Düşünmekten yorulduğum zamanlarda buraya gelirdim. Kulaklığımdan gelen ezgilerle beraber aklımdan uçup giden düşünceler karışırdı gökyüzüne. Birazcık da olsa, mutluluğu arardım burada. Benim için küçük bir gülümsemeden ibaret olan mutluluğu. Aslında yaptığım şey tam olarak unutmak değildi. Uzanıp bulutları seyrederken, gerçeklerden kaçmaktı. İçten içe biliyordum. Düşüncelerimin gökyüzüne karışıp gittiğini seyretsem de birikip birikip birikip..! bana geri dönüyordu.
Aynı parkta, çimlere uzanmış gökyüzünü seyrediyordum. Sertab Erener'in peri masalından çıkmış sesi ve tabii ki çocukların cıvıltıları eşliğinde, sonunda -biraz da olsa- keyifli anlarımın tadını çıkarıyordum. Gölgesinde uzandığım ağaçtaki küçük küçük yaz meyvelerinin bir an önce büyümesini, sabırsızlıkla ve heyecanla beklerken, ılık havanın akşam güneşiyle uyumu, tenimde mükemmel bir tat bırakıyordu.
"Selam!"
Gökyüzü manzaramın, aniden tanıdığım en güzel manzarayla kaplanıp kalmasına şaşırmıştım. Şaşkın şaşkın "M-merhaba?" dedim. Kaşlarını çattı ve hafif yüksek bir sesle, "Beni hatırlamadın mı yoksa!" dedi. Yüzümün buruşmasına engel olamadım. Her gözümü kapatışımda gördüğüm o gülümsemesini nasıl unutabilirdim ki... Yıllar boyunca içimde kelebekler uçuran o kişiyi nasıl unutabilirdim ki... Düşünmeyi bir şekilde engellesem de, sol tarafımda hep ağırlık yapan o kişiyi, nasıl unutabilirdim ki. "Hayır unutmadım da aniden çıkınca bi şaşırdım. Malum, bir süredir görüşmüyoruz." dedim ve doğrularak oturur vaziyete geçtim. O da gelip hemen yanıma oturdu. Çok yakındı. Ona bu kadar yakın durmak bile kalbimin hızlı hızlı atmasına sebep oluyordu. Kesinlikle o yeşil gözlerine bakamıyordum. Bırakın gözlerini yüzüne bile bakamıyordum utancımdan.Sanki o yanımda değilmiş gibi davranırken sessizliği bozdu. Utana sıkıla: "Ah, evet.. bir süredir görüşemedik. İşlerim vardı, kusura bakma.." dedi. Sesindeki gerginliği hissetmiştim. Ona doğru bakmadan, "İşlerin de bayağı uzunmuş. Neyse sorun yok." dedim hafif alaylı bi sesle, sırıtarak. Aslında sorun vardı. Bir aydır bana ne mesaj atmıştı ne parka gelmişti. Son konuşmalarımızdan önce de aşırı soğuk davranıyordu. Benden nefret etmeye başladığını düşünmüştüm.
Özgüven denen şeyin zerresine bile sahip değildim. Onun gibi bir kızla konuşabilmiş olmam bile mucize gibi geliyordu. Tabii ki başka anlamda konuşabilmem imkansızdı zaten. Ona göre Biz sadece çok iyi birer "Arkadaş"tık.
"Beni hiç özlemedin herhalde?" dedi. Aramızdaki arkadaşlık ilişkisi tek taraflı olduğu için 'flörtöz' konuşmalar da sık sık döndürürdük. Benim duygularımdan taşan iltifatlara bazen hakim olamıyordum ve söyleyiveriyordum. O yüzden bu tür konuşmalar aramızda çokça geçerdi.Uzun süre çekip gidip aniden bana tekrar böyle samimi davranmasına çok kırılmıştım ama içimdeki sevgi bunu bastırıp soğuk yapmama engel oluyordu. Ona karşı istemeden her zaman çok samimiydim. Bu çok aptal hissettiriyordu. "Özlemez olur muyum güzelim, saçmalama." dedim sıcak bir ses tonuyla. Bir anlık yüzüne baktım. Yelkenleri suya indirmeme sebep olan o hafif gülüşüyle bana bakıyordu. Göz göze geldik. Alık alık bakışlarıyla bana doğru yaklaşıyordu.
NOLUYO LAN NİYE YAKLAŞIYO BU! ALLAHIM GİTTİKÇE YAKLAŞIYO ! GİİİT GİİTT YAKLASMA BANA KADIN!!
