Çocukken çok korkak bir çocuktum. Annemin bana anlattığı masallardan bile korkardım. Pamuk prensesi zehirleyen cadıdan, ranpunzeli kaçıran cadıdan veya uyuyan güzeli zehirleyen periden. Ama korktuğum onlar değildi. Gerçekte de bu kadar kötü insanların olduğu gerçeğiydi. Odamdan çıkmak istemiyordum bu yuzden çoğu zaman. Dışarı çıkacağımız zaman odama girer, kapıyı kilitler ve çıkmazdım. Bir seferinde bir düğüne gidecektik. Orada bir çocuk vardı. Önceki sefer önce saçımı çekmiş, sonra ben ona saçımı seviyorum ona zarar verme deyince ise sakız yapıştırmıştı. Onun yüzünden kısacık kesmiştik saçlarımı. O,cadıdan bile kötüydü benim için. Annem benim yine odama girip çıkmadığımı görünce yanıma gelmişti. "Bak güzel kızım. Orada o var diye gitmemezlik yapamazsın ki. Hem sen Sevda ablanı çok sevmiyor musun? O seni orada göremezse çok üzülür. Ayrıca Cemre de orada olacak. Sevmediklerin yüzünden sevdiklerinden vazgeçemezsin ki. Şimdi tekrar et bakalım.
O orada biliyorum ama bana zarar veremez. Çünkü sevdiklerim yanımda" o gün annem sayesinde gitmiş ve çok eğlenmiştim. Şimdi de aynısını demek istiyordum. "O orada biliyorum ama bana zarar veremez çünkü sevdiklerim yanımda" demek istiyordum. Ama hiçbiri yoktu. Arkasına saklandığım ağaçtan kafamı dışarıya çıkarttım. O yaratık gitmişti ama her an geri gelebilirdi. 3 gün, koskoca 3 gün olmuştu. Galiba beni bulamamalarının sebebi mühürün olmamasıydı. Ateş mührü basılmadan önce hızlıca kaçmıştım. Gerçi bu biraz daha diğer veliahtlar sayesinde olmuştu ama neyse. Dayanamadım. Bacaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüz düşünce, bedenimi serbest bıraktım. O yaratıklardan bir tanesi beni ısırmıştı. Ve kaplana benzeyen ama daha korkutucu olan bir şey ise karnıma pençesini geçirmişti. Bir şekilde kaçmayı başarmıştım ama artık dayanamıyordum. Yattığım yerde bilincim yavaş yavaş kapanırken gözümden bir damla yaş toprağa süzüldü." Uyut beni anne. Saçımı sev ve ben yanındayım de anne. Lütfen" dedim ve bilincimi tamamen kaybettim.
İlahi Bakış Açısı
Hava krallığı veliaht prensesi Seçil ve veliaht prensi Ayaz en sonunda buluşma noktasına varmışlardı. Geldikleri yol epey uzundu. Toprak varisleri Kayra ve Ayça, su krallığı varisleri Burak ve Amber ve ateş krallığı varisleri Ceren ve Ateş salonda onları bekliyorlardı. Prensesler şöminenin önündeki mindere oturmuşlardı. Amber elindeki kitabı okuyor, Ceren saçlarıyla uğraşıyor, Ayça ise şömineyi izliyordu. Burak ve Kayra koltuklarda otururken, Ateş salonda volta atıyordu. Kapı açılınca gelenlere bakmak için durdu. Sonra sinirle güldü." Ooo, sonunda hava krallığı aramıza katılmaya karar vermiş. Hoşgeldiniz, hiç gelmeseydiniz. Ne gerek vardı canım, biz enayi gibi beklerdik sabaha kadar" diye söylendi. Sonra ise gidip koltuğuna oturdu. Seçil diğer prenseslerin yanındaki mindere yönelmişti ki Ayaz onu kolundan tuttu. Ayaz kız kardeşini koltuğa oturttu ve kendisi de arkasında durdu. Saçlarından öptükten sonra ise kafasını kaldırıp Ateş'e baktı." Ben en azından mücevher niteliğinde olan bir kızı elimden kaçırmadım" dedi. Bu konu yüzünden hepsi gergindi. Ateş ayağa fırladı ve adeta gürledi. "Ben elimden kaçırdım öyle mi?! BEN KAÇIRDIM HA!? Eğer siz gelmeseydiniz kargaşa çıkmayacaktı ve o da kaçmayacaktı." Seçil hemen oturduğu koltukta dikleşti." Sen önce kuralları öğren öyle gel ateş veliahdı. Bizim damgamız varsa bizimdir. Bizden izinsiz damgayı silemezsin" dedi. Ateş bu sefer hışımla ona döndü." Sen çeneni kapatsana. Unuttun sanırım, prenseslerin söz hakları yoktur" dedi. Bu sadece Sibel'i değil, diğer prensesleri de kızdırmıştı. Sibel dişlerini sıkarak "Sende benim hepinizden büyük olduğumu ve sizden önce tahta çıkacağımı unuttum herhalde. Unutma, bu