Ölüm çok yakın

49 5 1
                                    

Bacağının acısıyla gözlerini aralamıştı,Derin. Gözyaşlarina engel olamadı. Etraf zifiri karanlıktı
,net göremiyordu. Üzerindeki cam parçalarını görünce şaşırdı. "Ne oldu böyle?" diye düşünürken elini anlına götürdü. Anlı kan içindeydi,elleri de öyle. Bacağının ağrısından hissetmemişti bile bu ufak çizikleri. Kafasını sola çevirmeye çalıştı, boynu oldukça acımıştı. Polini kanlar içinde görünce ses telleri koparcasına bir çığlık attı. Gözlerinden seller akıyordu sanki. Nabzını kontrol etmek için uzanırken sol elinin yüzük parmağındaki o acıyı hissetti. Kırılmış olabilirdi. Nabzı atıyordu. Tanrıya sonsuz şükür dualarını etti. Acısı dayanılmazdı. Ambulansı aramalıydı. Torpido gözünü açmak icin eğildi ağlaya ağlaya telefona uzandı ve numarayı çevirdi "112"
Harika. Sinyal yoktu. Nasıl burada olduklarını düşünmeye başladı hüngür hüngür ağlarken. Nasıl olur da kaza yapmışlardı? Çarptıkları geniş ağaca baktı. Geyik,far,ağaç ve çalan leaving tonight sarkısı geliyordu aklına ama bir türlü toparlayamıyordu imgeleri. Bir araya gelmiyordu. Herşey rüya gibiydi. Ne gerçek ne sahte. Ne polin ne de kendisi ölmeyi hak etmişti.
Aklına Polin ile olan anıları geldi. Çocukluk arkadaşıydı Polin. Kendini bildi bileli onunla birlikteydi. Her güzel anısında Polin onun yanındaydı. Doğum günlerinde,konserlerde,resminin sergilendiği ilk galeride,kompozisyonu ile Istanbul 2.liği kazandığı günde... sadece iyi değil kötü zamanlarında da en yakın arkadaşı onu toparlamıştı. Sınavlardan düşük aldığında,istedigi liseyi kazanamadığında,ilk kalp kırıklığında,babasının ölümünde...

Ya şimdi ölseydi?
Sadece bedeni değil onunla birlikte ne düşünceler ne planlar ölücekti. Ölmek için doğru zaman değil diye düşündü.
Kapıyı açtı. Rüzgara temas eden yanaklarının ıslak kısımlarını ve yaralarını hissetti. Sağ bacağını zorlukla attı dışarı. Yüklendi ve sol bacağını attı. O an daha fazlasına gücü yetmedi ve düştü. Bir gece daha nasıl mükemmel olabilirki diye geçirdi aklından. Yemyeşil gözlerinden süzülen yaşlar arttı. Telefonu çeken bir yer bulmalıydı. Sürünüyordü,canı o kadar yanıyordu ki. Pes etti arabanın sağ lastiğine dayadı sırtını. Çarşaf gibi olan denize baktı ve titrek ağlamaklı sesiyle "ölmek istemiyorum" diye bağırdı.
Bildiği tüm duaları okuyordu o anda. Aklı öyle doluydu ki. Herşey üst üste gelmişti. Acısı dinmek bilmiyordu. Yavaş yavaş anımsadı olayı. Küçük kardeşine doğum günü sürprizi için çıkmışlardı yola. Geç kalmamak için hızlı gidiyorlardı. Tartışmışlardı yine ufak tefek şeyler için. En sevdiği şarkıya kulak veren polinin aklı öyle dağınık olmalıydi ki geyiği son anda fark etti ve direksyonu sola kırdı. O andan sonrası çığlıklar ve bulanık. Beyni hala hazmedemiyordu Derin'in.

Anneannesini düşündü,tanıdığı en bilge insanı. Ona her şeyin mümkün olduğunu kanıtlayan zarif kadını. Resim yapmaya nasıl başladığınü hatırladı ve acıları içinde bir kahkaha patlattı. Derin babasını çok severdi ve her hareketini taklit ederdi. Yaptığı resimleri görmek babasını mutlu ettiğini fark edince Derin hep resim yapmaya başladı. Babasının evden erken çıktığını ve eve geç geldiğini gözlemliyordu. Bazen pazar günleri bile çalışıyordu adamcağız. Ne iş yaptığından emin değildi. Sürekli iş değiştiriyordu Tonguç bey. Bir yerde tutunamamıştı. Kriz vardı o dönemler herkes işten çıkarılıyordu. Iş bulan cennetlik. Annesi o zamanlar üniversiteye girmiş son yılını okuyordu. Üniversite mezunu olmayana iş yoktu ki artık. Babası siyasete atılma kararı almıştı annesi mezun olunca. Hayatının yanlışını yaptığını bilmiyordu tabi. Seçimlere girdi,kazandı. Zenginlerin edepsizliklerine dur dediği için 3 yıla kalmadan öldürüldü. Cenazeyi hallettikleri gibi toplanıp taşındılar başka şehire. Polin öyle üzülmüştü ki gidişine. O gün hala aklındaydı. Otobuse binişi,Polinin ve kalan arkadaşlarının ağlamaları... ama tanrı onları ayırmadı. 2 ay sonra Rıza beyin tayini çıktı istanbula. Yakın denemez belki ama uzak da değillerdi artık.

Kendisine yaklaşan bir ışık gördü Derin....

OkyanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin