part bir - lavinia çiçeği

241 22 221
                                    

 medya: i'm a fool to want you -frank sinatra 

 " Gönlümde çiçek açan duygulara alışamadan yapayalnız kalmıştım. "

- Jeon Jungkook

*:・゚✧

Koca malikanedeki sessizlik Jungkook'u ürkütmekteydi. Gökyüzüne son vedasını eden güneş yavaşça dağların ardına çekilmişti. Yeşil ovaların üzerinde yükselen büyük yapıda Jungkook, prensi bekliyordu günlerdir olduğu gibi. Prens Namjoon, kral olan babasının mektubuyla apar topar savaşa çağrılmıştı. Ülke oldukça zor günlerden geçiyordu. Yıllardır geçmek bilmeyen savaş daha da alevlenmişti. Amaç, artık halkın güvenliğinden çıkmıştı. Taraflar sadece öldürmeye odaklanmış, her yeri yakıp yıkmaktan ve can almaktan çekinmez olmuştu. 

Jungkook Prens'in kişisel hekimi ve sadık yardımcısı olduğundan gitmekte ısrar da etse prens, buna şiddetle karşı çıkmıştı. Ona veda etmek için Prens'in odasında yaptıkları konuşma aylardır zihinden çıkmıyordu. 

Jungkook kararlı adımlarla Prens'in odasına adımladı. Derin bir nefes aldı, omuzlarını dik tuttu ve kapıyı çaldı. İçeriden onayı aldığında ise büyük kapıyı iki yanında iterek içeri girdi. 

Prens Namjoon, pelerinini geniş omuzlarına atmış, son kez kılıcını kontrol etmekteydi. İçeri girenin zaten kim olduğunu biliyordu, bakışlarını kaldırmadı. 

"Prens'im." 

Jungkook eğilmiş ve onu selamlamıştı. "Hazırlıklar tamam. Her şey yola çıkmamız için hazır."

Başı hafif eğik, bakışları yerdeydi. Hem kişisel doktoru hem de sağ koluna baktı genç Prens. "Jungkook, bunu konuştuk.."

"Evet, konuştuk Prens'im ancak kararım hala değişmedi. Sizinle geleceğim." 

Prens elindeki kılıcı masasına bıraktı. "Neden bu kadar inat ediyorsun?" dedi sonunda dayanamayarak. "Burada işlerden anlayan birinin kalması gerek. Gerçekten güveneceğim tek insan sensin." Sesinde bariz yenilmişlik vardı. O savaşa gitmek zaten Namjoon'un kaderinde vardı. Masum bir insanı da kendisiyle oraya sürüklemesi saçmalıktı ancak sadık yardımcı ilk defa emirlerine uymuyordu. 

"Merak etmeyin. Gitmeden önce her şey hallettim ve biz gelene kadar hiçbir sorun çıkmayacağı yönünde kalbinizi ferah tutabilirsiniz." 

Namjoon genç adamın tam karşısına geldi. Aralarındaki bir adımlık mesafede inceledi genç olanı. Siyah saçlarını arkada bağlamıştı. Birkaç tutamı yüzüne dökülüyordu. Tüm konuşmalarına rağmen onunla gelmeyi kafasına koyan genç, çoktan zırhını kuşanmıştı. İç çekti. "Kook." dedi sonra. Genç olanın bakışları şaşkınlıkla Prens'ine döndü. Uzun süredir ona bu şekilde seslenmemişti. "Senden Prens'in olarak değil, bir hyungun olarak istiyorum bunu." Jungkook'un şaşkın bakışları onu izliyordu, farkındaydı. Onu daha da şaşırtacak bir şey yapıp ellerine uzandı. 

"Sana yalvarıyorum. Gözüm arkada kalmadan gidebilmem için senin burada olman gerek. Bu savaş benim kaderim, senin değil." Derin bir nefes aldı. Sıralayacakları cümlelerin getirdiği belirsizlik kalbini ağrıtıyordu genç Prens'in. "Savaşı kazanacağımızın bile garantisi yokken seni bilerek ateşe atamam." 

"Hyung.." diyebildi Jungkook boğazına takılan yumruya rağmen. Bu kadardı işte. Kendinden emin duruşu bozulmuştu bile. Dışarıdan herkesin önünde saygıyla eğildiği Prens ona yalvarıyordu. Kalması için yalvarıyordu.

for you and me - namkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin