charms in u 0.3

37 6 59
                                    

_____

"Bu kez bahse girmeyeceğim ama, John cidden, hayatın boyunca hep fazla...doğruymuşsun gibi duruyor. Hep köşelerin varmış gibi, ya da ne bileyim; hiçbir kıyafetin kırışmazmış gibi. Bilmediğin bir sokağa sapmazmışsın, hiç sarhoş olmazmışsın gibi. Aşık olsan veya birini gerçekten sevsen mesela, bu köşeleri onda teker teker yontar ve kendine benzetirmişsin gibi. Bu güzel bir şey... sanırım?"

Ellerim arasındaki ufak çakıl taşlarını yeniden kumların üzerine dizerken biraz da sayıp dökmüştüm. Neredeyse ayak uçlarıma değin yaklaşmış olan dalgaların tuzu bir şekilde bedenime yerleşmek istercesine her seferinde iyice yükseliyor, dikkatimi istemsizce kendine çekiyordu. Deniz hırçındı ya biraz, durgunlaşma sırası bana gelmişti bu kez.

"Nereden esti tüm bunlar?"

"Denizden."

Üzerimdeki bakışların soğukluğu sol tarafımı dondurmaktan çekinmezken mırıldanışımın ardından omuz silktim istemsizce, taşları yeniden avuçlarıma aldım ve tekrardan bıraktım. Kendi içimde kurup da her seferinde kendi bataklığımda boğulmaktan öylesine zevk alıyordum ki bana yanıldığımı bile söylese bu elimdeki çakıl taşlarından milyonlarcasını toplayıp ayak bileklerime bağlamaya hazırdım.

Ellerinden birini dizdiğim taşların üzerine koyduğunda ona döndü bakışlarım, parmaklarında henüz dikkatimi çeken belirgin izler vardı ancak bir şekilde hem sormaktan hem de düşünmekten kaçtım.

Kısa süreli yaşantımıza döndüm, onun gözlerindekine. Yüzü de yeterince güzeldi benim için, bugün de sonrası için de uzunca bir süre güzel kalacaktı. Ve ayrıca sayısız zerremi de şu zaman içinde ufak tefek kırışıklıklarına sığdırmıştı sanki, gülümsediğinde parmak uçlarımla bana ait olanları toplama isteği uyandırıyordu.

"Yormuyor mu bu dengesiz hâller?"

Gülümsedim, bir duyguyu da cıvıtıncaya değin harcadığınızda onu gitgide sönükleşmeye mecbur bırakırsınız. Şu alçak sahile ne zaman insem böyle olur zaten, adımlarım geri geri de gitmez hiç şu yola girdiğim an. Bir de yanımda bir yabancıyı sürükledim ya buraya, kim geçici kim kalıcı bilmeden karışıp sarmalanıyorduk. Muhtemelen, geçici olan hep bizdik.

Dizdiğim taşlara tek tek dokunuyor, her birini teker teker olduğu yerden alıyor ve henüz dizilmeyi bekleyenler arasına yeniden koyuyordu. Bıkmadan birkaç kez daha dizdim her birini, bakışları öyle keskindi ki yeniden sönük de olsa bir kahkaha attım.

Taşların üzerindeki elini düşünmeksizin kavradım sonra bir an, denize dalan bakışlarından geçen birkaç düşünceyi saniyelik de olsa yakaladığım için şanslı saymıştım kendimi. Parmaklarının üzerinde gezdirdim parmaklarımı, teni bir yabancıya göre çok tanıdıktı. Bir bedene dokunmak için gözlerden sonra ellerine geçmek lâzım, bir ruhu kendi ruhunuza tanıtmak için gözlerin ardındakilerin parmaklardaki kıvrımlarda saklandığını bilmek gerek.

"İçini çok sık açar mısın sen?"

Sorumla birlikte baktı yüzüme, yeniden. Eli sanki canını yitirmiş gibiydi dizlerimde. Bu büsbütün kendini bırakmış hâli mi yoksa hâlâ kontrolü diğer eliyle mi sağlıyordu bilmem ancak, John'da başka bir şeyler vardı.

"Bilmem, sen söyle."

"Açmazsın, başkaları zorla açarmış gibi."

Bu kez şu durgun hâlime biraz keyif serpercesine güldü, garipti, kendimi yüzündeki bu ifadelerden mahrum bırakmak gibi bir fikre düşmekten çok korktum o an. Benzeri bir gülüş bana da kaydığında parmaklarına yeniden doladım parmaklarımı, bu uzun ve ince parmaklarda bir şeyler saklıydı ve o; bunun açığa çıkma fikrinden kaçıyordu.

the night we met | johnmarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin