1.Bölüm- İstasyon

211 17 9
                                    

" Hanımefendi. Uyanın lütfen. İstasyona geldik.Hanımefendi..." Kulağıma uğultular geliyor ve fena bi şekilde sarsılıyorum.


"Off. Ellemeyin beni. Uyuyacağım ben." Diye mırıldandım. Dememle birlikte sarsıntı büyüdü. Off. noluyor be. Kendimi dans edip zıplayan bir filin üstünde hissediyorum. Ya ama ben uyanmak istemiyorum ki. 5 dakika daha uyusam ne olacak.Ya rahat bırakın beni. İstemeye istemeye gözlerimi yavaş yavaş açtım.


Oupps. Sanırım rüya görüyorum. Hem de ne rüya. Hayal gücüm bu kadar ilerlemiş olamaz değil mi? Resmen tren görevlisi karşımda durmuş şarkı söylüyor. Yok artık! Hem de 'zoobi doobi' yi. İyi seçim dostum, ama dans etmeyi bilmiyorsun. Görevlinin ellerinden tuttuğum gibi tren koridoruna çıkarmam bir oldu. Bu ne yaa! İnsan hiç mi dans edemez. Görevliyle birlikte deli gibi dönüyor, bir yandan da şarkıya bende eşlik ediyordum. Aniden yere düşen bir şeyle şarkı bitti. Görevliyle birlikte yere düşen şeye bakmamla şaşırıverdim. Telefonum ve kulaklığım !


"Ppph. Phahahaha. Haahha..." Şuan deli gibi tepinerek kahkaha atıyorum. Ahh. Karnıma ağrılar girdi. Ama.. "phahaaa.." Sanırım 5 dakika boyunca manyak gibi kahkaha attım. Hala da gülüyorum. Önceki kadar olmasa da. Yaa ama çok komikti. Sen git önce adamı şarkı söylüyor san, sonra da kalk danset.

"Haha." Görevli ise gülmeye başladığımdan beri tren duvarına yapışmış, bana ayı yemişim gibi bakıyor. Yazık adama, hiç kıpırdayamadı bile. Tipe bak ya.


"Phahpphaa.." . Tamam. Sanırım artık artık sakinleşmem gerek. Nefes al, ver. Nefes al, ver. Arka arkaya uzun uzun nefes alıp verdikten sonra biraz soluklandım. Ne güldüm ya. Çenem gülmekten iyice kasılmış olacak ki ağzımı normal tutamıyor, sırıtıyordum. Son kez derin bir nefes aldım ve eğilerek telefonu ve kulaklığı topladım. Görevli az da olsa sakinleştiğimi anlamış olacak ki çekingen ve çok tuhaf bir sesle "Hanımefendi... İyi misiniz?" diye sordu. Kafamı yavaş yavaş kaldırıp görevliye tekrar baktım ve tekrar gülmeye başladım. Sabah sabah Gulyabani görmüş gibi bir suratı vardı. Tekrardan sakinleşmeye çalışarak ayağa kalktım. "iyiyim iyiyim." dedikten sonra eşyalarımı almak için vagon odaya geri döndüm. Eşyalarımı alıp odadan çıkarken hala kıkırdıyordum.


- - -


"Dafny !" Sesin geldiği yere doğru bakınca çığlık atıp Rüzgar'ın boynuna atladım. Beni kucaklayıp döndürdükten sonra yere bıraktı. Yüzüne şaşkınlıkla bakıp "Ne kadar değişmişsin! Seni en son gördüğümde sivilceli ergen bir kurbağaydın!" deyince kibirle sırıtıp "Şimdi çok yakışıklı ve çekici olmuşsun diyorsun yani" dedi. Şuan kesinlikle ona bakıp "Yaa. Hiç de yakışıklı değilsin" dememi falan bekliyordu. Bundan adım kadar eminim. Ama ben ona fırsat verir miyim? Cıkks.


"Aynen öyle. Accaip yakışıklı ve çekici olmuşsun" dedim gözlerimi kısıp sağ elimi abartılı bir şekilde sallayarak. Yüzü değişiverdi. Fazlasıyla şaşırmıştı ve benden bunu hiç beklemediği kesindi. Allah'ım bugün komik surat görmekten ölücem resmen. "Phaphahaa. Tipe bak. Hhaha." Hala mal mal bakarak beni izliyordu. Salak. Hala ne yaptığımı anlamalış diyordum kii gözleri kısılıverdi. Dudağı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Aha, kesin bişey planlıyor bu. Bir şey söyleyecek amaa... Hafifçe gülümseyerek " Çok yakışıklıyım yani. Herkesten çok? Öyle mi?" "Aynen öyle. Çok fazla çok" dedim gülerek. "Shahrukh'undan bile daha yakışılıyım o zaman? Ha?" dedi sırıtırken. Gülmem birden kesildi. Hey! Kimse benim Shahrukh' çumdan daha yakışıklı ve tatlı olamaz tamam mı! Zaten kesin bunu bildiği için söyledi. Tamam. O benim zaaflarımı biliyorsa bende onunkileri biliyorum. Yani bazılarını. Yanaklarını tutup kopartacakmış gibi sallarken "Kimse benim Shahrukh'çumdan adaha yakışıklı değil tamam mı!" dedim gülerek. Ellerimin arasında çırpınıp duruyordu. Rüzgar yanaklarının sıkılmasına öyle gıcık olurdu ki. O anki çabaları görülmeye değer. Yazık ya. Yavrucak o kadar çırpındı ki. Haha. Çok komik ama.