sene yaşımı doldurunca tahta çıkacağım. Bence şimdiden düşman edinmek iyi bir fikir değil" dedi. Bu sefer dişlerini sıkan Ateş'ti. Kayra aradaki gerilimin arttığının farkında bir şekilde olaya dahil oldu. "Neyse ne işte. Şuan burada toplanmamızın iki sebebi var. Birincisi ailelerimizin zorlaması, ikincisi ise Ayın kızını bulmak." dedi. Amber kafasını kitabından kaldırmıştı." O zaman fikit yürütelim nereye gitmiş olabilir?" dedi. Uzun bir süre şöminedeki ateşin çıkırtısından başka ses olmadı. Sonra ise gözlerini hala yanan ateşten ayırmayan Ayça konuştu." Tek bir yerde duruyor olamaz. Öyle olsa çoktan bulunmuştu. Şuan yüksek ihtimalle ya yardım arıyor ya da bir yerlere yığılıp kaldı" dedi. Burak kaşlarını çatarak Ayça'ya baktı. "Niye bir yere yığılıp kalacakmış ki?" diye sordu. Ayça derin bir nefes alarak konuştu." Ormanda olan yaratıkları bilmiyorsun sanki. O kız henüz güçlerini nasıl kullanacağını bilmiyor. Sadece ilk geldiğinde bir patlama yaşadı. Vücudu yıllardır biriktirip atamadığı güçleri boşlattı. Onun dışında güçleri henüz uyum sağlayamadı. Yönelimi belli değil. Bu yüzden kullanamaz. Zaten nasıl hala bulunamadı onu da anlamış değilim." dedi. Ayça dişlerinin arasından konuşuyordu. Sinirliydi. Nasıl sinirli olmasındı karşısında müstakbel eşi vardı. Onu sevmiyordu, hayır ondan nefret ediyordu. Hiç sevmemişti. Ailesi kusurunu kapatmak için hızla anlaşma yapmıştı. Burak "Eminim yakında bulunur. Ayrıca, siz niye geldiniz ki? Biz hallederdik. İleride senin kaleden çıkmana gerek kalmayacak merak etme. Her şeyi ben hallederim" dedi Ayça'ya bakarak. Ayça elini arkasında yumruk yaparken. "Elbette" dedi. Burak ve Kayra ona terst ters bakınca ise "Elbette kralım" dedi. Onlar konularına dönerken Ayça'nın yanında oturan Amber onun arkasında yumruk yaptığı elinin üstüne elini koymuştu. Ayça anında kafasını kaldırıp Amber'a bakmıştı. Amber ise ona zarif bir gülümseme göndermişti. Onların bir sırları vardı. Ve bu sır canlarından olmalarına sebep olabilirdi. Sarayda eşcinsel iliski kabul edilemezdi. Ama bunun önüne kimse geçemezdi. Ailesi bir şekilde Ayça'nın eş cinsel olduğunu öğrenmişlerdi. Bunu bir kusur olarak görmüş ve hızla Amber'ın kuzeni Burak ile nişanını yapmışlardı. Amber ve Ayça fırsat buldukça buluşuyorlardı fakat iki prenses arkadaş olarak. Bu gün klubede kalıcaklardı beraber. Ama işler yolunda gitmeyecek gibiydi. Dışarıda korkunç bir fırtına vardı. Yüksek ihtimalle tüm varisler orada kalacaklardı. Tam o sirada kapı sertçe açıldı. Varisler o tarafa döndüler. Bir muhafız gelmişti. Nefes nefeseydi. Sanki birşeyden kaçıyormuş gibiydi. Bu bir hava muhafızıydı. Sibel kaşlarını çatarak ona bakmıştı. "Noluyor Armando" dedi. Bu yakın korumalarındandı. "Efendim, gitmeniz lazım, burası güvenli değil. Geliyor." dedi telaş içinde. Sibel ayağa kalkarken "Armando sakin ol. Kim geliyo?" diye endişeyle sordu. Çünkü Armando kolay kolay böyle demezdi. "Uy-" cümlesini tamamlayamadan arkasından saplanan bir okla yere devrilmişti. Sibel çığlık atarak ona atıldı. "ARMANDOO!!!" diye bağırdı. Ok sırtında oldukça derine girmişti. Kan hızla beyaz kıayfetlerine yayılırken Ayaz da yanlarına gelmişti. Diger prensesler hizla ayağa kalkarlarken prensler kılıçlarına sarılmışlardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Artık hepsi dışarıdaydılar. Karanlık ormanda etrafların bakıyorlardı. O sırada bir okun ıslığı sessizliği deldi. Okun nerden geldiğini anlamadılar. Hemen ardından da birçok okun sesi duyuldu. Okların ıslıkları gecenin sessizliğink delerken tüm varisler halka şeklinde duruyolardı. Prenslerin elinde kılıçları vardı, kendi krallıklarının armalarını taşıyan kılıçlar. Ayça elbisesinin altına sakladığı hançeri