Masada ki sessizlik, restorandaki insanların sesleri sayesinde çekilir kılınıyordu, yoksa sağır ederdi. Oturdukları nezih mekanın balkonu hafif rüzgarla insanların üzerine estiğinde, hava bir saate kararacaktı. Atalay gergince dizini sallarken kadehine uzanmadan önce bilmem kaçıncı kez saatine baktı, yarım saati doldurduklarını gördü. İçinden okkalı küfürler savururken şaraptan bir yudum daha eksiltti. Karşısında oturmuş manzarayı izleyen ona uzun zaman sonra kalbinin hâlâ orada olduğunu hissettiren kadına baktı. Kadının canlı kahverengi dalgaları rüzgarla hafif hafif salınıyordu.
Zaten zorla getirilen Neva'nın aldığı derin nefesle kadın bakışlarını manzaradan ayırıp küçük, ki artık o kadar da küçük sayılmazdı, kızına döndü. Neva o an annesine bakıyor olsaydı bir göz ikazı daha alacaktı ama son yarım saattir artık annesine bakmasa da o ikazı kendisi de telkin alabiliyordu.
Nur Sevim, Neva'dan ayırdığı bakışlarını Atalay'a çevirdiği an göz göze geldi adamla. Atalay gözlerine bütün mahcubiyetini yansıttı. "Kusura bakmayın, normalde oldukça dakiktir." Oğlunu savunacak mantıklı bir cümle olsa gerekti bu. "Belli..." diye mırıldanan Neva'yı masadaki herkes duymuştu. Bu kez ikaz dolu bakışlar ablasından geldi. "Önemi yok trafiğe falan takılmıştır." Neva'dan bakışlarını çekti Nesli, mahcubiyetle kıvranan koca adama döndü. "Sonuçta İstanbul burası."
Nur bu kez büyük kızına bakarken gururlanmadan edemiyordu. Onu kucağına aldığında daha çok gençti ve ne yaptığına dair en ufak bir fikri yoktu ama sanırım iyi bir iş çıkarmıştı. Nesli aklı eren bir yaşa geldiği günden beri annesinin en yakın arkadaşı olmuştu. Kızından çok şey öğrenmişti Nur. Nesli her zaman olgun ve anlayışlıydı. Öyle olmasa onu bu masaya getirebilmek çok zor olurdu, hatta kendinin tam zıttı Neva'yı da o ikna etmişti.
En son bu kadar gerildiğinde, bu iki güzel kızın babasıyla boşandığı gündü. Neva o günde en az bugün ki kadar huysuzdu. Eski eşi Kenan ile aralarında bütün duygu bağları kopsa bile ona bu kızlar için minnettardı Nur. Şimdi ise karşısında bambaşka bir adam vardı. Atalay... Onu ilk tanıdığı gün buralara geleceğini bilseydi aklı kalkıp başından koşarak uzaklaşırdı. Yine de bugün buradalardı. Kızlarını erkek arkadaşıyla tanıştırıyordu.
Evet, en az kulağa hitap ettiği kadar tuhaftı.
Eşini 9 yıl önce kaybetmiş Atalay'ın ise bir oğlu vardı. İşte masada onları ortalama kırk dakikadır bekleten oğlan.
Atalay tanışmaya oğlu gelmeden başlamak istememişti. Zira aynı şeylerin tekrarlanmasından hoşlanan birisi değildi. Doğa'nın ise gerçekten dakik olduğunu biliyordu, bu bir yalan değildi sadece adam kendi çapında babasını cezalandırıyordu.
Neva ile Doğa arasında 6 yaş olmasına rağmen, aynı düşünce yapısıyla hareket edebiliyordu.
Bütün anlayışına rağmen canı sıkılmaya ve artık bu bekletilmeyi bir saygısızlık olarak görmeye başlayan Nesli bile, sabır için derin bir nefes almıştı ki Doğa masaya yanaştı.
"Baba?" diyerek kendisini belli etti.
Nesli annesinin hatırı olmasa kesinlikle bu kadar bekletilmeye tahammül edecek birisi değildi ama işte... Ayaklandı ve yüzüne hafif bir tebessüm kondurdu. Neva ayağı bile kalkmazken Nur artık onu uyaracak gücü kendinde bulamıyordu.
Atalay oğluna kınayıcı bakışlar atarak ayaklandı. "Oldukça geç kaldın?"
Doğa içinden Senin bir sevgilin olduğunu öğrenmem kadar geç değil. diye geçirse de dillendirmedi. Yapmacık bir gülümseme bahşederek bakışlarını kaçırdı. "Trafik işte." O sırada ayaktaki kadına çevirdi bakışlarını. Kahverengi saçları beline kadar dalgalar halinde iniyordu, biçimli vücudunu koyu yeşil bir elbise sarıyordu ve bu gözlerini öne çıkarıyordu. Annesine benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adı Yok
Novela JuvenilNeslihan empati yeteneğiyle doğmuş bir kızdı. Anlayış onun göbek adıydı. Bu yüzden zamanında ebeveynlerinin boşanmasını, şimdi ise annesinin yeni ilişkisini anlayışla karşılayabiliyordu. Kardeşi Neva'nın aksine... **** Genç kız bütün kırgınlık ve y...