"benim yüzümden hayatının mahvolmasına izin veremem gi, sana gerçekten değer veriyorum." gözüne bakamazken bunları zırvalıyorum. gerçekten, gerçekten benim için bunu yapmasına göz yumamam."sen benim kardeşimsin hoseok, seni asla yalnız bırakmam." biten sigaranı duvara söndürüp yere atıyorsun, çiseleyen yağmurdan ıslanan saçlarını bir çırpıda geriye yatırıyorsun, böylece saç çizginden başlayan yara karanlıkta parıldıyor. sen her zaman benim rol modelim olacaksın. gözlerinin dolduğunu görmek çok acıtıyor canımı, dibime yaklaşıyorsun. tek elini enseme sarıp sarılıyorsun, parmak uçların saçlarımda geziniyor. "unut bunu hoseok, ya gider cinayeti üstlenirim ya da benimle kaçarsın, seçimini yap."
alnımı omzuna yaslıyorum, tanrım çok huzurlu. "yani sen bana diyorsun ki, hayatımın sonuna kadar kaçarak yaşamayı sırf siktiğimin hoseok'u hapse girmesin diye kabul ediyorum." onay beklemediğim cümlelerime gülümseyerek devam ediyorum. "sanırım bana aşıksın hyung."
yoongi bir hışımla uzaklaşıyor benden. "siktir lan, döverim seni şimdi burada." önce kızsa da onunla kaçmayı kabul ettiğimi anlayıp gülmeye başlıyor o da. bu sefer ben gidiyorum ona, sarılıyorum sıkı sıkı. "iyi ki varsın hyung, iyi ki."
***
"seninle kaçtığını anladıkları an bakacakları ilk yer burası olur yoongi, buraya gelmekle hata ettiniz."
"ne yaptığımın farkındayım namjoon, boşa ötme. sabah yola çıkacağız."
kapıda duyduklarımla içeri girmekten vazgeçtim. yoongi bizi en yakın arkadaşına getirmişti, oldukça çekinmiştim. ki çekinmekte de haklı olduğum ortaya çıkmıştı.
"yani en yakın arkadaşım gecenin bir saati elinde bir katille gelip siktir olup gideceğini söylüyor, üstelik nereye olduğu belli bile değil."
yoongi bir süre cevap vermedi, nefesimi tutmuş namjoon'un bana katil demesini hazmetmeye çalışıyordum. yoongi sinirlendiğini belli eder şekilde bir nefes verdi.
"o çeneni kapatmazsan sonsuza kadar konuşamayacaksın, hoseok'tan bahsediyorsun herhangi birinden değil, sözlerine dikkat et."
"o çocuk yüzünden yaşadıkların yetmedi mi yoongi? ben seni kurtar-"
namjoon henüz sözünü bitiremeden yoongi birden kapıyı açtı. çok fena yakalanmıştım. neyse ki yoongi onları dinlememi umursayamayacak kadar sinirliydi, elimi haddinden fazla sıkıca tutup dış kapıya doğru yürütmeye başladı bizi. arkamızdan namjoon bağırıyordu. koşarak bize yetişti ve önümüzde durdu.
"nereye gidiyorsunuz yoongi?"
"çekil önümden yoksa sikeceğim belanı."
sakinleşmesi için yoongi'nin parmaklarını okşadım. aralarını bozduğum için bok gibi hissediyordum. araya girdim. "namjoon tepki vermekte haklı gi, şu an sıradan şeyler yaşanmıyor. sorgulamakta ve endişelenmekte haklı. böyle yapma, sadece senin iyiliğini düşünüyor." benim yüzümden araları bozulursa asla kendimi affedemezdim. yoongi ne kadar sinirli olursa olsun göz göze geldiğimizde bakışları yumuşuyordu, yine aynısı oldu.
namjoon yoongi'nin biraz olsun yumuşadığını fark ederek elini yoongi'nin omzuna koydu. "kusura bakma kardeşim, şaşkınlıkla biraz fazla tepki verdim. evim senin de evin, biliyorsun. hadi içeri geçin bir şeyler atıştıralım."
yoongi namjoon'un sözlerinden sonra bana tekrar baktı, onaylar gibi gözlerimi kırptım. o da namjoon'a direnmeyi bırakıp onayladı. namjoon gülümsedikten sonra gözleri yoongi'nin tuttuğu elime kaydı. rahatsız olup elimi çektim, namjoon içinden kim bilir neler geçiriyordu.
mutfağa kadar yoongi'yi takip ettim. işin açığı bir gram yiyecek iştahım yoktu, hala gerçekliğini kavrayamasam da o adamı gebertmiştim. artık hayatım asla eskisi gibi olmayacaktı. belki de kardeşimi bir daha asla göremeyecektim. sandalyeye otururken bacaklarım boşandı, içimi biraz daha gerçeklik kapladığı her an kendimi parçalayarak öldürmek istedim.
tüm bunlara karşı duracak gücüm yoktu, kaçıp duracak gücüm yoktu. sadece yoongi'nin uğraşlarını boşa çıkarmamak için çabalayacaktım. ikisi bir şeyler konuşuyordu ancak kulaklarım öyle çınlıyordu ki hiçbir şey anlayamıyordum. yoongi'nin beni sarsmasıyla kendime biraz olsun geldiğimde önümdeki tabağı tamamen doldurduğunu gördüm.
endişeli gözlerle bakıyordu bana. "güzelim benimle kal, hiçbir şeyi düşünme." içimden geçenleri tahmin ediyordu. birçok kez bu senaryo üzerine düşünmüş ve onunla paylaşmıştım.
namjoon ortamdaki havayı dağıtmak için öksürdü. "hoseok gel üstüne birkaç parça şey vereyim, değiştir."
normalde bu teklifini reddederdim ancak üzerimde kan izleri vardı ve iğreniyordum. biraz da yemekten kaçmak için namjoon'u onayladım. o önde ben arkada odasına gittik. daha önce birkaç kez namjoon ile karşılaşmıştım. yoongi ile küçük yaşlarından beri iş ortaklığı yapıyorlardı. ancak hiçbir zaman iletişimimiz merhaba'dan öteye geçememişti.
odasına girdiğimizde namjoon kapıyı kapattı, acelesi var gibiydi. sadece benim duyabileceğim bir yakınlığa girdi. "polisleri aradım, yoongi'nin hayatını mahvetmene izin vermeyeceğim."
umarım beğenmişsinizdir, sizi seviyorum
