''jimin-ah! saat kaç? akşam yemeği saati geldi mi? yine telefonumu bulamıyorum...''
kaç saat sürdüğünü bilmediğim uykumun ardından uyandığım için yarı açık gözlerimle jimin'i seçmeyi ve ona doğru yürümeye çalışıyordum. jimin benim eşofmanlı ve klasik tişörtlü klasik hâlimin aksine çoktan hazırlanmış, tahminimce elindeki telefonumla bana doğru gelmeye başlamıştı.
''yine telefonunu bana kilitlediğini nasıl unutursun taehyung-ah? yarım saatimiz kaldı, o yüzden acele et ve kendine gel!''
telefonumu elime tutuşturduğunda hiç bakma isteğim olmasa bile alışkanlığımdan ekranı açıp kısa bir süre göz gezdirmiştim. yeni yeni kendime gelmeye başarırken gözlerimi kırpıştırmış ve elimi saçlarımdan geçirirken yanımdan geçip gidecek jimin'in omzuna dokunarak bana bakmasını sağlamıştım.
''herkes nerede? yoongi hyung da en son uyuyordu... bir tek beni bekliyor olamazsınız, değil mi?''
promosyon dönemimiz olduğundan ötürü haftalardır neredeyse aralıksız çalışıyorduk ve bu yüzden günler de göz açıp kapayıncaya kadar geçiyordu. neyse ki bugünki son çalışmamızı da akşam saatine yakın bir zamanda bitirerek kısa da olsa bir ara ve tatil dönemine girmiştik, o yüzden grupça bir akşam yemeğine çıkacak ve birlikte vakit geçirecektik. bu dinlenme sürecinde ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama jeongguk'un yanında daha fazla olmak istediğim kesindi. sürekli birlikte olsak bile çalışmaktan ve koşuşturmaktan normal vakit geçiremez hâle geliyorduk.
''herkes yavaş yavaş hazır olmalı, birazdan gruba mesaj atacağım zaten. sen de giyindikten sonra aşağı gel.'' dediğinde başımla onay vermiştim. gideceğini düşünürken birkaç saniyelik duraksamasının ardından tereddütlü bakışları yeniden yüzümü bulmuştu. ''taehyung... neredeyse söylemeyi unutuyordum. jeongguk senin uyumandan yaklaşık yarım saat sonra arkadaşlarıyla buluşmaya gitti.''
kaşlarım istemsizce çatılsa da ifademi düzeltmek için hiçbir çabaya girememiştim. ''pardon? hep birlikte yemek için plan yapmamış mıydık? başka zama-'' aniden telefonu çalmaya başladığında jimin elini kaldırarak susmama sebep olmuş, aceleci hareketlerle ekrana bakarak telefonu açmıştı.
''namjoon hyung arıyor, aşağı inmem gerekiyor taehyung-ah. sonra konuşuruz bunu, tamam mı?''
ben donuk ifadem ve bakışlarımla yüzüne bakarken beni orada yalnız bırakmasıyla içimi dolduran tüm heveslerin tuzla buz olduğunu hissetmiştim. elbette istediği zaman istediğini yapabilirdi ama bir planımız varken böyle gitmesi, üstüne üyelerin de bunu normal karşılaması ayrı sinirlenmeme sebep oluyordu. mantıklı tarafım bunun zaten normal olduğu konusunda beni uyarmaya çalışırken başka birisiymiş gibi kendi kendime küfür ettim ve hazırlanmak için yürümeyi akıl ettim. kiminle buluştuğunu, daha doğrusu kimi bize tercih ettiğini çok merak ediyordum. saate baktığımda yaklaşık üç saat kadar uyuduğumu görmüştüm ve gece olmadan önce dönmeyeceğini anlamam bu yüzden zor olmamıştı.
düşük bir mentalle hazırlanmayı başararak sonunda aşağıya inmeyi başarmıştım. her zaman tercih ettiğim tarzın aksine simsiyah bir pantolon, üzerine koyu mavi bir tişört ve fazla kalın olmayan siyah bir ceket giymiştim. üyelerin odağı bana döndüğünde onların keyifli modu aksine soğukluk saçan ifademle yanlarına ulaştığımda hepsi bunu fark etmiş gibi irkilmişti.
''fazla mı acıktın taehyung-ah? ne bu yüzünün hâli?'' yoongi hyung şakayla karışık bir ifadeyle konuştuğunda o muhteşem haberi verdiği için bakışlarımı jimin'e çevirmiştim.
''eksik olduğumuz için biraz üzüldü sadece hyung,'' bedenime sırnaşarak kolunu omzuma attığında üyelerin, en çok da namjoon hyung'un gülüşlerini işitmiştim. ''ama bence açlığın da etkisi vardır.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forbidden confession ✔
Fanfictionjeon jeongguk'a karşı yıllardır kalbimde barındırdığım hisleri böyle bir şeye şahitlik ederek itiraf edeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.