Ailee- I'll go to you like the first snow🎵
"Cho Hee beni dinliyormusun?" sualini
veren arkadaşım dalıp gittiğim düşüncelerimden beni çıkardı.
"E-evet Eun Mi, dinliyorum. İsrarını anlıyorum, ama ben o partiye gelmek istemiyorum. Nedenini kendin biliyorsun."Yıl sonuydu ve lise arkadaşlarım Yeni yıl kutlaması yapıb parti düzenlemişlerdi. Ben davet edilirken de hayır demiştim, ama arkadaşım beni gelmem için ikna etmeye çalışıyordu. Diğer kız arkadaşımız Chaerim ailesiyle kutlama için restorana gideceklerdi o gün. Bu yüzden Eun Mi hanım beni kendisi yalnız kalmasın diye ikna etme çabalarındaydaydı. Başka sebepi ise hoşlandığı çoçuğun, yani Jungkookun partiye katılmasıydı. Biz gitmesek o da gitmezdi ve sizi inandırayım o çocuğu görmek için yerinde bile taklalar atıyordu. Ama bu uğraşlar boşunaydı.
Mühtemelen o da partide olacakdı ve tahmin ettiğim gibi o kızıda davet etmişdi. Partide göreceğim son şey bile değildi onları birlikte görmek. Onları birlikte gördükte kıskaçlıktan kuduz oluyordum. Ama ne yapabilirim ki? Koca bir hiç.
O kıza her defa baktıkda kalbime oklar saplanıyordu ve ben bunun acısını o kadar kötü yaşıyordum ki, anlatamam. Ona bakışlarına bile katlanamıyordum. Ne ara sırılsıklam aşık olmuştum ona?
O güzel gözlerle bana derin derin, tıpkı o kıza baktığın gibi baksa, güneşi bile kıskandıracak inci gibi sıraya düzülmüş dişleri ile bana gülümsese ne hissederim acaba? Bunu düşünmeden edemiyorum açıkcası.
Onu da davet ettiğini bilmeden önce daveti geri çevirmiştim. Bunun başka sebebi de vardı. Çünkü partiye katılacak arkadaşlarımın hepsi para verecekti parti için ve ben para konusunda diğerlerinden aşağıydım. Bunun için artı para harcanan konularda yoktum. Ne zaman böyle aktiviteler yapılsa bahane uydurup konuyu saptırıyordum. Bahaneler saydırdıkta sınıfdakiler bana ters bakışlar atardı ve bu bakışlar beni rahatsız eden cinstendi. Bahane uydurduğum doğru, ama herkes aynı mı olur hayatta? Hayatı sadece kendi yaşadıkları hayatlarla betimliyolardı. Herkes ağzında altın kaşıkla mı dünyaya göz açıyordu?
Ailemizde annem ve kardeşim çalışıyordu, ama bu ihtiyaçlarımızı ödemek için yeterli olmuyordu. Universiteye hazırlıklı olmalıydım, çünkü önümdeki hayat daha koca görünüyordu gözüme.
Ben de çalışmak istiyordum, ama annem tek odağımın ders olmasını ve benim iyi universiteye giriş yapmamı ve iyi bölümde okumamı istiyordu. Ben de elimden gelen tek işi yapıyorum, okuyorum. En azından çalışıyordum. Notlarım ne yüksek, ne de düşük. Ortalarda bir yerdeyim sınıfda sıralamada ve umarım annemin dilediği gibi iyi bir universiteye giriş yaparım.
Kardeşimse umursamazın tekiydi. Aldığı parayı bazen içkiye, bazen de arkadaşlarıyla takılarak harcıyordu. Eve para getirince de anneme verip kendini üste çıkarmaya çalışıyordu. Bazen suçsuz görkeminde gösterip acındırırdı kendini. Bizse bunların boş laflar olduğunu bilip de yalanlarına inanıyorduk.
Yalana inanmak
Ne garip bir kelime, değil mi?
İnsan sevdikleri için her şeyi göze alır, onlardan gelen kötülüğe razı olur. Babamın gidişimden sonra kardeşime daha çok bağlanır olmuştuk. Ne kadar umursamaz olsa da, seviyorduk onu. Sevecen ve eğlenceli tavırları vardı Min-Hee'nin."İyi o zaman. Beni orada yalnız bıraktıkta vicdanın rahat olacaksa git, hiç durma burda da." diye iç çekip acındırdı kendini bana.
"Ama Eun M-" tam bir bahaneni de diğerinin ardına sıralarken cümlemi yarıda kesti.
"Bu son yılımız biliyorsun. En azından son defa bize katılmayı neden kabul etmiyorsun? Hayat bizi bir birimizden ayıracak belki. Neden son yılımızda anılar biriktirip aklımıza kazımıyoruz?" dedi gözlerini kırparak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevertheless | KİM TAEHYUNG
Fiksi Penggemar"Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?"