1. BÖLÜM: ZORBALAR
Delirttiler~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
“Yeter!”
Çığlım neredeyse bütün İstanbul’da yankılanırken tekrar tüm gücümle haykırdım:
“Rahat bırakın!” Soluk soluğa kalmış, gördüğüm kabusun etkisinden kurtarmaya çalışıyordum kendimi.
“Gidin başımdan! Ne yaptım ben size?”
Yıllardır gördüğüm şiddete karşı çıkamamamın verdiği pişmanlıkla yaşarken şimdi kendi kendimi şiddet uyguluyordum. Kafamı sert darbelerle iki avucumun içine alıyor, saçlarımı yoluyordum. Ancak susmuyorlardı. Kafamın içindeki sesler, kahkahalar, bağırışlar ve çığlıklarım...“Susun! Susun artık.” Saçlarımı yolmaya devam ederken kan ter içinde kalmıştım. Göz yaşlarım bütün suratımı yıkamış, gözlerim kan çanağına dönmüştü. Sakın delirdiğimi düşünmeyin. Ben delirmedim; beni delirttiler.
Kafamı bir sağa bir sola çarpıp, içindeki seslerden kurtulmaya çalışırken annem, babam ve ablamın odama akın ettiğini görmüştüm. Ancak onlara odaklanacak durumda değildim çünkü geçmişim bir radyo gibi beynimde çalıyordu. Çığlık atmaya devam ederken babamın beni sıkıca tuttuğunu hissettim.
“Baba bırak. Bırak artık kurtulacağım onlardan!” Babam beni kucaklayıp yatağıma koymaya çalışırken annem ve ablam bu durumum karşısında göz yaşlarına hakim olamamış, ağlamaya başlamışlardı. Neredeyse yedi yıldır kendi içimde bu şekilde mücadele veriyordum ancak artık gücüm kalmamıştı. Ailem ise yalnızca bir aydır bu durumuma şahitlik ediyorlardı.
Haftalardır yaşadığım şeyleri göz önüne alıp neden birden bire bu duruma düştüğümü sorguluyor, bir sonuca varamıyorlardı. Öğretmenlerim ve arkadaşlarımla sürekli iletişim kurmalarına rağmen bir sonuç bulamamış olmalarının verdiği hüzün ile her gün beni sakinleştirmeye çalışıp eş zamanlı olarak neden birden bire bu duruma düştüğümü soruyorlardı.
Birden bire?
Ebeveynler... Çocuklarıyla ilgilenmeyip, delirtir; sonrasında neden delirdin diye soran varlıklar... Birden bire olan hiçbir şey yoktu. Her şey yıllar içinde gelişti. Koskoca yedi yılda ekilen tohumlar biçilmeye başlıyordu ve ben göz göre göre ölüyordum.
“Sakin ol. Sakin ol bir tanem, yanındayız.”Yanımda mısınız? Malesef, geciktiniz.
Annemin sıcak elini alnımda hissedip, çatallaşmış sesini duyduğumda biraz daha sakinleşmiştim.
Babam beni sıkıca tuttuğu sırada hızla ilacımı vermişlerdi ve yavaş yavaş etkisini göstermeye başlıyordu. Annem başucumda, babam ayaklarımın dibinde oturmuş; ablam ise kapının pervazına yaslanmış beni, eserlerini, izliyorlardı.Koskoca oda da duyulan tek ses, düzensiz alıp verdiğim nefeslerdi. Ağlamaktan hıçkırık tutmuş ve nefes almakta zorlanıyordum. Odadaki sessizliği bozan, başucumda oturan annemin sorusu oldu.
“Biraz daha iyi misin kızım?” bir yandan saçımı okşuyor diğer yandan konuşuyordu.
Hayır.
“Evet.” Çatallaşmış sesimle zar zor konuşuyordum. Üçünün de dibimde bana odaklanmış olmaları beni aşırı rahatsız ettiğinden ötürü onları kovmak durumunda kaldım.“İyiyim. Çıkın, uyuyacağım.”
“İstersen biraz daha ka,” babam cümlesini tamamlamadan hızla sözünü kestim.
