Jeonghan o hastane odasında sonraki birkaç gününü geçirdiğinde içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Bu hayatı sürdürmek hatta yaşamak için nefes alıp vermek onun için bir hayli zor bir şeye dönüşmüştü.
Odaya giren Seungkwan'a karşı ufak bir gülümseme vermek isterdi. Sadece istemekle kaldı. Onun arkasından odaya giren Vernon'u gördüğünde yine tepki veremedi. Aksine içine ayrı bir ağırlık çöktü.
Anlaması zor değildi. Seungcheol'ün onu görmeye gelmeyeceğini biliyordu. Ona daha fazla acı yaşatmak istemediği için ona veda ettikten sonrasında ısrar etmeyeceğini de biliyordu. Onun isteğine saygı duyacağını bilecek kadar tanıyordu onu. Bu yüzden Vernon buradaydı. Nasıl olduğunu göremese de bilmek için. İstediği her an yanında olabileceğini bilmesi için.
Jeonghan bunların hiçbirini istemiyordu hâlbuki. Sadece her şeyi unuttuğu o anlara dönmek istiyordu. O çerçeveye hiç bakmamış olmayı ve hiçbir şeyi hatırlamamış olmadan hayatına devam edebilmek istiyordu.
"Nasılsın Jeonghan?"
Endişeyle bakan arkadaşına bu sefer zor olsa da acı bir gülümseme verdi.
"Olanları öğrendiniz değil mi?"
Her ikisi de birbirine baktığında her şeyin kolayca yayıldığını anlamak zor değildi. Artık herkes Seungcheol'ün ölen sevgilisi olduğunu biliyordu. Her hallerinden belliydi. Seungkwan yatağın ucuna oturup elini tutmuştu.
"Seni parti akşamı yalnız bırakmamalıydım. Özür dilerim."
Jeonghan buna alaylı gülmek isterdi. Hiçbir şeyin onun hatası olmamasına rağmen özür dilemesine delirmişçesine gülmek istiyordu.
"Bu neyi değiştirirdi ki? Beni o partide yalnız bırakmasaydın geçmişte yaşadıklarım yok mu olacaktı?"
Jeonghan hiç bunlardan bahsetmek istemiyordu. Her şey hiç yokmuş gibi davranmak istiyordu ancak bunlardan başka bir şey düşünemez hale gelmişti. Kafası sanki geçmişi dışında hiçbir şeyi aklında tutamıyormuş gibiydi.
Konuşmanın ortasında annesi odasına geldiğinde kısa bir tanışma süreci geçti aralarında. Jeonghan o an sadece düşünmemeye çalışmak için aklına gelen her şarkı sözünü tekrar etmeye çalışıyordu. Çok da başarılı olduğunu söyleyemezdi.
Tüm bu kayıp zamanların içerisinde odanın iyice kalabalıklaşmasına sebep olan bir doktor ve hemşire geldiğinde Jeonghan iyice darlanmış gibi hissediyordu kendini. Doktor elinde bir takım dosyalarla içeri girdiğinde her zamanki sorusunu yöneltti.
"Hastamız bugün nasıl?"
Annesi daha iyi olduğuna dair bir şeyler gevelerken Jeonghan sözünü böldü.
"Ne zaman buradan çıkabilirim?"
Doktorun yüzü sıkıntılı bir hal alınca sandığından daha uzun süre burada kalacağını düşündü.
"İstediğiniz zaman çıkışınızı yapabiliriz ancak refakatçiniz ve sizinle özel olarak görüşmek istediğim bir konu vardı."
Seungkwan ve Vernon rahatsızlık verdikleri düşüncesiyle ilerlerken Jeonghan umursamadı.
"Onlardan gizleyeceğim bir şey yok lütfen devam edin."
Kimseden gizleyebileceği bir şeyi kalmamıştı zira Jeonghan zaten yaşayacaklarının en büyüğünü yeterince yaşadığını düşünüyordu. Doktor elindeki dosyalardan birinden bir röntgen çıkardı ve iyi görebilmek için duvara monte ışıklı cihaza yasladı.
"Üzgünüm Jeonghan Bey ancak beyninizde tümör var."
Jeonghan buna sadece basit bir gülümseme ile tepki verirken annesi şaşkınlıkla ağlamaya başlamıştı. Seungkwan annesine destek olmak için koluna girerken doktor röntgendeki büyük yuvarlak şeyi işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we shouldn't be together | jeongcheol
FanfictionBazı hikayelerin daha ilk cümlesinden sonunu anlayabilirsiniz. İşte bu öyle bir hikaye ve Jeonghan'ın ilk cümlesinden her şeyi basitçe anlayabiliriz. "Tanrım, beni tüm bu acıdan kurtar."