Bol bol gel olur mu beni görmeye dedi,ben kapıya doğru adımlarımı ağır ağır atarken.Yüzünde hafif gülümsemeyle kapıyı çekti.Çıktım ardından bende beklemeyip,evin duvarına sırtımı verdim;yaktım sigaramı.Öylece bakakalmak birinin ardından ağır bir duygudur,söylemek istediğin onlarca şey varken susmak yahut zorunda kalmak...
Ne yapacaktım bilmiyordum,aslında bakarsanız günler boyunca buluşmayı bekleyip planladığım hiç bir şeyi yapamamak çok acıtıyordu canımı ama bazı şeyleri dile getimekten imtina edersiniz ya öyleydi bu da. Çünkü eğer dile gelirlerse muhattabını da pek fazla üzecek cümlelerdi. Yürüyordum öylece; ilk başlarda parklar evler sonraları boş araziler görüyordum ama ayrıntı veremiyorum çünkü beynimin her bir hücresi sadece onu düşlemek ve iyi bir geleceğimiz olacağına inancımı taze tutmakla meşgullerdi. Hatta arada bir affallıyordum, yürümeyi unutup bir kaç saniye duraksayor;ardından tekrar hareket etmeye çalışıyordum. Nereye gidecektim ki ölü bir beden ve oldukça dolu olan bu zihnimle. Gidecek yerim yoktu çünkü zaten evimden ayrılmıştım. Bir sene öncesi kadar kendime verdiğim sözleri ezip geçtiğimi farkettim yürümeye çalıştığım bu zaman diliminde. Sevmeyecektim çünkü korkuyordum. Birine kendinizden daha fazla değer vermeniz her zaman tehlikeli bir durumdur. Sizin canınız acısa bazen görmezden gelir bazen de bunu geçiştirmek için bir şeylerle uğraşırsınız ama değer verdiğiniz kişinin canı acıyınca çaresiz kalırsınız, ah bir de yapacak bir şey olmasın sadece soğuk bir titreme eşlik eder size. Güvenmeyecektim çünkü yüreğimde izler bırakıyorlardı. Her insan geçmişinden bir ders çıkarır evet bu karşı konulamaz bir gerçektir fakat aptal olmak ne olacağını bile bile ısrarla aynı şeyi yapmaktı belki de. Kendi başıma sakinleşmeyi öğrenecektim fakat yapamadım.Belki de bu beni en çok üzen ve yıpratan bir olay. Kötü bir şey olduğunda iliklerime kadar hissettiğim hüznü sevdiğim birine sarılarak deşarj etmeye o kadar alışmışım ki kendi kendime yapamıyorum bunu. Çünkü bunu yapabilecek biri yahut birileri yok etrafımda. O beni anlardı,kötü hissettiğimde ben söylemeden bilir;hemen beni sapasağlam tutmak için sarılmaya yeltenirdi.Beni sakinleştirir,mide bulantımı iğrenmeden bile izler;bunun için bir şeyler yapardı. O beni yalnız bırakmazdı,kırıldığımda o da kırılır;benim kızdığıma şüphe etmeden kaşlarını çatıp bakardı. Bana güvenirdi,bir şeylere sebepsiz kızmayacağımı bilecek kadar tanırdı beni. Tepkisiz kaldığım olaylarda bir şeyleri kafamda bitirdiğimi anlar ona göre davranırdı.Tartışmayı yahut anlaşmayı bırakırsam vazgeçtiğimi çok iyi bilirdi. Anksiyete öyle bir canavardı ki çaresizce diz çöküp saatlerce hayatı sorgulamaya teşvik ederdi insanı. O yanımdayken çözümü vardı ama mesafeler her şeyi mahvetti. Her duyguyu onunla yaşıyorum,her aktivitede onu hissediyorum fakat bir yerlerde eksiklik canınızı acıtıyor. Konuşamıyorsunuz,görmüyorsunuz hatta bazen hissedemiyorsunuz ama ne olursa olsun yanınızda olduğunu bilmeniz nefes almanız için sebep aramanızın önüne geçiyor.Keşke canını acıtmadan yahut onu darlamadan insanların kendisi kadar masum olmadığını söyleyebilseydim ona. O zaman istediği kıyafeti giyer,daha da rahat ederdi ve beni de daha çok severdi belkide.Fakat aşağılık insanoğlu edepsizliği, hayasızlığı öyle bir meslek haline getirmiş ki sadece kendi çapınızda bir şeyleri düzeltmek için çaba sarfetmekle yetinebiliyorsunuz...