İç sesim deliye dönmüşken kalbim zaten ağzımda atıyordu. Onunla geçen ve senelere sığdırdığım anılar gözlerimin önünden geçerken sonunda duygularımın karşılık bulduğu hissiyle yanıp tutuşuyordum. Gözlerimi kapattım ve dudaklarımızın kavuşmasını bekliyordum ki burnuma değen çilek kokulu saç telleri istemsizce gözümü açmama sebep oldu. Kumral saçlarına tepeden bakıyordum.
Biraz önce öpeceğini sandığım o kız, yüzünü göğsüme bastırmış hüngür hüngür ağlıyordu. Her zaman karşılıksız ve çaresiz kalan umutlarım kervanına bir an daha katılmıştı. Yaptığı her hareketten kendime bi ışık görmek istemesem de buna engel olamıyordum. Kendi hislerimin içimde yaşattığı acı her ne kadar çok ağır olsa da dost görevimi yapmalıydım. Onun biricik arkadaşı olmak kolay değildi sonuçta.
Ellerimle saçlarını okşayarak "Geçti, her şey geçti. Ben her zaman yanındayım." dedim güven dolu sıcak bir tonla, hiçbir şeyi bilmesem de. Her zaman, her an onun yanında olmaya hazırdım. Gerek arkadaşı, gerek abisi, gerek babası her neyse artık. Onun mutluluğu benim mutluluğumdu. Derin bir nefes almaya çalıştı ama daha yenice ağladığından nefesi sekiyordu. "Teşekkür ederim Kaan." dedi çaresiz ama biraz daha sakinleşmiş bir şekilde. Hafifçe kafasını yukarı doğru kaldırdım ve gözlerinin içine bakarak:
"Biliyorsun en ufak bir derdini sıkıntını bile bana anlatabilirsin Nisan'ım." dedim. Kafasıyla onayladı.
Hafifçe hareket ederek yanıma oturdu ve başını omzuma koydu. Şöyle bi gözlerine baktım nereye bakıyor diye ve dalgın dalgın biraz uzağımızda top oynayan çocuklara baktığını fark ettim. Biraz önce yaşananlar bana yeni yeni geliyordu ve heyecan katsayımın git gide arttığını tekrar hissediyordum. O rahat etsin diye omzumu hafif tutmaya çalışıyordum ama bi yandan da kalbimin gümbürtüsünü duymaması için içten içe dua ediyordum. Heyecandan titreyen ses tonumla "Ne güzel eğleniyorlar ya, keşke biz de tekrardan çocuk olsak." dedim.
"Keşke... Çocuk olsak ve her şeye baştan başlayabilsek." dedi.
"Her şeyi hatırlayarak mı yoksa unutmuş olarak mı başlamak isterdin peki?" dedim hafif alaylıca.
Nisan:
-Tabii ki her şeyi hatırlamak isterdim.
Ben:
-Hile yapıyorsun ama haksızlık olmaz mıydı?
Nisan:
-(Hafif sinirli bir sesle)Tabii ki olmaz! Her şeyi hatırlamak isterdim. Her şeyi hatırlayarak hayatımı yaşamak isterdim.
Ben:
-(Gülerek) Olur hanımefendi balkonu da odaya katarız.
Dedim ve onun da hafif kıkırdamasını duydum. Eskisi gibi samimi ve hoş sohbetimizden memnun bir şekilde, yüzümdeki sırıtmayla iç çektim.
Şansıma hemen yanımızda olan papatyayı kopardım ve "Hadi papatya falı bakalım." dedim. Kafasıyla onayladı. Saçlarını sol kulağının ardına atarak elimdeki papatyayı kulağının üst tarafına yerleştirdim. Hafif utana sıkıla da olsa bir şekilde "Papatya, kahve, tarot artık her neyin falıysa bunlara bakmaya gerek yok. Senin içinde olduğun her faldan sadece güzellik ve eşsizlik çıkabilir." dedim. Ortamın harikalığından faydalanmayıp iltifatta bulunmasam gece uyuyamazdım. Ancak bir sorun vardı. Nisan'ın yanaklarının kızarmaya başladığını fark ettim. Normalde "Ha ha aynen öyledir." , "Aferin he yapıyosun bu sporu." gibi beni anında soğutacak şeyler derdi ama bu sefer susup kalmıştı. Dediğim şeyin biraz fazla kaçtığını düşünerek ben de utanç ve stres içine girmiştim. "Şey, özür dilerim biraz ileri gittim sanırım." dedim. Gözlerini benden kaçırarak ve titrek bir ses tonuyla, "T...Teşekkür ederim s...sevgilim, çok incesin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlık Oluşma Sürecinde
Teen FictionSanırım insanın söylediği en büyük ve en acımasız yalan, kendisine söylediğidir. Peki ya temellerini "yalan" denen kıldan ince yapılarla atanlar kazananlar mıdır, kaybedenler midir? Sonuçlar bize güzel şeyler getirse de doğru olmadığı sürece, gerç...