin ve başardım. Hayalimdeli kliniği açtım." dedim. Daha sıkı sarıldım. Beni eliyle itip "Dur deli kız, boğacaksın beni. Açılışı görmeden öleyim mi istiyorsun?" dedi. Hemen ondan ayrılıp kafamı iki yana salladım, bana gülümsedi ve "Alara koşuşturuyordu bak bi kızcağıza." dedi. Ben onu hepten unutmuştum.
Etrafa baktığımda Alara yoktu ama gözüme çarpan bir şey oldu. Baran bana bakıyordu, arkama baktım kimse yoktu. Bana bakıyordu bana. Sevinçten ölebilirim. Bu tarihi tarihe yazın, genç veteriner mutluluktan öldü diye. Alara abisinin arkadasından geçip yanıma geldi. Kulağıma "Beğeniyorsun biliyorum ama öyle bakma bebeğim, anlaşılıyor her şey." dedi. Alara haklıydı, çok bakmıştım fakat doyamamıştım. Yaklaşık 4 yıldır seviyordum, üniversite ikiyken aşık olmuştum. Olunmayacak gibi değildi ki. Alara kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı, o sıra kargaşadan aklıma gelmeyen diğer arkadaşımı gördüm. Göksu bize doğru geliyordu, sahi o da mı geç kalmıştı. Alara'yı zorda olsa durdurmayı başardım. Alara "Diğer kül kedimizde sonunda geldi, ben bir an hiç gelmeyeceksin sandım Göksu. Açılışın sonunda uğrasaydın?" diye konuştu.
Göksu'nun utandığı belliydi, dirseğimi Alara'nın midesine vurdum. Anında sesi kesilmiş, acıdan inlemeye başlamıştı. Göksu utangaç sesiyle "Semih izin vermedi, sabah bensiz kahvaltı yapamıyor biliyorsunuz.Kusura bakma Akşin, biliyorsun Semih'i." dedi. Ben buna kıyamazdım ki. Semih olacak o ayı sevgilisiydi, özünde iyiydi fakat Göksu'yu yanımıza kolay kolay göndermiyordu. Kollarımı açıp Göksu'ya sarıldım. Canım arkadaşım iyi niyetinden hep kullanılmıştı, sonunda gerçek aşkı Semih'te bulmuştu. Alara mızmızlanarak "Dışlanıyorum ama ben." diyince, kıkırdadım. Onu da kolundan tutup çektim. Birbirimize sarılmış gülüyorduk. Yılların emeği vardı üzerimizde. Liseden beri beraberdik, hiç kopmamış aksine sıkı sıkı bağlanmıştık. Üniversitelerimiz farklı olsada Alara ve ben veteriner hekimlik, Göksu ise veteriner teknikerliği okumuştu. İstese Göksu'da veteriner hekim olurdu ama 5 yıl dayanamam diyip teknikerliği seçmişti. Birbirimizden ayrılıp kol kola girdik ve kliniğin önüne doğru yürümeye başladık. İşte şimdi açılış başlıyordu.