“Gerek yok. Yalnız kalmak istiyorum.”
Ailemin odamı terk etmesinin üzerinden neredeyse bir saat geçmişti ancak hâlâ uyuyamamıştım. Normal şartlarda günde en az on dört saat uyurdum. Aşırıya kaçtığımı düşünmeyin lütfen. Günümün yarısından fazlasını uyuyarak geçirirdim çünkü dertlerimden kaçmanın tek yolu uyumaktı. En azından ben öyle düşünüyordum. Ancak son zamanlarda her şey çığırından çıkmış vaziyetteydi. Sorunlarım o kadar ciddi bir hal almıştı ki uykularımı bile rahat bırakmıyorlardı.
Uyanık olduğum süreçte ne yaparsam yapayım sürekli düşünürdüm. Çok düşündüğüm için bir süre mental olarak kendimi kötü hissetmeye başlamış sonrasında çok büyük bir sorun haline gelmişti. Artık gerçek hayat ve düşüncelerimi ayırt edemiyordum. Kendi kendime senaryolar kuruyor, gerçek hayatta mimik yapıyordum. Senaryoma göre durduk yere gülüyor hatta ağlıyordum. Düşünmeyi bırakmak için artık uyumaya başlamış kendimi hem geçmişimden hem de şizofrenliğimden kurtarmaya çalışıyordum. Artık mümkün değildi.
Yaklaşık bir aydır geçmişte yaşadığım zorbalıklar rüyalarıma işliyor, beni rahat bırakmıyorlardı. Onlar yüzünden önce şizofrenlik belirtileri göstermiş sonra da kendimi uykuya mahkûm etmiştim. Artık uyku da kurtaramıyordu beni. Uyuduğum zaman rüyamda, uyandığım zaman gözümde canlanıyorlardı. Kimler mi? Zorbalar.Küçük yaşta babamın işleri sebebiyle memleketimizden İstanbul’a taşınmıştık. Ortaokul bire İstanbul’da başlamıştım. Yeni insanlarla tanışmamın heyecanı ile başladığım ortaokulu büyük bir hayal kırıklığı ile bitirmiştim.
Çünkü okulumdaki arkadaşlarım bana mallarıymışım gibi davranıyor hatta işkence ediyorlardı. Bir ortaokul öğrencisi en fazla ne kadar zarar verebilir ki? Diye sorduğunuzun farkındayım. Sormayın. Söyledim ya delirttiler.Başlarda benimle şakalaştıklarını düşünmüştüm ve sadece eğlenmeme bakıyordum ancak bir süre sonra beni dövmeye başlamış bütün okulun önünde rencide ediyorlardı. Taşındığımız bölgede aileleri oldukça ün salmış insanlardı ve çocukları bu durumdan cesaret alıyorlardı. Ben ise içine kapanık, cevap veremeyen bir kız çocuğuydum. Ötesi yoktu, olmadı da.
Derin düşüncelere dalmışken yatağımın dibindeki komodinin üzerinde duran telefonuma gelen bildirim sesi irkilmeme sebep olmuştu. Bildirim geldiği için şaşırmıştım. Çünkü bana mesaj atacak bir arkadaşım yoktu. Üye olduğum herhangi bir uygulama da. Ailem ise bir duvarlık mesafe yüzünden mesaj atmayacaksa ne bildirimiydi bu?
Uzandığım yataktan hafifçe doğrulup tek hamlede telefonumu elime aldım ve tekrar uzandım. Ekranı açıp bildirimi görünce tekrar yatağımdan fırlamıştım. Bir insan, bir bildirim ile hem şaşırıp, hem sevinip hem de üzülebilir miydi? Eğer şuan bu üçgeni yaşıyor olmasaydım bu soruya hayır derdim.Ekranı kapatıp tekrar açtım ve bildirimin gerçek olup olmadığını kontrol ettim. Gerçekti. Büyük bir kahkaha patlatıp mail kutuma girdim ve bildirimi tamamen açtım. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
Nakil İşleminiz Onaylanmıştır.