çıkarmış, Amber'ın elini tutuyordu. Ceren ve Sibel ise çoktan Ateş ve Ayaz'ın yedek kılıçlarını almışlardı. Ortalarında Armando kanlar içinde yatıyordu. Sibel gözyaşları içinde kimin olduğunu anlamaya çalışıyordu. Islıkları duyulan oklar hepsinin önüne düşmüştü. Hepsinin önünde bir ok vardı. Ve oklara sarılı kağıtlar. Hepsi önlerindeki oklara sarılı kağıtları alıp açtılar. Hepsi tehtid ediliyorlardı sırlarıyla. Ayça ve Amber birbirlerine bakarak sertçe yutkundular. Burak ve Ceren ise kimse fark etmeden saniyelik göz teması kudular. Ateş öfkeyle kağıdı sıkarken, Sibel büyük gözlerle Ateş'e bakıyordu. Kayra kağıdı okuduğu gibi etrafına bakmıştı. Ayaz ise düz bakışlarla kağıda bakıyordu. Herkesinde bir tehdit ve sır varken, onunkinde bir harita vardı. Nereye gittiğini anlamaya çalışıyordu. Harita bie mağarayı gösteriyordu. Kırmızı bir çarpı ile işaretlenmişti. Hepsi kağıtlarını katlayıp ceplerine koyarken Ayaz "Gelip buna bir bakın" dedi. Hepsi Ayaz'ın kağıdına baktılar. Kayra hızla kağıdı eline aldı. "Burayı biliyorum. Burası uyumsuzların eskiden sığınak olarak kullandıkları biryer. Götürebilirim sizi" dedi. Hepsi onayladı. Yol boyu hepsi gergindi. Sırlarının öğrenilmesi, onlar için ölüm demekti. Ayaz ise kendisine neden bir harita geldiğini anlamaya çalışıyordu. Mağaranın önüne geldiklerinde duraksadı. Burası orasıydı. Ayın kızı'nı kaçırıp diğer diyara gönderdikleri yer. Tam dolunayda, portalın açılabileceği tek zamanda. Ayaz adımlarını hızlandırdı. Neden buraya gelmişlerdi. Mağaraya girdi. İçerisi soğuk, sessiz ve karanlıktı. İçlerine doğru ilerledi. Ve uzakta parlayan birşey gördü. Tek o değil, hepsi gördüler. Oraya doğru ilerlediler. Yerde yatan biri vardı. Mağaranın tavanındaki delik sayesinde üstüne vuran ay ışığında parlıyordu. Saçları sanki yıldızlarla süslenmiş gibiydi. Ceren ona doğru ilerleyecekti ki duydukları sağar edici çığlıkla kulaklarını kapatıp yere eğildiler. Ne olduğunu anlamamışlardı. Gözlerini açıp tekrar ayağa kalktıklarında gördükleri şeyle gözleri büyüdü. Ayın kızı'nın arkasında daha önce hiç görmedikleri bir yaratık vardı. Ejderha olmalıydı. Ama hiç böylesini görmemişler. Bembeyazdı. Buz mavisi gözleri vardı. Beyaz vücudu parlıyordu. Ayın kızı gibi. Ayın kızının arkasına geçmiş onlara hırlıyordu.(NOT:Üzgünüm, temsili resim bulamadım. Ama ejderhayı kendi ejderhanı nasıl eğitirsin filmindeki Işığın öfeki adlı ejderhayı düşünerek yazdım. Sizde öyle hayal edin lütfen)
Hepsi bikaç adım geri giderken ejderha ayın kızını ayaklarıyla sıkıca tuttu. Son kez genç varislere hırlayıp o delikten hızla çıktı. Hepsi olayın şokundaydılar. Ve aynı delikten bir ok içeri süzüldü. Okun üstüne sarılı bir kağıt vardı yine. Harita Ayaz'a ait olduğu için bu kağıt da onun olmalıydı. Ayaz temkinli şekilde kağıdı alıp açtı:
Merhaba hava krallığının genç varisi,
Duyduk ki bizim olanı istiyormuşsun. Tüm varisler ne yapacaklarını biliyorlar. Senin dışında. Senin görevin okun ucundaki kağıtta. Yıllardır sakladığın tek sırrın öğrenilmesini istemezsin diye düşünüyorum. Sevgilerle,
Karanlık Işıklar.Herkese merhabaaa😊 Bölüm kısa oldu. Evet ama hızlı hızlı yazdım. Ayrıca bundan sonra bölüm gelirse bu şekilde kısa kısa gelecekler. Oh be. Yaz tatili geldi sonunda. Rahat rahat kitaplarımı yazabilirim. Yarın değil sonraki gün büyük gün. Herşey biticek sonunda. Neyse. Hepinize sonraki bölümde görüşürüz diyorum Karanlık Işıklarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN KIZI
Teen FictionKadın kucağındaki bebeğine son bir kez baktı. Güzel kızı bir gün büyüyecekti. Keşke görebilseydi. Keşke kızı diğerleri gibi olsaydı. Adım sesleri yaklaşırken bebeğinin saçlarını son kez öpüp kokladı. Elini bebeğinin önce anlına sonra kalbine koyup g...