"Defne. Tamaoğm. Defneğğ. Yanağımğğm. Ahh. Konuşamyrmğm. Durğğ." Yanaklarını bıraktığımda beni yiyecekmişim gibi bakıyordu. Nasıl bakarsa baksın. Zafer benim! Onun o kötü bakışlarına dil çıkartarak karşılık verdim. Bir ayağı öne giderken beni kovalayacağını anlamıştım.aramıza biraz mesafe koymak için bir iki adım geriledim. Ben de hazırdım tabi ama ne yazık ki çok hızlı koşamıyordum. Yine de denemeye değer. Hem istasyonda diğer kalkacak tren için fazlaca insan var. Belki onların arasından.. Rüzgar'ın sol ayağı da havaya kalkarken silkiniverdim. Tamam. Biraz uzun düşünüyordum sanırım. Tam koşmaya başlayacaktı ki birden duruverdi.


"Tamam Defne. Seni bugünlük affettim. Ankara'dan yeni geldin. Yorulmuşsundur. Yani affedildin." Bunu sırıtarak söylemişti. Ki öyle manyak manyak sırıtmasa da anlamıştım. Bir şeyler planlıyor ama ne? Çünkü Rüzgar intikamını almadan beni bırakmazdı. Asla. Tamam bir şeyler planlıyor amaa.. Ahh. Tabi ya! Birazdan onların evine gideceğiz ya. Hazır ol Defne! Tuzaklar başlıyor.


"Evdeki tuzaklara hazır ol diyorsun yani?" Dedim gülerken. "Yok canım, ne tuzağı" derken o da gülüyordu. Rüzgar'ı tekrardan kucakladım. "Seni özlemişim." "Ben de seni Dafny." Neden bilmiyorum ama Rüzgar bana çoğunlukla 'Dafny' derdi. Ben de ona.. Bir dakika. Ben Rüzgar'a hiç lakap takmamıştım. Fakat uzun bir süre onların yanında kalacağım. Mutlaka bulurum bir şey. Tabi lakabının ne olacağını ilerleyen zamanlarda kendisi gösterecek.


"Dafny, artık bıraksan mı? Biliyorum çok yakışıklıyım ama.." Off yine düşünüp kalmışım. Hey! Yine mi övündü bu? "Hı hı. Ne demezsin." Derken geri çekildim. Rüzgar'la uğraşırken halamı ve eniştemi unutmuştum. Etrafta görünmüyorlardı. "Sahi, senle uğraşırken halamla eniştemi unuttum. Onlar nerde?" dedim etrafa bakınarak. "Evde onlar.. Hazırlık yapıyorlar." "Ne hazırlığı?" "Annem sen geliyorsun diye kahvaltıyı kendi hazırlamak istedi." "Ne! Yandık desene. Halam yemek yapmayı bilmez ki. Değil kahvaltı hazırlamak yumurta pişirmenin 'y' sini bile bilmez"


" Yaa. Kıymetini bil. Ama haklısın , yandık. Kahvaltı diye önümüze ne geleceğini hiç bilmiyorum. Bir de Necla teyze de yardım etmediyse.." Bir kahkaha patlattım. Cidden halam en son bize kurabiye yaptığında bile kontrol için dişçiye gitmek zorunda kalmıştık. Rüzgar da benimle birlikte güldü. "Neyse artık. Eve gidelim, merak etmişlerdir." "Olur" dedim ve eşyalarımı Rüzgar'ın kucağına verdim. Birden şaşırıverdi. "Ne? Ben mi taşıyacağım?" "yoo. Kim demiş? Ben şimdi Barack Obama'yı arayacağım, o gelip taşıyacak. Ben sana hiç taşıtır mıyım?" dedim alayla gülerken. Abartılı bir şekilde gözlerini devirdi ve valizlerimi alıp yürümeye başladı. Ben de peşinden gitmeye başladım. Mantıken! Zıt yönde hareket edecek halim yok ya. Allah'ım ya. Ben niye ara sıra böyle manyak manyak düşünüyorum acaba.

Yürürken birden durdum. Arkama bakma ihtiyacı hissettim ve trene doğru döndüm. Son bir kez trene gülümseyerek baktım. Ve dönerek Rüzgar'a yetiştim.


İsimsiz HikayemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin