Siz hiç her şeyinizi kaybettiniz mi?
Bir insana tüm hayatınızı bağlayıp sonra gidişini izlediniz mi?
Ben izledim. Ben bunu yıllarca yaşadım. Kimi sevsem, kimin beni sevdiğini sansam beni sürekli yarı yolda bırakıp gitti. En acısıda Ben hiçbir şey yapamadım. Canımı alıyorlar gibi hissettim ama hiçbir şey diyemedim. Zaten o saate ne desen fayda eder? Gitme desem kalır mı? Seni seviyorum desem ne hisseder? Karşındaki kişi senden çoktan vazgeçmişse ne desen faydasız. Benim her kelimem onun için baş ağrısıydı.
Normal dünyaya dönme vakti erken gelmişti. Rol yapmam, gülümsemem gerekiyordu. Eğer ben bunu yapmazsam, zayıf noktalarımı onlara gösterip durursam, gün geldiğinde beni bununla vurmayı öğretmiş olurdum onlara. Yaşamam gerekiyordu. Her şeyimi kaybetmişsem nolmuş? Zaman acımasızca akmaya devam ediyordu. Ben kendimi yiyip bitirsem ne çare? Karşımdaki beni görmüyor.
Öyle bir an geliyor işte, çaresiz oluyorsun. Elin kolun bağlanıyor ve tek arkadaşın gözyaşların oluyor. Belki günlerce uyuyamıyorsun, belki uykunda bile rahat edemiyorsun. Ama kimin umrunda? Acılarımı gören var mı?
Ne için çabalıyorum? Bu yolun sonunun ona varamayacağını bildiğim halde neden buna devam ediyorum? Yaşama zamanı gelmedi mi? Yaşamam gerekiyor öyle değil mi?
"Serin geliyor musun?" Annemin seslenmesi beni tüm düşüncelerimden çıkarmış ve dönmek istemediğim dünyaya geri döndermişti.
"Aç değilim," diye bağırdım. Şu an midemin bir şey alabileceğini sanmıyordum. Ne aşağı inecek halim vardı ne de o yemek için iştahım. Tek istediğim dünyadan silinmek, kendi kabuğuma çekilip ölene kadar orda durmaktı.
Birazcık şarkı dinlemek için çekmecemdeki kulaklığımı çıkarmak istemişken biri kapıyı aniden açmıştı. Ani açılan kapı yüzünden irkilmiştim. Karşımda annemin öfkeli ama bir o kadar da kaygılı yüzünü görmeyi beklemiyordum. "Serin sen kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyorsun haberin var mı?"
"İştahım yok anne. Lütfen çık odamdan. Yalnız kalmak istiyorum," diye mızmızlandım. Ancak annem ardındaki kapıyı kapattı ve kendini yanıma attı. Evet, yine başlıyoruz.
"Senin neyin var Serin? Bana anlatabilirsin biliyorsun."
"Anne, anlatacak bir şey yok. Ben iyiyim." Annem hiçte ikna olmuşa benzemiyordu. Zaten aynı evin içinde yaşıyorken benim bu halimi fark etmemesi imkansızdı. Oysaki geceler çok direniyordum annem hıçkırıklarımı duymasın diye. Kaç gün boyunca gözyaşlarımı içime akıttım sırf kimse acımı anlamasın diye.
"Ne zaman anlatmak istersen ben burdayım tamam mı?" Yine gelmek isteyen gözyaşlarımı geri göndermek için büyük bir mücadele veriyordum. Bunun bitmesini istiyordum artık. Her şeyin bitmesini. Kafamı güçlükle salladım. Annem bir şey demeden odadan çıktı. O çıktıktan hemen sonra gözyaşlarımı serbest bıraktım ve boğazımdaki o acı yavaş yavaş geçmeye başladı. Ağlamak iyi geliyordu çünkü elimden gelen tek şey buydu.
Kendi dünyasında yaşamaya alışmış bir kızken o dünyadan alınmıştım. Daha önce sevilmek nedir bilmeyen ben ilk kez sevilmiştim. Ya da öyle sanmıştım. Ne kadar aptalca. Senin için hiçbir zaman orda olmayan, sadece boş zamanlarını doldurmak için seni yanında tutan birini sevmek ne kadar aptalcaydı. Ona tutunacağını sanmak, kurtarıcın olacağını düşünmek ne kadar zavallıca bir istekti.
Ama onun davranışları da zalimce değil miydi? Beni nasıl alışık olduğum dünyamdan çekip alabilir ki? Onun gramlarla verdiği sevgiyi ben tonlarla ona geri ödedim. Onun gelmediği her gün tek yaptığım şey onu beklemekti. Bana iyi geldi. Beni birkaç günlüğüne de olsa -belki de birkaç aylığına- kurtardı. Ama sonrası.. Sonrası tam bir işkenceydi işte.
YOU ARE READING
ÖLDÜĞÜMÜ GÖRÜYORSUN
Ficção AdolescenteBen hayatım boyunca sevilmeye muhtaç bir kızdım. Sonra biri girdi hayatıma, her şeyim oldu. Tüm kalbimle sevdim, her şeyimi verdim. Hikayenin sonunu tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Bir hiçmiş gibi yarı yolda bırakıldım. Aslında o bu yolda benimle b...