DAĞ EVİ

30 6 29
                                    

Elimi ateşe uzatarak ısınmaya çalışıyordum. Arkadaşlarımla beraber bir dağ evi kiralamıştık ve kapının önünde ateş yakmıştık. Güzel bir hafta olacağını düşünüyordum. Sonunda dinlenmiş olarak dönecektim şehire.

Melis, biribirimize korku hikayeleri anlatmamızı önerdi. Ben bunları saçma buluyordum. Ve beni korkutmuyorlardı. Korku hikayelerinden sıkıldığımı belirttim. Ama arkadaşlarım korktuğumu düşündüler. Bende istedikleri boku yiyebileceklerini söyledim ve içeriye girdim. Hava gerçekten çok soğuktu ve ateş, rüzgardan dolayı sönüp duruyordu.

Aralık bıraktığım kapı rüzgardan dolayı kapanınca bunu umursamadım. Geldiklerinde kapıyı çalabilirlerdi. İçinde beş yatak bulunan odaya girdiğimde Emre'nin orda olduğunu farkettim. Ne zaman içeriye girdiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Eskiden olsa her hareketine dikkat ederdim. Ama artık umursamıyordum. Tatlı platonik tarafım öleli çok olmuştu. Artık sadece arkadaşım olarak görüyordum onu. Onunda beni öyle gördüğünden şüphem yoktu.

Telefonumu cebimden çıkardım ve açmaya çalıştım. Ama gördüğüm tek şey siyah ekrandaki yansımamdı. Bu yüzden Emre'nin yanında ki çantaya uzandım ve şarj aletimi aramaya başladım. Emre'yse ifadesiz bir suratla bana bakıyordu. Bunu odaya girdiğimden beri yaptığı için rahatsız hissetmiştim. Ona neden baktığını sordum. Ama bir cevap vermedi. Aynı şekilde bakmaya devam etti. Ve bu daha da rahatsız olmama sebep oldu.

Ona rahatsız olduğumu söylediğimde bile bana aynı şekilde bakmaya devam etti. Bende onun kendisinde olmadığını düşünüp şarj cihazımı alır almaz odadan çıktım. Telefonumu salondaki koltuğun yanında duran prize taktım. 5 dakikadır siyah ekrana bakıyordum. O sırada ekranda başka birinin yansıması belirdi. Emre odanın kapısında durmuş aynı ifadeyle beni izliyordu. Komik olmadığını söyledim ama tavrını değiştirmedi. Kafamı oraya çevirdiğimdeyse orda değildi. Bu beni tedirgin etmişti. Ekran siyah olduğu için yanlış görmüş olabilir miydim?

Onu kontrol etmek için odanın kapısını açıp içeriye baktım. Açarken kapının ne zaman kapandığını düşünmüştüm. Ve odanın boş olması beni daha da gerdi. Evde tek oturmak bana yaramamıştı. En iyisi arkadaşlarımın yanına gitmekti. Tam odadan çıkacakken pencereden gelen tak tak seslerine dikkatimi verdim. Yağmur mu yağıyordu? Öyleyse arkadaşlarım dışarıda ne yapıyorlardı?

Hemen dış kapıyı açtım ve etrafa bakmaya başladım. Yoklardı. Evden çıktım. Onları aramaya başladım. Bir yandan da bunun komik bir şaka olmadığı hakkında söyleniyordum. İleriden çatırtı sesleriyle o tarafa doğru ilerledim. Oraya ulaştığımda sesler daha da ilerden gelmeye başlamıştı. Bu sefer oraya doğru ilerledim. Bu böyle devam etti ve ben ormanın ortasında olduğumu çok geç farkettim.

Kaybolduğumu farkettiğimde sesler kesilmişti. Arkadaşlarımın isimlerini seslenmeye başladım. Ama orman tuhaf bir şekilde fazlasıyla sessizdi. Bir kaç dakika geçtikten sonra onlara seslenmenin yararsız olduğu kanısına varmıştım. Bu yüzden yavaş yavaş ormana doğru ilerledim. Evi bulmam gerekiyordu.

Yağmur daha da hızlanmıştı ve ben şimdiden sırılsıklam olmuştum. Adımlarımı hızlandırmaya başladım. Ağaçları hızlı hızlı geçerken gözlerimi kapattım. Taa ki bir taşa takılıp düşene kadar. Gözlerimi açtım ve gök gürültüsünün sesi çığlık sesime karıştı. Arkadaşlarımın kanlar içindeki bedenleri iplerle farklı yerlerinden ağaçlara asılmışlardı.

Ağlayarak, çığlık çığlığa ayağa kalkmaya çalıştım. Fakat ayaklarımda derman yoktu. Arkadan çimenlerin ezilme sesini duymamla daha da yüksek bağırmaya çalıştım. Ağlayışımda onunla aynı şekilde hızlanmıştı. Adımlar yanımda durdu ve yan tarafıma birşey bıraktı. Sonraysa geldiği gibi yavaşça uzaklaştı. Kafamı oraya çevirdiğimde bir bıçak olduğunu gördüm.

Elim kendiliğinden bıçağa giderken hiç bir şey yapamadım. Kafamda bir ses vardı ve vücudum beni değil onu dinliyordu. Ellerim bıçağa uzandı. Bıçağı sol gözüme yaklaştırdı ve gözüme sapladı. Ben acıyla çığlık atarken elim, bıçağı gözümün içinde çeviriyordu. Sonra bıçağı gözümden çıkarttı ve ağzım aralandı. Dilim, bıçakla parçalanırken sesimi çıkartamıyordum. Artık sadece ağlayabiliyordum. Kan tadıysa midemi bulandırıyordu.

İçimdeki sesler sustuğunda bıçağı elimden fırlattım. Arkamdan tekrar adım sesleri geldiğinde kalbim sanki mümkünmüş gibi daha da hızlanmıştı. Bu sefer kafamı kaldırıp sağlam olan gözümle bu kisiye baktım. Karşımda ki kişi Emre'ydi...

Yüz ifadesiyse Emre'den çok uzaktı. Yüzünde tek bir mimik oynamadan dimdik önüne bakıyordu. Yanıma bir ip ve uzun bir tabure attı ve arkasını dönüp yanımdan uzaklaştı. Kafamdaki ses tekrar ortaya çıktı ve ipi bacağıma doladım. Elime bıçağı aldım ve tabureyi ağacın kenarına dayadım ve üstüne çıkıp ipin diğer ucunu ağacın dalına bağladım. Altımdaki tabureyi ittirdiğimde ters olarak havada asılı kaldım ve son hatırladığım şey elimde bulunan bıçağı boğazıma sapladığımdı...

***

Gözlerimi araladığımda beyaz tavanla bakıştım bir süre. Her şey rüya mıydı? Yanımdaki pencereye döndüğümde hala dağ evinde olduğumu farkettim. Elime değen soğuk şeyle gözlerimi oraya çevirdim. Yanımda bir bıçak vardı...

Kafamı kapıya çevirdim ve yerdeki 4 ceset kanımı dondurdu. Ağzımı açtım ama sesim çıkmadı. Elim gözümü bulduğunda gözümde sadece et parçaları ve damarlar hissettim...

SON

DAĞ EVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin