1

456 43 25
                                    

Zayn

"Küçük hanım bugün dönüyor!"

Sabahtan beri geleceğini duyduğum "küçük hanım" İngiltere'nin kraliyet ailesinden gelmiyorsa eğer, sıradan bir kişi geliyordu ve bu telaşın nedenini gerçekten anlayamıyordum.

Çiftlikteki telaşı, hareketliliği ve hararetli koşuşturmayı sabahtan beri saman havalandırırken, atların suyunu tazelerken, nalların sivri köşelerini zımparalarken izlemiştim. Saat dördü geçmişti ama telaş bitmemişti.

Tüm bu telaş, muhtemelen en fazla on beş yaşında olan bir kız çocuğu için de biraz...abartıydı. Biraz değil, direkt abartıydı. Çarşıdan yeni çarşaf getirtmişlerdi. Ben bazen samanlıkta uyuyordum atlarla.

"Zayn!"

Taş ahırın ordan babamın seslenmesini duydum ama dönüp bakmadım. Ayak işi yaptıracaklarsa eğer ben bu evde uşak olarak çalışmıyordum. Seyis olarak işe almışlardı.

Atın ayağındaki yaraya merhemi sürmeye devam ettim babamın seslenmesini umursamadan. Babamın yaklaştığını da çizmelerinin taş yolda çıkardığı seri seslerden anlayabiliyordum. Bir kez daha seslendi ama sesi bu sefer daha yüksekti.

"Zayn!"

Eğildiğim yerden, omzumun üstünden başımı çevirip baktım sadece ve sonra yine önüme döndüm. Şimdi yanımdaydı.

"Sana sesleniyorum, duymana rağmen bakmıyorsun." Ses tonu beni dövüyordu resmen.

"Meşgul olduğum için olabilir mi?"

Seri bir hareketle elimdeki merhemi aldı ve attı. Yaptığı şeye tepki vermemek için boş kalan elimi yumruk yapıp sıktım gözlerimi kapatırken. Derin bir nefes alıp verdim sakin kalabilmek için ama burnumdan solmuştum resmen.

"Atlarla sonra ilgilenirsin. Kalk, iş var bir sürü."

Çömeldiğim yerden yavaşça kalkarken nefesimi yine sinirle dışarı verdim. "Benim işim zaten atlarla ilgilenmek." Babama döndüm. "Atlarla ilgilenmek için işe alındım."

Bana iyice yaklaşıp işaret parmağını yüzümün önünde tehditkar bir şekilde tutarken dişlerini de sıkıyordu sinirle. Birileri var mı, bizi görüyor mu diye etrafına da bakınmıştı. "Benim canımı sıkma Zayn. Bu aralar gözüme batıyorsun. Kendine çeki düzen ver. " Konuşurken sesini alçak tutuyordu birileri duymasın diye.

Kendisinin benim canımı ne kadar sıktığından ise haberi yoktu.

Elimdeki eldivenleri sinirle çekip çıkardıktan sonra yere attım. O yere attığım eldivenlere bakarken ben de inatla ona bakıyordum. "Söyle hadi. Kime uşaklık yapacağım?"

Bakışlarım sıktığı yumruklarına kaydı. Gözlerini kapatıp burnundan solurken de "Ana kapıda bir araba var. Git ve taşınacaklara yardım et." dedi sıktığı dişlerinin arasından. Sinirlendiğimizde ne kadar da birbirimize benziyorduk.

İki binanın arasındaki taş kemere doğru baktım. Bir kapıdan çıkıp öbürüne giren hizmetlilerin ellerinde yastıklar, yorganlar vardı. Bir tanesinin halı taşıdığını bile gördüm.

"Patronuna söyle," Babama dönmüştüm şimdi yüzünü. "hizmetli yetmiyorsa yenilerini alsın." Uşak gibi çalışmak için işe alınmamıştım ben buraya.

"Zayn!" diye çıkıştı yine sinirle. Sinirden dudaklarını kemiriyordu aslında ama sigara içmekten sararan bıyıklarının altından göremiyordum. Anlıyordum sadece böyle yaptığını çünkü hep böyle yapardı sinirlenince.

Bu huyunu almıştım ondan.

Dudağımın içini kemirirken uzaklaştım ondan. Taş kemere doğru hızlı ve sert adımlarla yürürken babama da, işime de, çiftliğin sahibi patronumuza da lanet okuyordum. En çok da küçük hanıma...

Ride My HeartHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin